Aziz, sıddık kardeşlerim; Risale-i Nur’un kahramanı olan Hüsrev’in bu defaki iki hediye-i kudsiyesi ve kerametkârâne o iki semavî hediyenin mânevî i’câzını gözlere de gösterir bir tarzda bu şuhur-u selâsede bizlere ve bu muhite hediye etmesi, Risale-i Nur nokta-i nazarında mu’cizâne bir hizmettir. İnşaallah o Gül fabrikasının kalemi, buraları da bir gülistana çevirecek. Cenâb-ı Hak, o kalem sahibine, yazdığı her harf-i Kur’ân’a mukabil, leyle-i Kadir’deki gibi otuz bin sevap ve rahmet ve hasene versin. Âmin, âmin, âmin.

Aziz kardeşlerim; Sadakatınızdan tereşşuh eden ve haddimin pek çok fevkinde hüsn-ü zannınıza karşı bundan evvel verdiğim cevabın bir tetimmesi olarak, bu gelecek fıkrayı iki gün evvel yazmıştık. Sizin fevkalâde sadakat ve ulüvv-ü himmetinizden tereşşuh eden bir hafta evvelki mektubunuza karşı hüsn-ü zannınızı bir derece cerh eden benim cevabımın hikmeti şudur ki:

Bu zamanda öyle fevkalâde hâkim cereyanlar var ki, herşeyi kendi hesabına aldığı için, faraza hakikî beklenilen ve bir asır sonra gelecek o zât dahi bu zamanda gelse, harekâtını o cereyanlara kaptırmamak için siyaset âlemindeki vaziyetten feragat edecek ve hedefini değiştirecek diye tahmin ediyorum.

Hem üç mesele var: biri hayat, biri şeriat, biri imandır. Hakikat noktasında en mühimmi ve en âzamı, iman meselesidir.

Fakat, şimdiki umumun nazarında ve hal-i âlem ilcaatında en mühim mesele hayat ve şeriat göründüğünden, o zât şimdi olsa da, üç meseleyi birden umum rû-yi zeminde vaziyetlerini değiştirmek, nev-i beşerdeki câri olan âdetullaha muvafık gelmediğinden, herhalde en âzam meseleyi esas yapıp, öteki meseleleri esas yapmayacak; tâ ki iman hizmeti safvetini umumun nazarında bozmasın ve avamın çabuk iğfal olunabilen akıllarında, o hizmet başka maksatlara âlet olmadığı tahakkuk etsin.

Hem, yirmi senedenberi tahribkârâne eşedd-i zulüm altında o derece ahlâk bozulmuş ve metanet ve sadakat kaybolmuş ki, ondan, belki de yirmiden birisine itimat edilmez. Bu acip hâlâta karşı çok fevkalâde sebat ve metanet ve sadakat ve hamiyet-i İslâmiye lâzımdır; yoksa akîm kalır, zarar verir.

Demek en hâlis ve en selâmetli ve en mühim ve en muvaffakiyetli hizmet Risale-i Nur şakirtlerinin daireleri içindeki kudsî hizmettir. Her neyse... Bu mesele şimdilik bu kadar yeter.

Umum kardeşlerimize birer birer selâm ve bu eyyam-ı mübarekede dua ederiz ve makbul dualarını, gelecek eyyam ve leyâli-i mübarekede istiyoruz.

Elhak, Tâhirî’nin de Lemeat hediyesini pek çok kıymettar gördük. İnşaallah bu havalide ona çok sevap kazandıracak. Tam bir Lütfi’dir; Allah muvaffak eylesin.
• • •
Önceki Risale: ( 58 ) / Sonraki Risale: ( 60 )
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âlî : yüce, yüksek
âmin : “Allah’ım kabul eyle”
aziz : çok değerli, izzetli, saygın
Cenâb-ı Hak : Hakkın ta kendisi olan, sonsuz şeref ve azamet sahibi yüce Allah
cerh eden : yaralayan
ehemmiyet : önem
evvel : önce
fevkalâde : olağanüstü
fevkinde : üstünde
feyizli : bereketli
fıkra : kısa yazı, bölüm
gülistan : gül bahçesi
had : sınır, yetki
harf-i Kur’ân : Kur’ân harfi
hasene : iyilik, sevap
hediye-i kudsiye : kutsal hediye
hikmet : sebep, sır, gaye
hüsn-ü zan : güzel zanda, düşüncede bulunma
i’câz : mu’cizelik; bir benzerini yapma konusunda başkalarını âciz bırakacak derecede olağanüstü olma
ihlâs : ibadet ve davranışlarda sadece Allah rızasını gözetme; samimiyet
inşaallah : Allah dilerse, izin verirse
irtibat : bağ, ilişki
kanaat etme : razı olma, inanma
kerametkârâne : keramet gösterircesine
Leyle-i Kadir : Ramazan ayı içinde bulunan mübarek gece
medar : dayanak, kaynak, sebep
mikyas : ölçek, ölçü
mu’cizâne : mu’cizeli bir şekilde
muhit : civar, çevre
mukabil : karşılık
müfritane : çok aşırıya giderek
nisbeten : kıyasla, oranla
nokta-i nazar : görüş, bakış açısı
rahmet : ihsan, bağış
sadakat : bağlılık, doğruluk
sebat : kararlılık, sabit olma, devam etme
semâvî : gökten gelen, Allah tarafından olan
sıddık : çok doğru ve sadık
şuhur-u selâse : üç aylar
talimat : bildiriler, emirler
terakki : ilerleme, yükselme
tereşşuh eden : sızan
tetimme : ek, tamamlayıcı not
ulüvv-ü himmet : yüksek gayret
acip : acaip, şaşırtıcı
âdetullah : Allah’ın tabiata koyduğu kanun ve prensipler
akîm : neticesiz, sonuçsuz
avam : halk
âzam : en büyük
câri olan : geçerli, yürürlükte olan
cereyan : hareket, akım
elhak : gerçekten
eşedd-i zulm : zulmün en şiddetlisi
eyyam : günler
eyyam-ı mübareke : mübarek, bereketli günler
faraza : varsayalım ki
feragat etme : hakkından isteyerek vazgeçme
fevkalâde : olağanüstü, çok güzel
hakikat : esas, gerçek mahiyet
hakikî : gerçek, asıl
hâkim : hükmeden
hâlât : durumlar, hâller
hâl-i âlem : dünyanın hâli, insanların durumu
hâlis : içten, katıksız, samimi
hamiyet-i İslâmiye : İslâmın koruyuculuğu
harekât : hareketler, davranışlar
havali : etraf, civar
iğfal : gaflete düşürerek kandırma, aldatma
ilcaât : gereklilik, işin gereği
inşaallah : Allah dilerse, izin verirse
itimat etme : güvenme
kıymettar : kıymetli, değerli
kudsî : kutsal
Lemeat : parıltılar anlamına gelen ve Sözler’de yer alan bir bölüm
leyâli-i mübareke : mübarek, bereketli geceler
makbul : kabul edilen
metanet : sağlamlık, kararlılık
muvaffak : başarılı
muvaffakiyet : başarı
muvafık : uygun
mühim : önemli
nazar : bakış, görüş
nev-i beşer : insanlar
rû-yi zemin : yeryüzü
sadakat : bağlılık, doğruluk
safvet : paklık, temizlik
sebat : kararlılık
selâmet : esenlik, rahatlık
şakirt : talebe, öğrenci
şeriat : Allah tarafından bildirilen hükümler, Kur’ân ve sünnet
tahakkuk etme : gerçekleşme
tahribkârâne : yıkarak, bozarak
umum : genel, herkes
Yükleniyor...