2 وَاِنْ مِنْ شَىْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ1 بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ

اَلسَّلاَمُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللّٰهِ وَبَرَكَاتُهُ 3

Aziz, sıddık kardeşlerim ve hizmet-i Kur’âniyede kahraman arkadaşlarım, Bundan evvel üç mektup, emaneti aldıktan sonra göndermiştim. Bu defaki Hâfız Ali’nin mektubunda onlardan bahsetmemiş, merak ettim. Nur Fabrikası sahibi Hâfız Ali’nin hastalığı beni müteessir etti, bizi duaya sevk etti. Cenâb-ı Hak kuvvet ve şifa ihsan eylesin. Âmin.

Hâfız Ali’nin mektubuyla Risale-i Nur’un ehemmiyetli rükünlerinden olan Halil İbrahim’in sisteminde Ahmed Feyzi’nin mektupları, şahsıma ait haddimden yüz derece fazla hüsn-ü zanları bir tarafta kalsa -ondan kat’-ı nazar- o havalide Risale-i Nur’un şahs-ı mânevîsine karşı Halil İbrahim’le, Ahmed Feyzi’nin sarsılmaz, gayet kuvvetli irtibatlarını gösterdiğinden, bizi cidden mesrur eyledi.

Evet, onların o şiddetli alâkadarlıkları, o havalide Risale-i Nur’u yerleştiriyor, idame ettiriyor. O ikisinin mektupları, suret-i zahiriyede benim şahsıma atf-ı ehemmiyet etmeleri gerçi muvafık değil, mübalâğadır; fakat o yanlış suretin altındaki hakikat, Risale-i Nur şakirtlerinin samimî tesanütlerinden süzülen bir şahs-ı mâneviye, Risale-i Nur’un Kur’ân’dan gelen hakikatine karşı tam mutabık ve hak olarak sarf edilecek. O mektuplardaki tabirat, benim gibi, bir cüz’î bir ferde karşı sarf edilmiş. Benim haddimden bin derece fazla olmakla beraber, o şahs-ı manevî namına ve Risale-i Nur’un hakikati hesabına ve o ehemmiyetli ve çok muhtaç memlekette fevkalâde bir alâka ve faaliyete alâmet olmak cihetiyle kabul ettim.

Ahmed Feyzi’nin de inşaallah Kastamonu Feyzi’si gibi, bütün kuvvetiyle Risale-i Nur’a çalışacak bir azim ve karar suretinde mektubunu telâkki ediyoruz. Fakat, mahviyeti ve tevazuu pek fazla ve istedikleri de pek fazla ve mektubundaki duaları da güzel olduğundan, daimî duamızda buranın Feyzi’siyle omuz omuza girdi.

Halil İbrahim’in mektubu, belki her mektubu hem onun, hem İnce Mehmed’in namına kabul ediyorum. İkisine, Hüsrev’le Rüşdü gibi bir ruh, iki ceset nazarıyla bakıyorum. Cenâb-ı Hak onları muvaffak etsin ve emsalini oralarda çoğaltsın. Ve o mektupta, Risale-i Nur’un talebelerinden Hâfız Mehmed Emin ve Mustafa Çavuş ile beraber Siirtli Ahmed ve Salâhaddin ve İzzeddin gibi zâtlar da Risale-i Nur’la alâkadar olduklarını bildiriyor. Biz de onlara birer birer hem selâm, hem onları da Risale-i Nur talebeleri içinde duada teşrik edeceğiz.

Hâfız Ali’nin mektubunda, eline geçen mektubumuzu güzelce takdir ve hülâsa etmiş. Risale-i Nur, saadet-i ebediye dükkânı ve bâki elmasları sattığından, “Fâni, kırık cam parçaları ondan istenilmemeli” tâbiri çok güzel düşmüş.

Hem Isparta, hem Manisa’daki bütün kardeşlerimize birer birer selâm ve dua ediyoruz ve dualarını istiyoruz. Hapishanede, Risale-i Nur’un son kâtibi kahraman Şefik acaba sağ mıdır? Nerededir? Merak ediyorum. Halil İbrahim’den sorunuz.
• • •

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : Her türlü noksan sıfatlardan yüce olan Allah’ın adıyla.
2 : “Hiçbir şey yoktur ki Allah’ı hamd ile tesbih etmesin.” İsrâ Sûresi, 17:44.
3 : Allah’ın selâmı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.
Önceki Risale: ( 86 ) / Sonraki Risale: ( 88 )
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âmin : “Allah’ım kabul eyle”
aziz : çok değerli, izzetli, saygın
bertaraf : bir tarafa atma, bırakma
Cenâb-ı Hak : Hakkın ta kendisi olan, sonsuz şeref ve azamet sahibi yüce Allah
gaybî : gizli
hadise-i taarruziye : saldırı olayı
halt : karıştırma
havali : çevre, civar
hizmet-i Kur’âniye : Kur’ân hizmeti
hüsn-ü zan : güzel zanda, düşüncede bulunma
ihsan : bağış, ikram, lütuf
ihtiyat : önlem alma, tedbirli hareket etme
kat-ı nazar : bakmama, dikkate almama
mesrur : sevinçli, mutlu
muhabere : haberleşme, konuşma
mutabık : uygun
müteessir etme : üzme
mütemadiyen : sürekli olarak
rükün : bir şeyin en sağlam tarafı; direk
sebat : kararlılık gösterme
sıddık : çok doğru ve sadık
şahs-ı mânevî : mânevî şahıs, tüzel kişilik; belli bir ideal ve gaye etrafında bir araya gelen topluluğun oluşturduğu mânevî şahsiyet ve ortak kimlik
taarruz : saldırı
vuku : meydana gelme
alâka : ilgi, bağ
alâkadar : alâkalı, ilgili
alâmet : belirti, işaret
atf-ı ehemmiyet : önem gösterme, ehemmiyet verme
azim : kesin kararlılık
bâki : devamlı, kalıcı
Cenâb-ı Hak : Hakkın ta kendisi olan, sonsuz şeref ve azamet sahibi yüce Allah
cihetiyle : yönüyle
cüz’î : ferdî, küçük
daimî : devamlı, sürekli
ehemmiyetli : önemli
emsal : benzerler, örnekler
fâni : geçici, ölümlü
fevkalâde : olağanüstü, çok güzel
hakikat : gerçek, doğru
havali : çevre, civar
hülâsa : özet
idame : devam etme
inşaallah : Allah dilerse, izin verirse
kâtib : yazan
mahviyet : alçakgönüllülük
mutabık : uygun
muvaffak : başarılı olma, erişme
muvafık : uygun
mübalağa : abartı
nam : ad
namına : adına
nazar : bakış, görüş
saadet-i ebediye : sonu olmayan, sonsuz mutluluk
suret : biçim, şekil
suret-i zahiriye : dış görünüş
şahs-ı mânevî : mânevî şahıs, tüzel kişilik; belli bir ideal ve gaye etrafında bir araya gelen topluluğun oluşturduğu mânevî şahsiyet ve ortak kimlik
şakirt : talebe, öğrenci
tabirat : tabirler, ifadeler
telâkki : anlama, kabul etme
tesanüt : dayanışma
teşrik : ortak etme
tevazu : alçakgönüllülük
Yükleniyor...