Aziz, sıddık kardeşlerim; Kahraman Tâhirî’nin ve Kâtip Osman’ın mektupları hakikaten benim için bir ilâç hükmüne geçti. Yarım maddî, yarım manevî endişe hastalığına bir tiryak hükmüne geçti. Cenâb-ı Hak, onlardan ve sizlerden ebeden razı olsun. Evet, azim ve sebâtınız ve ihlâs ve ciddiyetiniz, ehl-i dünyayı mağlûp etmiş ve ediyor. Yoksa, birtek Tesettür Risalesiyle yüz yirmi adamı tevkif edenleri, yüz otuz risaleyle birtek adamı tevkif edemediklerinin sebebi, ihlâsınız ve metanetinizdir, hükmediyor.

Tâhirî’nin, Hizbü’l-Ekber ve Virdü’l-Âzamın tab için İstanbul’a gitmesini bütün ruhumuzla onu tebrik ve muvaffakiyetine dua ediyoruz. İstanbul’da, Şefik’ten başka Risale-i Nur’la ciddî alâkadarlar çoktur; fakat adreslerini bilmiyorum. Yalnız, Barlalı Hacı Bekir ve İnebolulu, icra dairesinde bulunan Hâfız Emin ve Gönenli Mehmed Efendiyi de Şefik vasıtasıyla bulabilir. İstanbul dostları münasebetiyle, meşhur bir vâiz benimle görüşmek için gelmiş, görüşemeden gitmiş. Bir zâta yazılan bir mektubun sureti size gönderiliyor; belki oradaki bazı adamlar, bu adam gibi o hitaba muhtaçtırlar.

İstanbul’a uğrayan Risale-i Nur şakirtleri senin gayret ve ciddiyetini ve tesirli vaazını bize haber verdiler. Senin gibi metin ve hâlis bir zâtı, Risale-i Nur dairesinde görmek arzu ediyorlar. Ben de onlar gibi cidden seni Risale-i Nur dairesinde görmek istiyorum.

Bilirsin ki, iki elif ayrı ayrı olsa iki kıymeti var; bir çizgi üstünde omuz omuza verse, on bir kıymet aldığı gibi; senin tesirli nasihatinle ihzar ettiğin hizmet-i imaniye tek başıyla kalsa, şimdiki tehacümat-ı müttehideye karşı dayanması çok müşkil. Eğer Risale-i Nur’un hizmetine iltihak etse, o iki elif gibi, on bir, belki yüz on bir kıymetinde ve kuvvetinde olacak ve karşıdaki ittifak etmiş dalâletlere karşı dayanacak.

Bu zaman, ehl-i hakikat için, şahsiyet ve enaniyet zamanı değil. Zaman, cemaat zamanıdır. Cemaatten çıkan bir şahs-ı mânevî hükmeder ve dayanabilir. Büyük bir havuza sahip olmak için, bir buz parçası hükmündeki enaniyet ve şahsiyetini o havuza atmaktır ve eritmek gerektir. Yoksa, o buz parçası erir, zayi olur; o havuzdan da istifade edilmez.

Hem mûcib-i taaccüp, hem medâr-ı teessüftür ki, ehl-i hak ve hakikat ittifaktaki fevkalâde kuvveti ihtilâfla zayi ettikleri halde, ehl-i nifak ve ehl-i dalâlet, meşreplerine zıt olduğu halde ittifaktaki ehemmiyetli kuvveti elde etmek için ittifak ediyorlar. Yüzde on iken, doksan ehl-i hakikatı mağlûp ediyorlar.
• • •
Önceki Risale: ( 96 ) / Sonraki Risale: ( 98 )
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

aziz : çok değerli, izzetli, saygın
cesaret-i fıtriye : fıtrî bir cesaret, yaratılıştan gelen cesaret
cihan : dünya
cihan-pesendâne : dünyaya meydan okuyarak
ehemmiyet : önem
ehl-i dalâlet : doğru ve hak yoldan sapanlar
ehl-i hak ve hakikat : hak ve doğru yolda olan kimseler
ehl-i hakikat : hak ve doğruluk üzere olan kimseler
ehl-i nifak : münafıklar, iki yüzlülük yapanlar
enaniyet : ben, benlik
fâtihâne : fethederek
fedakârâne : fedakârca
fevkalâde : olağanüstü
haslet : huy, özellik, karakter
hidemât-ı Nuriye : Nur hizmetleri
hususan : özellikle
ihlâs : ibadet ve davranışlarda sadece Allah rızasını gözetme; samimiyet
ihtilâf : anlaşmazlık, uyuşmazlık
intişar : yayılma
istifade : faydalanma, yararlanma
ittifak : birleşme, birlik
kudsî : her türlü kusur ve noksandan uzak
kuvvet-i imaniye : iman kuvveti
medâr-ı teessüf : üzüntü kaynağı, sebebi
merdâne : mertçe
meşrep : usül, metod
metanet : sağlamlık, kararlılık
mûcib-i taaccüp : şaşkınlık sebebi
muhafaza : koruma
mukabil : karşılık
sadâkat : bağlılık, doğruluk
sıddık : çok doğru ve sadık
şahs-ı mânevî : mânevî şahıs, tüzel kişilik; belli bir ideal ve gaye etrafında bir araya gelen topluluğun oluşturduğu mânevî şahsiyet ve ortak kimlik
şahsiyet : kişilik
tebliğ : bildirme, bildiri
uhrevî : âhiretle ilgili, âhirete dair
zayi : kaybolup gitme
alâkadar : alâkalı, ilgili
azim : kesin kararlılık
aziz : çok değerli, izzetli, saygın
Cenâb-ı Hak : Hakkın ta kendisi olan sonsuz şeref ve yücelik sahibi Allah
dalâlet : hak yoldan sapkınlık
ebeden : sonsuza kadar
ehl-i dünya : dünyaya dalıp, âhireti düşünmeyenler
elif : Kur’ân alfabesinin ilk harfi
hâlis : içten, samimi
hitab : konuşma
Hizbü’l-Ekber : Yirmi Dokuzuncu Lem’a olan Tefekkürnâme adlı eserde yer alan bir bölüm
hizmet-i imaniye : iman hizmeti
icra dairesi : borçlunun, alacaklıya karşı ödemekle yükümlü bulunduğu bir şeyi hukukî yollarla almasını sağlayan daire, kurum
ihlâs : ibadet ve davranışlarda sadece Allah rızasını gözetme; samimiyet
ihzar : hazırlama
iltihak : katılma
ittifak : birleşme, birlik
metanet : sağlamlık, kararlılık
metin : sağlam, kuvvetli
muvaffakiyet : başarı
münasebet : bağlantı, ilişki
müşkil : zor, güç
risale : küçük çaplı kitap; Risale-i Nur’un her bir bölümü
sebât : sabit durma, kararlılık gösterme
sıddık : çok doğru ve sadık
suret : kopya
şakirt : talebe, öğrenci
tab’ : baskı, basma
tehacümat-ı müttehide : bir birlik içinde yapılan hücumlar, saldırılar
Tesettür Risalesi : örtünmeyle ilgili risale; Lem’alar adlı eserde yer almaktadır; Yirmi Dördüncü Lem’a
tevkif : tutuklama
tiryak : derman, ilaç
vâiz : vaaz eden
Yükleniyor...