Risale-i Nur'un tefsirdeki yeri nedir? Üstad bazı yerlerde, feyz ve ilham yoluyla Kur'an'ın gizli kalmış meselelerinin kendisine indiğini beyan ediyor...
Değerli Kardeşimiz;
Kur'an-ı Kerim ile Risale-i Nurları denk tutmak, kimsenin haddi olmadığı gibi, kimsenin hakkı da yoktur. Aşağıdaki bilgilerin faydalı olacağı kanaatindeyiz...
Kur'an-ı Kerim'in anlaşılması hususunda üç ana görüş oluşmuştur:
Birinci Görüş: Kur’an ve hadisin zahir ve sarih manasından başka; batıni, işari ve remzi manası yoktur, anlamak konusunda herkes müsavidir. Kur’an gayet basit ve sadedir. Herkes tarafından anlaşılır. Müçtehitlere, alimlere, müfessirlere, belagatçılara lüzum yoktur. Teşbih ve temsil ifade eden ayet ve hadisler de, zahiri üzere anlaşılır. Aynı ile tatbik edilir, derler. Bu görüş hem Kur'an’a, hem sünnete, hem de akıl ve mantığa aykırı bir görüştür. Bunun batıllığına işaret eden yüzlerce ayet ve hadis vardır.
İkinci Görüş: Kur’an ve hadisleri tamamen anlaşılmaz görüp, hurufi ve batini manalar ile, zahir ve sarih manasını inciten ve anlaşılmasını belli zümrelere havale edip, avam insanın nasibini tamamen ortadan kaldıran Batiniyyun mezhebidir. Bu mezhebe göre Kur’an, tamamen bir muammadır, kimse onun hakikatini idrak edemez. Ayet ve hadislerin sarih ve zahir ifadeleri tamamen semboldür. Onun gerçek manaları işaridir, deyip; emir ve yasakları bütünüyle inkar etmişlerdir. Mesela namaz için; "insanın kalbi bir duası" deyip, namazı kılmamışlar. Bu mezhebin sapkınlığı ve batıllığı zahirdir.
Üçüncü Görüş: Kur'an ve hadisin zahir ve sarih manası asıl ve esas olmakla beraber, bunun yanında asıl ve esasa uygun olan işari, remzi ve batini manaları da vardır, diyenlerdir.
Asıl ve esas manalar herkesin anlayacağı sarih ve zahir manalardır. Ama işari ve batini manalar ilim ve kabiliyet ile idrak edilecek şeylerdir. Onun için Kur’an, idrak bakımından çok tabakalara ayrılan insanların hepsine hitap edip nasiplendiriyor.
Bu yüzden, herkesin haddini bilip; neyi anlayıp, neyi anlayamayacağını iyi tespit etmesi gerekir. Bu üçüncü görüş, ehl-i hak olan Ehl-i sünnetin yoludur. "Ortada Kur’an ve hadis varken, ben tefsirlere veya ulemaya ihtiyaç duymam." demek, tam bir hezeyandır. Kur’an ve hadislerde, insanların dini konularda ehil olan alimlere müracaat etmesi gerektiği açıkça vurgulanan bir husustur.
Bu gün bir davan olduğu zaman, hemen avukata müracaat ediyorsun. Neden kendi kendini savunmuyorsun? Zira kanunlara ve anayasaya hakim değilsin. Aynen bunun gibi, bütün insanların Kur’an ve sünnete tam anlamıyla hakim ve vakıf olması mümkün değildir. Bu yüzden, dine hakim ve vakıf olan alimlere müracaat etmek gereklidir.
Kur’an üzerine yüz binlerce tefsir ve çalışmalar yapılmıştır. Bunların hepsi kendi uzmanlık alanı ile meseleye yaklaşmış ve Kur'an ve hadisten çok; işari, remzi manalar çıkarmışlardır. Her dönem, insanların sorunları başka gündemleri farklı olduğu için, bu sorun ve gündemlere uygun ve tedavi olacak şeyleri Kur'an ve hadis eczanesinden çıkarmışlardır. Nasıl her dönemin maddi bir hastalığı ve ona göre ilacı olur, eskilerde verem, şimdilerde hiv virüsü gibi.
Şimdi verem hastalığı, tekniğin ve tıbbın inkişafı ile bir aşı ile tedavi ediliyor. Ama HİV virüsü karşında insanlık aciz kalıyor, ona yeni bir ilaç gerekiyor. Aynen bunun gibi, her asır ve dönemin manevi hastalıkları ve tedavi metotları da faklı farklıdır. Kur'an ve hadisinde bu asır ve dönemlere göre tefsir edilip yorumlanması ihtiyacı çıkıyor. Bu tefsir ve yorumlama işini de herhalde sıradan alimler yapamayacağına göre, her açıdan kemal bulmuş müceddidlere ihtiyaç duyuluyor. Allah da bu ihtiyaca cevap vererek her döneme bir vekil tayin ediyor.
Bu asır ise materyalist bir asırdır; dinin ve Allah’ın inkara uğradığı bir dönemdir. Onun için Said Nursi Hazretleri bu asrın yarası olan inkar ve iman zayıflığına, Kur’an'dan reçeteler sunmuştur. İslam’ın aslını ve temelini oluşturan iman üzerine yoğunlaşmış ve onu takviye ve inkarlardan muhafaza edecek metotları Kur’an ve hadisten çıkarmıştır.
Bu yüzden her Müslüman’ın, imanını takviye ve vikaye için Risale-i Nurları okuması bu zamanda gereklidir. Zaten bu eserler de Kur’an ve hadis eczanesinden alınmış güncel ve tesirli bir ilaçtır.
Risale-i Nur'u, Kur’an ve hadis ile mukayese edenler ya art niyetlerini veya bilgisizliklerini ortaya koyuyorlar. Bu asrın insanları dini anlama ve öğrenme hususunda eğitim ve öğretim kurumlarından mahrum olması ve akıl ve kalpleri fen ve felsefe ile sersemleşmesinden dolayı, dini anlamakta gabileşmesi, tefsir ve izahlara olan ihtiyacı daha da ziyadeleştirmiştir. Bu yüzden Kur’an'ın en zahir ve sarih manalarını anlamakta zorlanan bu dönem insanlarına tefsir ve izahları gereksiz göstermek, basiretsizlik olur.
Zaten meal denilen açıklama, Kur’an demek değildir. Kur’an'ın, çok yetersiz ve basit bir manasıdır. Kur’an gibi her yönüyle mucize olan bir Kitabı, basit ve kaba meal ile bir tutmak mümkün değildir. Bu hususta, bütün İslam alimleri ve uzmanları ittifak etmişlerdir. Yani, Kur’an'ın bire bir tercümesi imkansızdır. Ama tefsir ise meale nazaran daha şümullü ve daha derindir. Bir de bu tefsir, manevi ve zamanın gereklerine hitap ediyorsa, mealden daha tesirli ve tatmin edicidir. Hatta meal, insan yapımı olmasından Kur’an’ın parlak ve üstün vasıflarını tam olarak göstermediğinden, imanı kavi olmayan insanlarda; "Üstün vasıflı Kur’an bu mu?" deyip, şüphe ve vesveseye düşme tehlikesini de beraberinde getirir.
Yanlış anlaşılmasın, meale karşı değiliz, biz meale Kur’an nazarı ile bakılmasına karşıyız. Zira meal Kur’an değildir. Risale-i Nur Kur’an'ın manevi bir tefsiridir. Geçmişteki tefsirler, Kur’anı anlatamamış da sadece Risale-i Nur anlatmış demek, yüzeysel ve önyargılı bir bakış açısıdır. Risale-i Nur geçmişi hayırla yad edip sevdirir. Bu zamanın yeni sorunlarına da onlara vekaleten tam cevap verir.
Risale-i Nur, Kur’an denizinden bir damladır. Ondaki bütün güzel ve kemal hasletler ve haysiyetler Kur'an'a aittir ve ondan gelir. Said Nursi Kur’an'ın hakiki ve halis bir talebesidir. Hayatını ve ömrünü ona adamış ve Kur’an için idamlarla yargılanmış, yirmi sekiz yıl gözaltı ve zindanlarda yaşamış bir şahsiyettir. Hayatını Kur’an'a feda etmiş bir şahsa, Kur’an'a perde oluyor, demek tam bir iz’ansızlık olur.
Risaleler tefsir ise çok okunması takdirle karşılanmalı. Onu okumak Kur'anı anlamak içindir. Her Müslümanın Kur'an okuması gerektiği halde, az okuyorlarsa bu Kur'anı önemsemedikleri anlamına gelmemelidir. Bir tarihçi tarih kitaplarını, bir fizikçi fizik kitabını çok okuması, bu kitapları Kur'an'a tercih ettikleri anlamına gelmemelidir. Fizik kitabını çok okuduğu için tebrik ederiz. Kur'anı az okuyorsa teşvik ile dua ederiz. Allah her Müslümanın Kur'an okuma şevkini ve zevkini artırsın, eksikliklerini gidersin.
İlave bilgi için tıklayınız:
RİSALE-İ NUR'UN TEFSİRDEKİ YERİ
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü