"Risale okurken akıl anlamazsa da ruhunuz anlar, hissesiz kalmaz." şeklindeki ifade ne derece doğrudur, nasıl anlaşılmalıdır?
Değerli Kardeşimiz;
"Risale-i Nur, imanî meseleleri lüzumu derecesinde izah etmiş. Risale-i Nur’un hocası, Risale-i Nur’dur. Risale-i Nur, başkalarından ders almaya ihtiyaç bırakmıyor. Herkes istidadı nisbetinde kendi kendine istifade eder. Aklınız herbir meseleyi tam anlamasa da, ruh, kalb ve vicdanınız hissesini alır. Ne kadar istifade etseniz, büyük bir kazançtır." (1)
"Hem iman yalnız ilim ile değil; imanda çok letâifin hisseleri var. Nasıl ki, bir yemek mideye girse, o yemek muhtelif âsâba, muhtelif bir surette inkısam edip tevzi olunuyor. İlimle gelen mesâil-i imaniye dahi, akıl midesine girdikten sonra, derecâta göre ruh, kalb, sır, nefis, ve hâkezâ, letâif kendine göre birer hisse alır, masseder. Eğer onların hissesi olmazsa noksandır. İşte, Muhyiddin-i Arabî, Fahreddin Râzî'ye bu noktayı ihtar ediyor."(2)
Gıdalar sair azalara yakıt ve enerji olabilmek için midede hazmedilir; hazmedildikten sonra, sair azaların bünyesine münasip bir şekle girer. Mesela; havuç göze faydalıdır, lakin midede hazmedilmeden göze direk olarak sokulsa fayda vermez kör eder. Ispanak demir vitamini barındırır; ama midede işlem gördükten sonra... Bünyeye alınmadıktan sonra; yüz gün ıspanak tarlasının içinde yatılsa, vitamin almak mümkün değildir vs. İşte gıdaları kaba ve kesif hallerinden arındırıp, azaların ince ve latif bünyesine uygun hale getiren midedir. Gıdalar midede işlem görmedikçe, bedenin azalarına fayda vermez.
Aynı şekilde; insanın manevi bedeninin midesi de akıldır. Gıdalar hükmünde olan ilimleri ve malumatları hazmedip, manevi duyguların bünyesine uygun hale getirip adapte eden akıl süzgeci ve midesidir. İnsanın manevi duygu ve latifelerinin hisse ve istifadesi; ancak aklın hazmetme derecesine göre olur. Akıl ilmi hazmettikten sonra, sair latifeler bu hazmedilmiş ilmi kendi kabiliyet ve fıtratlarına göre massederler. Kalbin bu hazmedilmiş ilimden aldığı hisse ile vicdanın aldığı hissenin mahiyeti farklıdır. Üstad'ın, Notalarda işaret ettiği delillerin hava, su ve nur mahiyetinde olmaları bu veche bakar. Yoksa insanın latife ve hisseleri, akıl merkezinden bağımsız olarak tek başına bir kaynak teşkil edemezler. Katı bir şekilde bütünü ile his ve latifeleri akla bağlamıyoruz; lakin insan mahiyetinde çalışan genel sistem bu şekildedir.
Üstad'ın, "akıl usansa da sair duygu ve latifeler usanmaz, gıda almaya devam eder" dediği mesele, mahiyeti ve lafzı kudsi olan Kur’an ve evratlar için geçerlidir. Yoksa beşeri ve tefekküri kelamlar ve tefsirler için geçerli değildir. Kur’an, Allah’ın kelamı olması hasebi ile tam bir öz, tam bir gıdadır, kışır ve kazurat kısmı yoktur. Bu yüzden; Kur’an okurken veya aslı vahye dayanan vird ve zikirler okunurken, akıl usanıp geri çekilse de, diğer duygu ve latifeler aynı iştah ile yine devam eder.
Risale-i Nur'da diğer duygu ve latiflerin akıldan bağımsız olarak hisse alması ancak; aklın umumi bir şekilde kanaat getirip, bu eserlerde büyük bir hakikat vardır, hükmünden sonradır. Yoksa genel manada hissedar olmak, ancak yukarıda izah edildiği gibidir.
(1) bk. Sözler, Konferans
(2) bk. Mektubat, Yirmi Altıncı Mektup, İkinci Mesele
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar