Risalelerde en büyük bela ve musibetlerin evvela peygamberlere, sonra derecesine göre salih kullara geldiğine dair hadis yer almaktadır. Rahmeti gazabını geçmiş olan Yüce Rabb'imin, kulunu bela ve musibetlere düçar etmesinin hikmet nedir?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

Allah’ın isimleri, hükümlerinin ve manalarının gereğini yapıp fiiliyat aleminde görünmek ve tecelli etmek isterler. Nasıl ressamlığa kabiliyetli olan birisi resim kabiliyetini göstermek için önce resim yapar, sonra da o resimleri sergilemek için bir sergi salonu açar. Temsilde hata olması, Allah’ın her bir ismi de kendi hüküm ve manasını görmek ve göstermek ister. Bu hükmün muktezası olarak Allah bütün isimlerinin mana ve hükümlerinin gereğini icra eder ve ediyor.

Mesela, Allah’ın Şafi ismi kendi mana ve hükmünü gösterip icra etmek için nasıl hastalığı iktiza ediyor ise, Rezzak ismi de açlığı ister. Muhyi ismi hayatı iktiza ederken, Mümit ismi ölümü ve ölüme aracı olan vesileleri ister. İnsanın başına gelen musibet ve sıkıntıların en önemli gerekçesi bu isimlerin sahnelenme isteğidir.

Allah kainatta tertip ve sebepler vasıtası ile iş gördüğü için, bir neticeye ve sonuca ulaşmak bu tertip ve sebepleri kat etmek ile mümkündür. Yani bir elmayı yemek için ağacı dikip, bakımını yapmaktan geçer... Bu dikmek ve bakmak insan için bir zahmettir, lakin neticesi olan elma ise bir rahmettir. Demek zahmetin neticesi rahmettir.

Namaz kılmak nefse bir zahmettir, lakin dünyevi ve uhrevi faydaları ise bir rahmettir. Oruç tutmak nefse bir eziyet ve zahmettir, lakin neticesinde kalp ve ruhun inkişaf edip letafet kazanması, kabir ve ahirette cennet kazanılması da bunun rahmeti ve ücretidir.

Musibetler ve dünyevi sıkıntılar nefis ve cisim için birer elem ve azap gibidir. Lakin sabır ve metanet ile onlara razı olmak ve isyan etmeden teslim olmakta hem dünyevi hem de uhrevi çok lezzetler vardır.

Orucun açlığı bir elemdir, lakin neticesindeki menfaat ve faydalar bunun lezzetleri hükmündedir. Burada oruç meşakkat iken, kabir de hakiki ve baki bir lezzet olacaktır. Bunu diğer ibadet ve amellere de tatbik edebiliriz.

Mesela, bir derviş şiddetli bir riyazet ve çile ile nefsine büyük zahmet ve elemler verdirir. Ama sonunda nefsin o kesif arzuları kırılıp ruh ve kalp mahiyetinde hükmetmeye başlayınca, o zahmet ve elemler rahmet ve ulvi lezzetlere dönüşür. Velayet makamının o nurlu ve tatlı meyvelerini tadar. Yalnız, bu tatmak zahmet ve elemin bir neticesidir. Yoksa zahmet ve elemleri atlayarak rahmet ve lezzetlere ulaşılmıyor.

Bu zahmet ve sebep perdeleri, İlahi isimlerin terbiye ve talimi içindirler. Yani bu perdeler ve zahmetler olmasa o isimler anlaşılmaz.

Bir heykel tıraş kaba saba bir taşı eline alır, onu çekiç ve keskisi ile şekilden şekle sokar. Bazen kırar, bazen döver, bazen ortadan yarar, bazen kaba yerlerini inceltir, bazen çıkıntılarını törpüler ve hakeza. En sonunda ortaya çok kıymetli bir heykel ortaya çıkar. Başlangıçta kaba saba bir taş iken, zorlu ve meşakkatli bir süreçten sonra baha biçilmez bir sanat haline gelmiştir.

İşte insan da aynı bu madenler ve taşlar gibi çok geniş ve mükemmel istidatlar ile dünyaya gelir, ama işlenmediği ve inkişaf etmediği için hiçbir değer ve kıymet ifade etmezder. Bu yüzden Allah insandaki bu kıymet ve değeri açığa çıkarmak ve inkişaf ettirmek için, insanı işler ve imtihana tabi tutar. Bu imtihan ve işlemek esnasında insan bazı sıkıntı ve meşakkatler çeker, ama netice itibari ile insan insan-ı kamil olup cennete layık bir kıymet kazanır. Tıpkı kaba taşın baha biçilmez bir yapıt olması gibi, insan da kainata bir halife olur.

Mesela, insandaki akıl ve kalp iki kıymetli madendir. Allah bu madenleri işletmek için insanı bir takım merhale ve süreçlerden geçirir. İnsanın çocukluk devresinde aklı ve kalbi basit ve ilkeldir. Daha sonra hayatın süzgeçlerinden ve imbiklerinden geçtikçe tekemmül eder ve keskinleşir. Hatta her yıl için bu gelişimi görmek mümkündür. Bunun en somut örneği, ilkokul ile üniversite arasındaki sınıf ve derecelerdir. İlk okulda harfleri hecelerken, üniversitede en zor problemleri çözer. Ama bu kemale kavuşmak için eğitim ve öğretim süzgeçlerinden geçilip gelinmiştir.

Çocukken kalp basit şeyleri sever ve onlarla meşgul olur, ama büyüdükçe sevdiği şeyler de değişir ve karmaşıklaşır. Bu da kalbin hareket ile tekemmül ettiğinin bir emaresidir.

Sabır kuvveti genç ve toy olan insanda az iken, hayatın süzgeçlerinden geçmiş ihtiyar insanlarda daha fazladır. Bu da insanın fıtratına konulmuş önemli bir madendir. Bu maden olmasa acılar ve sıkıntılar insanı bitirir. Ama Allah bu acı ve sıkıntılara karşı mukavemet olsun diye sabır kuvvetini insana vermiştir. İşte insan bu sabır madenini işlettirip inkişaf ettirirse, her alanda başarı sağlar. Zira bütün başarıların temelinde sabır vardır. Bu bakış açısını ve ölçüsünü diğer duygu ve latifelerimize de tatbik edebiliriz. İşte insanın kabiliyetlerinin inkişaf ve tezahür etmesi bu şekilde cereyan ediyor.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
Okunma sayısı : 6.947
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

BENZER SORULAR

Yükleniyor...