Risalelerde, günahların bu dünyadaki zararları, zorlukları dikkate verilerek sakındırma metodu takip edilmiştir. Bu konuyu biraz açar mısınız?
Değerli Kardeşimiz;
İnsanın mahiyetinde ruh, kalp ve latifelerin dışında, heva ve nefis gibi süfli cihazlar da vardır. Ruh ve kalp ancak Allah rızasına teslim olup, onun ile mutmain olur. Ama nefis ve heva ancak maddi ve süfli menfaatler ile aldanır ve ona teslim olur.
Nasıl bir konağa misafir, atı ile geldiği zaman, misafir güzel bir odaya davet edilir, atı ise ahıra gönderilir. Misafirin hatırı için ata da yem verilir. Aynı şekilde insanın mahiyetindeki ruh ve kalp gibi nurani ve latif hissiyatlar misafir mesabesinde iken, nefis ve heva at mesabesindedir. Ruh ve kalp ihlas ile beslenirken, nefis ve heva maddi ve manevi hediyeler ile beslenip teşvik olunur. Meseleye böyle bakabilirsek, dua ve virdlerin maddi ve manevi menfaatlerini, nefis ve hevanın ikna ve tatmininde böyle kullanabiliriz. Yoksa kalp ve ruh böyle maddi menfaatleri kabul etmez, onun tek tatmin yolu rıza ve ihlastır.
Benzer mana, zarar ve azap için de aynıdır. Yani kalp ve ruh Allah’ın rızasını kaybetmekten korkarken, nefis ve heva da azap ve zarardan korkar. Öyle ise insanları haramlardan sakındırırken, haramların dünyaya ait zararlarını nefis ve hevaya tevcih etmek, ihlas ve samimiyet ile çelişmez, bilakis onu teyit ve takviye eder.
Üstad Hazretleri bu hususu şu şekilde izah ediyor:
"Kur'ân-ı Hakîmin sırr-ı i'câzıyla hakikî bir tefsiri olan Risale-i Nur, bu dünyada bir mânevî cehennemi dalâlette gösterdiği gibi, imanda dahi bu dünyada mânevî bir cennet bulunduğunu ispat ediyor. Ve günahların ve fenalıkların ve haram lezzetlerin içinde mânevî elîm elemleri gösterip hasenat ve güzel hasletlerde ve hakaik-i Şeriatın amelinde cennet lezaizi gibi mânevî lezzetler bulunduğunu ispat ediyor. Sefahet ehlini ve dalâlete düşenleri o cihetle, aklı başında olanlarını kurtarıyor. Çünkü, bu zamanda iki dehşetli hal var."
"Birincisi: Âkıbeti görmeyen, bir dirhem hazır lezzeti ileride bir batman lezzetlere tercih eden hissiyat-ı insaniye akıl ve fikre galebe ettiğinden, ehl-i sefaheti sefahetten kurtarmanın çare-i yegânesi, aynı lezzetinde elemi gösterip hissini mağlûp etmektir. Ve يَسْتَحِبُّونَ الْحَيٰوةَ الدُّنْيَا âyetinin işaretiyle, bu zamanda âhiretin elmas gibi nimetlerini, lezzetlerini bildiği halde, dünyevî kırılacak şişe parçalarını onlara tercih etmek, ehl-i iman iken ehl-i dalâlete o hubb-u dünya ve o sır için tâbi olmak tehlikesinden kurtarmanın çare-i yegânesi, dünyada dahi cehennem azabı gibi elemleri göstermekle olur ki, Risale-i Nur o meslekten gidiyor. Yoksa, bu zamandaki küfr-ü mutlakın ve fenden gelen dalâletin ve sefahetteki tiryakiliğin inadı karşısında, Cenâb-ı Hakkı tanıttırdıktan sonra ve Cehennemin vücudunu ispat ile ve onun azabıyla insanları fenalıktan, seyyiattan vazgeçirmek yoluyla ondan, belki de yirmiden birisi ders alabilir. Ders aldıktan sonra da, “Cenâb-ı Hak Gafûrü’r-Rahîmdir, hem Cehennem pek uzaktır.” der, yine sefahetine devam edebilir. Kalbi, ruhu hissiyatına mağlûp olur."
"İşte, Risale-i Nur ekser muvazeneleriyle küfür ve dalâletin dünyadaki elîm ve ürkütücü neticelerini göstermekle, en muannid ve nefisperest insanları dahi o menhus, gayr-ı meşru lezzetlerden ve sefahetlerden bir nefret verip, aklı başında olanları tevbeye sevkeder. O muvazenelerden, Altıncı, Yedinci, Sekizinci Sözlerdeki kısa muvazeneler ve Otuz İkinci Sözün Üçüncü Mevkıfındaki uzun muvazene, en sefih ve dalâlette giden adamı da ürkütüyor, dersini kabul ettiriyor. Meselâ, Âyet-i Nur'da, seyahat-i hayaliye ile hakikat olarak gördüğüm vaziyetleri gayet kısaca işaret edeceğiz. Tafsilini isteyen Sikke-i Gaybiyenin âhirine baksın."(1)
(1) bk. Hutbe-i Şamiye, Mukaddime
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü