Risalelerde, his ve hevesin aklı ve kalbi dinlemediği ve insanların bu yüzden günaha girdikleri belirtiliyor. Peki bu şekilde işlenen günahlardan kişi mesul olur mu?
Değerli Kardeşimiz;
Ehl-i sünnet alimlerinin insanın fıtraten günah işlemeye elverişli olmasını defaatle izah edip çoklukla vurgulanmasının arka planında batıl Mutezile mezhebine bir gönderme ve cevap verme manası vardır. Mutezilenin iddiasına göre insan günah işlediği zaman küfre girer. Halbuki bu düşünce hem fıtrat açısından hem de din açısından teklifi malayutaktır, yani insan iradesinin altından kalkamayacağı bir yüktür. Zira Allah insanı fıtraten günah işlemeye müsait bir şekilde yaratmıştır. Ama bu müsaitliğe mukabil tövbe ve af kapısını da açık bırakmıştır. Üstad Hazretlerinin his ve hevesin akıl ve kalbi dinlemediği şeklindeki tespit ve vurgusu da bu manaya işaret etmek içindir.
Günah, insanın iradesi ile seçtiği ve işlediği bir kavramdır. Günah fıtri bir takım duygu ve hislerin zorlaması ile vuku bulsaydı o zaman iradeyi iptal ederdi. İrade iptal olunca, ceza kavramı da buna bağlı olarak iptal olur. Öyle ise günahları işlemeye bizi zorlayan bu gibi duygu ve hisler iradeyi iptal edecek bir kıvamda ve derecede değildirler. Bu gibi his ve hevesler sadece günah kavramının alt yapısı hükmündedirler. Yoksa insan iradesini, hatta imanın kemalini iptal edecek bir zorlama ve cebir söz konusu değildir. Madem bu gibi his ve heveslerin karşısında irade ve iman hazır bulunuyor, öyle ise insan bu günahların irtikabından mesul olur. Yani iki zıt şey, mütekabil bir şekilde insanın fıtratında çarpıştıktan, sonra bir taraf diğer tarafı mağlup ediyor. İşte bu mağlubiyet hali onu dinlemiyor şeklinde tasvir edilmiştir.
İnsanın fıtrat inşasında ve kurgusunda günah işlemek ile masumiyet bir arada cem olmuyor. Yani Allah insanın projesini çizerken, melekler gibi masum bir mizaçta çizmiyor, onların iradesini zorlayacak, hatta mağlup edecek günah mekanizmasını da o mizaca yerleştiriyor. Bu, insan mahiyetinin bir tarifi bir realitesidir. Yoksa insan bireysel olarak günahın karşısında bütünüyle naçar ve aciz değildir. Bir çarpışma ve mukavemet her iki tarafta da mevcuttur.
Özetlemek gerekirse; insanın mahiyeti proje olarak, günaha mutlak galip olmadığı gibi, mutlak teslim olma durumunda da değildir. Burada belirleyici rol insan iradesine bırakılmıştır; zayıf bir irade mağlup olurken, manen donatılmış kuvvetli bir irade ise galip gelecektir.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü