Risalelerde telif edilmeyen kısımlar neden var? Bazısı yazılmış ama basılmamış, unutulmuş, kaybolmuş, varislerin tensibine bırakılmış, ileride yazılacak gibi konularda bilgi verir misiniz?

Soru Detayı

- Telif edilmeyen mektubat vb. Yerler var. Öncelikle neden telif edilmemiș?
- Konuyla alakalı bazı söylentiler var yazılmış ama zamanında basılmamış sonra unutulmuş veya kaybolmuş veya Üstat zamanının gelmesini istediği için sonra ya talebelere bırakmış.
- Durum hakkında nasıl bir açıklama yaparsınız?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

Üstadımızın telif ettiği Risale-i Nur Külliyatı iki kısımdır. Bir grubu Eski Said döneminde diğer bir grubu da Yeni Said döneminde telif edilmiştir. Her iki dönemin de basılıp serbest hale getirilen ve istifadeye sunulan kısımları olduğu gibi; bazı hikmetlere binaen telif edilip ancak umuma açık hale getirilmeyen risaleler de mevcuttur.

Her iki Said döneminde de hangi eserler telif edilmişse, Muazzez Üstadımız hepsini teyit etmiş, savunmuş ve ihtiyaç halinde de o telifattan pasajlar alınarak yeni yeni risaleler ve komprime eserler hazırlanmıştır.

Bir kere üstadımızın çoğu hayatı sünühat ve ilhamatla kontrollü bir şekilde kader tarafından tensip edildiğinden, her iki dönemle ilgili telifatlar murad-ı ilahiye muvafık olup, biz Nur talebelerinin de baş tacımızdır. Zaten Üstad Hazretleri Eski Said dönemindeki bütün telifatlarını, Yeni Said döneminde tashih ederek tensip edip külliyat haline getirdiğini Tarihçe-i Hayatında kabullenmekte ve savunmaktadır.

Ancak her iki dönemde telif edilip de ilcaat-ı zaman ve insanların telakkileri açısından hazmedilemeyecek veya yanlış anlaşılabilecek veya bazı kötü niyetlilere fırsat vermemek gibi esbaba binaen Üstadımız o kısım risalelerin veya mektupların Osmalıca kalmasını ve tamim edilmemesini istemiştir.

Bugün "Risale-i Nur Külliyatı" diye elimizde bulunan ve güvenilir Yayınevlerinin basmış olduğu Külliyatlar, Üstadımızın tashihinden geçerek son şekli verilmiş halleridir. Zira elimizde 1957, 58, 59 matbaa baskılı ve Üstadımızın tashih edip son şeklini vermiş olduğu külliyatlar mevcuttur. Bunlar bugünkü basılanlarla aynı muhteva ve paralelliktedir.

Sadece Üstadımızın küçük kardeşi, Abdulmecid Ünlükul abinin tercüme ettiği İşaratü'l-İ'caz ve Mesnevi-i Nuriye eserlerinin Arapça aslına bakarsak, Mesnevi'de eksikler, İşaratü'l-İ'caz'da ise bazı ufak hatalar mevcuttur. Üstadımız hayatında tüm eserlerini Latince harflerle basılmış haliyle tashih edip son şeklini vermesine rağmen, Abdulmecid Ağabey'in tercüme ettiği İşaratü'l-İ'caz kitabını tashih edemeden 1960'ta vefat edince, o yanlışlar teamülen bu zamana kadar geldi. Ancak gerek Diyanet ve gerekse de yeni basanlar bu hataları meşveret ve ilmi kaidelere göre düzeltmişlerdir. Bu da normaldir.

Bunun dışında Muazzez Üsdadımızın her iki dönemle ilgili bazı eserlerini ve mektuplarını mahrem tutmasının hikmetleri çoktur:

Mesela, demirle veya sinekle alakalı telifat, bu zamanın insanlarının ilmi seviyelerini aştığından, anlaşılamayacakları için tenkide medar olmasın diye Osmanlıca bırakılmıştır.

Mesela, Mektubat'taki Vehhabilik mevzuu; dahilde menfi zihniyete alet edilmemesi için Latinceye çevrilmemiştir.

Mesela, Eski said döneminde Kürtlerle ve İttihat - Terakki ile ilgili bazı ifadeleri, Said-i Kürdi gibi bazı imzaları o zamanın ilcaatına uygun, ancak bu zamanın telakkisine belki ters geleceğinden dolayı onlar da Osmalıca bırakılmıştır.

Mesela, Muhyiddin-i Arabi Hazretleriyle ilgili yazılan ve insanların anlayış seviyelerinin çok üstünde olan bazı fikir ve düşünceleri, su-i zanna sebebiyet verilmemesi için o da mahrem tutulmuştur.

Mesela, İnna A’taynanın Sırrının anlatıldığı Rumuzat-ı Semaniye mahremin mahremidir.

Mesela, Risale-i Nur'da olduğu halde İttihad ve Terakki'nin B takımını ilgilendiren Beşinci Şua epeyce saklanmış, daha sonra deşifre edilmiş, o da Şuaların en arkasına bırakılmıştır.

Mesela, Birinci Şua'nın Şuaların sonunda olması da aynı mantık çerçevesindedir.

Mesela, Tarihçe-i Hayat'ın aslı şimdiki mevcudun üç misli kadar iken, muazzez Üstadımız şahsıyla alakalı bütün meseleleri çıkartmış, ancak hizmete ve davaya vesile olacak aksamı bırakmış. Muhterem ağabeyler çıkartılanlara çok üzülmekle beraber, Muazzez Üstadımız “Gelecek neslin ve asrın ilcaatına göre adım atmamız lazım. Keramet-i kevniye değil keramet-i ilmiye önemlidir.” ifadesinde bulunmuştur.

Sadece Üstadımızın mantıkla alakalı Eski Said dönemine ait bir eserin bir yangında zayi olduğu ifade edilmektedir.

Dolayısıyla Külliyatın yayınlanan veya yayınlanmayan her cümlesi ve risalesi bizim ve akl-ı selimin makbulüdür. Ancak her doğrunun her yerde söylenmesi doğru olmayacağından ilcaat-ı zaman esas alınmalıdır.

"İleride telif edilecek" denilen eserler için de bunların emsalinin yazılmasına bir teşvik ve kamçı nevindendir. Yoksa bunlar kimin tarafından yazılırsa yazılsın, istifade edilebilir, ama "Bunlar Risale-i Nur'dur." denilmez ve denilmemelidir.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
Okunma sayısı : 4.236
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

Yorumlar

yaziciyusuf5050

Çok teşekkürler 

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Yunus Yasir

Değerli editör

Risale-i Nur meşrebinde mahrem olan konuların alenen insanlar huzurunda açık bir tartışma ortamı haline getirmek , hiç bir Nurcu yada  talebe olacak yada olmuş kardeşlere  yakışmaz.  Öncelikle  liyakat sahibi insaların bu soruya cevap vermesi en büyük vazifenizin olması gerekiyor  idi. Maalesef cevap yazılması için verilmiş . Yukarda siz , üstadımızı Resmen ortama göre konuşan ve konjktör durumuna göre konuşacak bir zat  izlenimi vermissiniz ve buna da İlcaatı zaman örtüsü giydirmişsiniz. Öncelikle şunu açık söyliyeyim Risale Nurun her bir kelimesine ve her bir harfine ,  tahrif etmeden sadık kalmak   Üstad hazretlerimizin neşir vazifesindeki kardeşlere verdiği en önemli vazifedir.  Külliyatta  bir çok yerde bu vazife geçer.Üstad hazretleri bazı mebhasların neşredilmesini istememiş olabilir bu doğru ama değiştirip kafanıza göre tağyir edilip tahrif edilmesini  asla ve asla tebyin etmemiştir. Zaten kendiniz yukarda ilhamat ve sunuhat Nev'inden olduğunu söylüyorsunuz , öyleyse niye tasarruf başkasına bırakılıyor. Burada uzun uzadıya yazamıyacam. Elinizde 1957-58-59 basımlı kitaplar olduğunu söylüyorsunuz. Peki o kitapların baskısı Sinan Matbaasındamı yapıldı. ? Elinizde Latince baskılı kitaplar hiç bir zaman mehaz olamaz. Buna neşr vazifesindekiler güler , lütfen okuyuculara da elinizde sağlam metinler olduğu havası vermeyin . Elinizdekiler  bir şekilde 1960 dan sonraki basımlar ve bu basımlar  57-58 senesi baskı gösteriliyor bizzat var ben de gördüm . Ben bizzat Orjinalini şu an görüyorum , şu an okuyorum, tedkik ediyorum.  Kütüphanelerden de alabilirsiniz . Bunun dışın safa orijinallerini görüyorum. Orjinal dünyası çok farklı,  sizin dediğiniz gibi değil . Yazmayayım dedim mahrem konular has dairede konuşulur lakin siz zaten bilme  edasıyla eteklerinizdeki taşları dökmüşsünüz.  Amacım tenkitten ziyade  hakikatın açığa çıkması. Konuya hakim değilsiniz . Şu an bu yoruma Üstadın bizzat kaleminden yada tashihinden geçen PDFler atardım, bilişim sisteminiz buna müsait değil, ancak bu me'hazları atttıpımda  cevabınızı  silmek zorunda kalırsınız . Tek bir örnek söyliyeyim . Mesela Üstad Hazretleri Fahr olmasınki Biz Müslümanız diye bir cümle kullanırmı ? Size göre İlcaatı zaman yada İhtiyattan dolayımı bu cümle ?  El insaf ! Bu Bediüzzaman a hakarettir. Basit bir müslüman bile  nasıl Müslümanlığından övünmez . Bu cümle Fahr olmasınki Biz Kürdüz olarak geçer. Bu cümle hazmedilmemiş zaten belli ve bunun 1000 lerce . Ama hep kılıf hep kılıf. Doğru yazanlar ya Kürdcü olur  yada Faşist Yada menfaatçi.  Şunu unutmayalım MAHKEME-I  KÜBRA ÇOK RENKİ OLACAK. DUA İLE

 

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Editor (Mehmet Selim)

Değerli Kardeşimiz! bizim yazdığımız neşir hizmetleriyle bire bir ilgilenen ve Üstadımız tarafından neşir İşlerinden sorumlu olan ağabeylerin hatıralarında da geçen değerlendirmesileri ve ifadeleridir. Sizin elinizde olan kaynak nedir, kimden size ulaşmıştır, bunları bilmeyiz. Ama bu konu ile ilgili yazdığımız bu cevapta yanlış varsa, lütfen bize iletişimden ulaşınız. Onları tahkik ettirelim. Neticede burası bir araştırma merkezidir ve meseleleri ilim ve hakaik zaviyesinden değerlendiriyoruz. Envar Neşriyat'ın elinde olan 57, 58 ve 59 yıllarına ait basılmış eserlerin Ayyıldız ve Doğuş matbaalarında basılan eserler olduğunu da ilan etmiş olalım.  

Üstadımızın aşağıdaki cümlelerde de görüleceği gibi varisim dediği ve benim metrukatımı muhafaza eylesinler, tarzı hizmetimi iyi biliyorlar, düsturları yaysınlar diye vasiyet ettiği ve Risale-i Nurların neşir ve basımında görevlendirdiği kişilerden getireceğiniz delilleri elbette alerra's vel ayn deyip, onları da burada değerlendiririz. 

"Şimdi bütün talebelerin fevkinde diyerek değil, benim en yakınımda, hizmetimde olup bir derece tam tarz-ı hareketimi bilenler ve yakından görenler içinde, dört beş adamı mutlak vekil yapıyorum. Ben ölsem veya hayatta şuursuz kalsam, Nurlara karşı hizmetimin tarzını bilerek tam yapabilsinler. Şimdilik Tâhirî, Sungur, Ceylân, Hüsnü ve bir iki adam daha mutlak vekilim olarak vasiyet ediyorum."(1)

Üstadımız, başka bir Mektub’da yazdığı vasiyetnamesinde, varisi olacak ağabeylerin kimler olduğunu ve metrukâtını kime tevdi ettiğini şöyle ifade etmektedir:

"Ecel gizli olmasından, vasiyetname yazmak sünnettir. Benim metrûkâtım ve Risale-i Nur’dan olan benim hususî kitaplarım ve güzel ciltlenmiş mecmualarım ve sair şeylerimin bütününü, Gül ve Nur fabrikaların heyetine, başta Hüsrev ve Tahirî olarak o heyetten on iki (Haşiye) kahraman kardeşlerime vasiyet ediyorum. Onlara bırakıyorum ki, emr-i Hak olan ecelim geldiği zaman, benim arkamda o metrûkâtım, benim bedelime o sadık ve mübarek ellerde hizmet-i Nuriye ve imaniyede çalışsın ve istimal edilsin."

"Haşiye: Kardeşim Abdülmecid, Zübeyir, Mustafa Sungur, Ceylân, Mehmed Kaya, Hüsnü, Bayram, Rüştü, Abdullah, Ahmed Aytimur, Âtıf, Tillolu Said, Mustafa, Mustafa, Seyyid Salih." (2)

Bir diğer mektupta ise kendisine ait düsturların muhafazası noktasında şu bilgiler mevcuttur:

"Şimdi mânevî evlâtlarım, fedakâr hizmetkârlarım olan Zübeyir, Ceylân, Sungur, Bayram, Hüsnü, Abdullah, Mustafa gibi ve has ve hâlis Nurun kahramanları olan Hüsrev ve Nazif, Tahirî, Mustafa Gül gibi zatların nezaretinde o düsturumun muhafaza edilmesini vasiyet ediyorum." (3)

(1) bk. Emirdağ Lâhikası-II, (144. Mektup)

(2) bk. Emirdağ Lahikası-I, (81. Mektup: Vasiyetnamemdir)

(3) bk. Emirdağ Lahikası-II, (136. Mektup: Vasiyetnamenin Zeyli)

Selam ve dua ile 

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Muhammed Tayfur

@Yunus Yasir Bahsettiğiniz pdfleri [email protected] adresinede gönderebilirmisiniz

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Lazgin

Üstadımız hayatında tüm eserlerini Latince harflerle basılmış haliyle tashih edip son şeklini vermesine rağmen, Abdulmecid Ağabey'in tercüme ettiği İşaratü'l-İ'cazı tashih edemeden 1960'ta vefat edince, o yanlışlar teamülen bu zaman kadar geldi. 

Yukarda böyle demişsiniz ama sitenin başka yerlerinde üstadın tercumeyi tashih ettiğini söylemiştiniz. Acaba hangisi doğrudur? Eğer tashih edemediyse tespit edilen hatalarla ilgili örnekler verebilir misiniz? Bu hatalar bugün tamamen giderilmiş midir acaba?

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Editor (Mehmet Selim)

Bu konu ile ilgili Envar Neşriyat'ın sorumluları olan ağabeylerle yaptığımız istişarede "Bu eserin Üstadımızın 83 küsur yaşlarda tercüme edildiğinden, O'nun nazarından geçmekle birlikte onları ciddi anlamda tashihe vakit ve imkan bulamadığından, bu yanlışlarla bastırıldığı, daha sonraları merhum Abdulkadir Badıllı ağabey gibi çok ağabeyler tarafından farklı yayınevlerinde tashihli şekliyle bastırıldığı ve bunların tashih edildiği vakidir.

Fakat Envar, RNK, Sözler ve İhlas Nur Neşriyat gibi doğrudan Risale-i Nur basan neşriyatlarda, ilk haliyle devam ettiği belirtilmektedir. Buna sebep olarak, hem Üstadımızın tam tashih edemese bile, nazarından geçip onaylandığı ve cemaatin hüsn-ü kabul ettiği ve risalelerin halavet ve tatlılığını yansıttığı kanaati gösterilmektedir. Aynı şekilde Diyanetin bastırdığı İşarat'ül İ'caz'ın yine Abdulmecid ağabeyimizin nüshasının esas tutulduğu da bilinmektedir. Yine de Diyanet nüshasında haşiye ve dipnotlarla bazı meselelerin düzeltildiği görünmektedir.   

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Lazgin

Mesela, Muhyiddin-i Arabi Hazretlerinin fikir ve düşünceleri suizanna sebebiyet verilmemesi için o da mahrem tutulmuştur

Burda bahsi edilen risale hangisidir acaba?

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Editor (Mehmet Selim)

Değerli Kardeşimiz! Bu konuda çok örnekler gösterilebilir. Ama sadece 9. Lem'a misal olarak verilebilir. 

طوقوزنجى لمعه

 (بو لمعه‌يى هركس اوقوماسين. وحدت الوجودڭ اينجه قصورلرينى هركس گوره‌مز و محتاج دگل.)  

(Lem'alar(Os.) 119.sh - Risale-i Nur)

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.

BENZER SORULAR

Yükleniyor...