Risalelere göre, sefahatleri önlemede idarenin rolü nasıl olmalıdır?
Değerli Kardeşimiz;
Sefahetleri, günahları önlemede idarenin rolü, hiç şüphesiz büyüktür. Ancak sualde de ifade edildiği gibi, cihanşumül ve kalıcı olması için takip edilebilecek iki yol vardır. Biri tabandan başlamak, diğeri ise tavandan başlamaktır.
"Malum olduğu üzere; hayat-ı içtimaiye-i beşeriyede bir çığır açan, eğer kâinattaki kanun-u fıtrata muvafık hareket etmezse, hayırlı işlerde ve terakkîde muvaffak olamaz. Bütün hareketi şer ve tahrip hesabına geçer."(1)
Bunun içindir ki; “Üstad-ı mutlak, muktedâ-yı küll, rehber-i ekmel olan Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm” dahi, tebliğ vazifesine vahye istinaden tabandan başlamıştır.
Çok açıktır ki; tabansız hiçbir tavan ayakta duramaz. Durdurulsa bile çok kısa sürede yıkılıp gitmeye mahkûmdur. Fıtrat kanunu olarak bir bina yapılırken, temelinden başlanması, keza muhteşem bir çınar ağacının mebdei yine toprağa atılan bir tohumla olması ve keza kâinata hükmedecek olan insanoğlunun varlığı da bir damla su veya bir avuç toptakla başlaması, ilahi birer irşaddır.
Üstad Hazretleri Türkiye Büyük Millet Meclisine hitaben yazdığı makalede idarenin faydalarını ve zararlarını şu şekilde ifade etmektedir:
"Bâhusus bu güruh-u mücâhidin ve bu yüksek meclisin ef'âli taklid edilir. Kusurlarını millet ya taklit veya tenkit edecek; ikisi de zarardır. Demek onlarda hukukullah, hukuk-u ibâdı da tazammun ediyor. Sırr-ı tevatür ve icmâı tazammun eden hadsiz ihbaratı ve delâili dinlemeyen ve safsata-i nefis ve vesvese-i şeytandan gelen bir vehmi kabul eden adamlarla hakikî ve ciddî iş görülmez."
"Şu inkılâb-ı azîmin temel taşları sağlam gerek. Şu meclis-i âlinin şahsiyet-i mâneviyesi, sahip olduğu kuvvet cihetiyle, mânâ-yı saltanatı deruhte etmiştir. Eğer şeâir-i İslâmiyeyi bizzat imtisal etmek ve ettirmekle mânâ-yı hilâfeti dahi vekâleten deruhte etmezse, hayat için dört şeye muhtaç, fakat an'ane-i müstemirre ile günde lâakal beş defa dine muhtaç olan şu fıtratı bozulmayan ve lehviyat-ı medeniyeyle ihtiyâcât-ı ruhiyesini unutmayan bu milletin hâcât-ı diniyesini Meclis tatmin etmezse, bilmecburiyye mânâ-yı hilâfeti, tamamen kabul ettiğiniz isme ve lâfza verecek. O mânâyı idame etmek için kuvveti dahi verecek. Halbuki, Meclis elinde bulunmayan ve Meclis tarikiyle olmayan böyle bir kuvvet, inşikak-ı âsâya sebebiyet verecektir. İnşikak-ı âsâ ise وَاعْتَصِمُوا بِحَبْلِ اللّٰهِ جَمِيعًا âyetine zıttır."
"Zaman cemaat zamanıdır. Cemaatın ruhu olan şahs-ı mânevî daha metindir. Ve, tenfiz-i ahkâm-ı şer'iyeye daha ziyade muktedirdir. Halife-i şahsî, ancak ona istinadla vezâifi deruhte edebilir. Cemaatin ruhu olan şahs-ı mânevî eğer müstakim olsa, ziyade parlak ve kâmil olur. Eğer fena olsa, pek çok fena olur. Ferdin iyiliği de fenalığı da mahduttur. Cemaatin ise gayr-ı mahduttur."
"Harice karşı kazandığınız iyiliği, dahildeki fenâlıkla bozmayınız. Bilirsiniz ki, ebedî düşmanlarınız ve zıtlarınız ve hasımlarınız İslâmın şeâirini tahrip ediyorlar. Öyleyse, zarurî vazifeniz, şeâiri ihyâ ve muhafaza etmektir. Yoksa, şuursuz olarak şuurlu düşmana yardımdır. Şeâirde tehâvün, zaaf-ı milliyeti gösterir. Zaaf ise, düşmanı tevkif etmez, teşci eder." (2)
Dipnotlar:
(1) bk. Lem'alar, Yirmi İkinci Lem'a.
(2) bk. Mesnevi-i Nuriye, Hubab.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar