"Rububiyet ve ulûhiyetin şuûnâtı" ne demektir, izah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
Şuunat, şe’n kelimesinin çoğuludur. Kur'an'da şöyle buyurulur:
“O, her zaman bir şe’ndedir.”(1)
O, her vakit, ezelî kader proğramına göre varlıklar meydana getirir, ayrıca önceden var ettiklerinin de hâllerini yeniler.
- Günahı bağışlaması,
- Sıkıntıyı gidermesi,
- Bir kavmi yükseltmesi,
- Bir başka kavmi alçaltması gibi ilâhî icraat O’nun şuunatındandır.(2)
Şe’n kelimesinin Türkçe’de tam karşılığı yoktur. En yakın mânâ olarak hâl, icraat denilebilir. Mesela “Misafire ikramda bulunmak ev sahibinin şanındandır” deriz. Yani ev sahibi olmak, misafire ikramı gerektirir. Gerçi Allah’a vacip (mecburî) bir şey yoktur, ama şanından olan bazı durumları kendisi bize bildirmiştir. Mesela:
“O, kendi nefsine rahmet etmeyi yazdı.”(3)
Âyetteki “yazdı” ifadesi, Kur'an'da bir şeyin farz kılınmasında kullanılır. O zaman mânâ şöyle olur: “O, kendi nefsine rahmet etmeyi farz kıldı.” Demek ki, rahmetle tecelli etmek O’nun şanındandır. Bundan dolayıdır ki, O’nun rahmeti her şeyi kuşatmıştır.
Hâlık, Allah’ın bir ismidir, Hâlıkıyet ise şe’nidir. Yâni, yaratıcı olmak Allah’ın şânındandır. Bu hâlıkıyetini icra etmek dilediğinde halk (yaratma) fiiliyle mahlûku yaratır ve o mahlûkta Hâlık ismi tecelli eder.
Risale-i Nur Külliyatı’nda “zat, şuunat, sıfat, esma…” sıralaması vardır. Şuunat sıfattan önce zikredilmiştir. Çünkü sıfatları icraata sevk eden şuunattır. Mesela, merhamet etmek Allah’ın şe’nindendir. Bu merhamet ile kişiye nimet ihsan etmeyi irade eder ve kudretiyle onun ihtiyacı olan şeyi yaratır. Merhamet etmek Allah’ın şuunatındandır, irade ve kudret ise O’nun sıfatlarındandır.
“Rububiyet ve ulûhiyetin şuunatı” denildiğinde, “Allah’ın her şeyi terbiye etmesi ve her varlığın İlâhı olmasının gerektirdiği durumlar” mânâsı anlaşılır. Elbette O’nun Rab ve İlâh olmasının gerektirdiği durumlar vardır. Madem Rab'dır, elbette mahlûkatını terbiye edecektir. Madem İlâhtır, mahlûkatının kendisine ibadet etmelerini isteyecektir. Bundan dolayıdır ki Kur'an-ı Kerîm şirkin her türlüsünü keskin ifadelerle reddetmekte, Allah’ın şerikten mukaddes ve münezzeh olduğunu ısrarla anlatmaktadır.
Allah’ın Zât’ı mukaddes olduğu gibi, şuunatı da mukaddestir. Yâni, beşer aklı bu hususta ne düşünse, ne tahmin etse, ne hayaller kursa Allah’ın şuunatı bunların hiçbirine benzemez.
Risale-i Nur Külliyatı'nda geçen “lezzet-i mukaddese, ferah-ı münezzeh, memnuniyet-i mukaddese”(4) gibi tabirler de İlâhî şuunatı ders verirler.
Dipnotlar:
(1) Rahman, 55/29.
(2) Beydâvi, III, 456.
(3) En’am, 6/12.
(4) Nursi, Mektubat, s. 286.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü