"Şafi" ismi tecelli ederken iş yapan "kudret" midir, yoksa "Şafi" ismi midir? Bu soru diğer isimler için de geçerli. Hepsinde "kudret" mi tecelli ediyor? Bu konuyu şuunat ile birlikte açıklar mısınız?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

Allah’ın kudret sıfatı bir çekirdeğin açılmasında tecelli ederken Fettâh namını alıyor, bir canlının ölümünde Mûmit ismini alıyor, bir hayat bahşederken Muhyî ismini alıyor, canlılara rızık verirken Rezzâk namını alıyor, hastaya şifa verdiği zaman da Şafi ismini alıyor ve hâkeza...

Bu sıfatlar, kâinatın ve mahlûkatın yaratılması ile açığa çıktıkları için, ehl-i sünnete göre hâdistirler. Ama bu isimlerin arka cephesinde asıl iş görüp icra eden kudret sıfatı, ezelî ve ebedîdir. Allah, ezelde de Rezzâk, Muhyî ve Fettâh idi, ama bu isimler henüz tecelli etmemişti. Allah sonsuz kudreti ile kâinatı ve mahlûkatı yaratınca bütün esması da tecelli etmiş oldu.

Tembih: Faraza bir insanda kudret olsa, ama doktorluk kabiliyeti olmasa, doktorluk yapamaz. Doktor olsa ama kudreti olmasa, doktorluğu icra edemez. Bir insan iyi bir ressam veya çok güzel hattat olsa ama kudreti olmazsa resim yapamaz, bir besmele yazamaz. Demek kudretin yanında maharet, maharetin yanında da kudret gerekiyor.

“Rahmaniyet, rahîmiyet, hakîmiyet, âdiliyet gibi tabirler, Cenab-ı Hakk'ın hem isim, hem fiil, hem sıfat, hem şe'nlerine işaret ederler.”

Halk etmek, yani yaratmak bir fiildir; Halık (yaratıcı) ise isimdir; halıkıyet yani yaratıcı olmak ise İlâhî şuunattan bir şe’ndir. Hiçbir mahlûk yaratılmadan da Allah’ın halıkıyeti vardı, ama henüz Hâlık ismini tecelli ettirmemişti. Varlıkları yarattığında onlarda bu ismi tecelli ettirmiş oldu.

Rububiyet (terbiye edicilik), Hâkimiyet, Rahimiyet, Mâlikiyet… birer şe’ndirler.

Kâinat yaratılmadan da Allah’ın rububiyeti yani terbiye ediciliği vardı, ancak henüz hiçbir varlığı yaratmamış ve terbiye etmemişti. İşte bu terbiye edicilik bir şe’ndir. Onu izhar etmek dilediğinde mahlûkatı terbiye etmiş ve onlarda Rab (terbiye edici) ismini tecelli ettirmiştir.”

Nur Külliyatı’nda da şu sıra nazara verilir:

“Eserin kemâli bilmüşahede fiilin kemâline, fiilin kemâli bilbedâhe ismin kemâline, ismin kemâli bizzarure sıfatın kemâline, sıfatın kemâli hads-i yakîn ile şuûnatın kemâline delâlet eder. Şe’nin kemâli ise, hakkalyakîn bir sûretle Zâtın kemâlini gösterir.”

Üstat Hazretleri hayatın mahiyetini maddeler halinde sıralarken, bir madde olarak da insan hayatının “şuûn ve sıfât-ı İlâhiyenin bir mikyâsı” olduğunu beyan ediyor. Mesela, insanın merhamet sahibi olması onun şuunatındandır. O merhametin gereği olarak fakirlere yardım eder, açları doyurur. İşte Cenab-ı Hakk’ın milyonlarca tür hayvanın bütün fertlerini her gün rızıklandırması, bütün ihtiyaçlarını mükemmel olarak görmesi hakikatine insandaki bu merhamet duygusu bir mikyas olabilir. Onunla İlâhî ve sonsuz rahmete bir derece bakabilir.

Özet olarak, bütün fiili isimlerin arka cephesinde gerçek fail kudret sıfatıdır. Kudret tecelli ettiği yere göre isimlendiriliyor.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
Okunma sayısı : 7.158
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

Yorumlar

Nur mektupları

Fiillere tapmak şirktir... demişsiniz...

Allahın fiili sıfatlarına tapmak şirk olurmu... yani mesema rezzak sıfatına

Peki mesela bir ağaç sanatmıdır yoksa fiilmi...

Pek anlatamadım ama umarım açıklayıcı olmuştur.

 

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Editor (Muaz)
Ağaç hem sanat hem fiildir ve ağaca tapmak şirktir. 
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.

BENZER SORULAR

Yükleniyor...