"Şark tarafından bir nur zuhur edecek, bidalar zulümtını dağıtacak. Ben böyle bir nurun zuhuruna çok intizar ettim ve ediyorum... Ve anladık ki, bu hizmetimizle o nurani zatlara zemin ihzar ediyoruz." İzah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
"BEŞİNCİ SEBEP: Çok zaman evvel bir ehl-i velâyetten işittim ki: O zat, eski velîlerin gaybî işaretlerinden istihraç etmiş ve kanaati gelmiş ki, 'Şark tarafından bir nur zuhur edecek, bid'alar zulümâtını dağıtacak.' Ben böyle bir nurun zuhuruna çok intizar ettim ve ediyorum. Fakat çiçekler baharda gelir. Öyle kudsî çiçeklere zemin hazır etmek lazım gelir. Ve anladık ki, bu hizmetimizle o nurani zatlara zemin ihzar ediyoruz."
"Madem kendimize ait değil; elbette, Sözler namındaki nurlara ait olan inâyât-ı İlahiyeyi beyan etmekte medar-i fahir ve gurur olamaz; belki medar-ı hamd ve şükür ve tahdis-i nimet olur." (Mektubat, Yirmi Sekizinci Mektup, Yedinci Risale.)
Mehdinin iman, hayat ve şeriat olmak üzere üç temel vazifesi vardır. Bu vazifelerden en ehemmiyetlisi ve en birincisi; iman vazifesidir. Hayat ve şeriat, geniş ve siyasi mefhumlardır ki, bunların vuku bulması çok uzun bir zaman ister. Bu sebepten dolayı Mehdi (ra) bu üç vazifeyi kısa hayatında cem edemez.
Mehdi (ra) kendi döneminde vazifelerinden en ehemmiyetlisi olan iman vazifesini ifa edip, sair hayat ve şeriat vazifelerini nurani cemaatine bırakmak durumundadır. Hakikat budur, akıl da bunu kabul eder. Zira Mehdi’nin (ra) bütün icraatları harika ve fevkalade bir şekilde olsa, bu hem kâinatta cari olan âdetullaha hem de imtihan sırrına zıt olur. Bu sebepten dolayı bu üç vazifeden hayat ve şeriat uzun vadeli olmasından, Mehdi’nin bizzat şahsında değil; onun çizdiği istikamette giden cemaatinin üstünde olacaktır. “O nurani zatlara zemin ihzar ediyoruz.” ifadesi bu iki vazifeyi görecek nurani zatlara ya da cemaatlere zemin hazırlıyoruz, manasındadır.
Risale-i Nurlardan anladığımız manaya göre mehdiyet süreci, takriben 200 yıllık bir süreçtir. Bu zaman içinde Mehdi (ra)’in üç temel vazifesi olan iman, hayat, şeriat Allah’ın izni ile vuku bulacaktır. Bu süreç içinde Mehdi’nin çileli ve sıkıntılı dönemleri olacağı gibi; galip, huzurlu ve adaletli günleri de olacaktır. Mehdi’nin bizzat şahsı çile ve sıkıntı içinde olması kuvvetle muhtemeldir. Zira temeli ve fikrî programı atacak onun şahsıdır. Zaten rivayetlerde onun Deccal ile mücadele edeceği katidir. Ama mehdiyet sürecinde güzel ve saadetli günler de gelecektir. Şimdi bu güzel ve saadetli sürecin emareleri çıkmaya başlamıştır.
Bu mehdiyet sürecini harika ve fevkalade bir şekilde hurafevari bir mehdi anlayışına tatbik etmek, doğru değildir. Böyle bir mehdi anlayışı, İslam düşüncesinde yoktur. Merhum Mevdudi ve Efganî gibi muasır âlimler de aynı kanaattedirler.
Mehdi meselesi hadislerde mutlak bırakıldığı için, kati bir şey söylemek yanlış olur. Risale-i Nur'da mehdi bir şahıstan ziyade, bir cemaat olarak tarif ediliyor. İnsanların beklediği mehdi ise; bu cemaatin dümdarı ve çekirdeği hükmündedir. Cemaatin yol haritasını ve nasıl hareket edeceğini, eserleri ve fikirleri ile gösterecek; onu takip eden cemaat ise; o yolda eserlerde beyan edilen düsturlara göre hareket edecektir. Zaten kâinattaki âdetullah denilen nizama da uygun olan mana budur.
Yoksa, “insanüstü güçlere sahip bir adam gelecek, bütün insanlığı bir dokunuş ile değiştirecek”, demek ve böyle düşünmek safsatadan başka bir şey değildir. Bu manada bir mehdiyi ancak; zihni hayal ve kuruntular ile hastalanmış avam insanlar bekler.
Bu mühim mesele asırlardan beri herkesin hayalinde dolaşmakta ve mehdinin gelmesi merakla beklenmektedir. Geçmişte olduğu gibi, günümüzde de mehdilik iddiasında bulunanlar olmuştur. Bazı kişiler tabi oldukları veya aşırı hüsnüzan besledikleri zatları mehdi ilan etmekte; bazı kimseler de Hz. İsa (as) ile mehdinin aynı kişiler olduğunu iddia etmektedirler.
Mehdi; yol gösteren ve hidayete vesile olan demektir. Bu tarif çerçevesinde, geçmiş büyük zatlardan Seyyid Ahmed-i Sünusî, Seyyid İdris, Seyyid Yahya, Seyyid Abdülkadir-i Geylanî, Seyyid Ebulhasen-i Şazelî, Seyyid Ahmed-i Bedevî ve Şah-ı Nakşibendî gibi maneviyat âleminin sultanları, milyonlarca insanın hidayetine vesile olmuşlar ve bu ulvi vazifeyi hakkıyla ifa etmişlerdir.
Resul-i Ekrem Efendimizin (asm) haber verdiği ahir zamanda gelecek ve evlad-ı Resûl’den olacak olan Mehdi-i Azam, manevi mücahedesiyle kıyamete kadar gelecek insanların irşadına vesile olacak, ehl-i dalalete ve zalimlere karşı metin bir irade ve büyük bir sabır ile mücadele edecek ve davasında biiznillah muvaffak olacaktır. Bir hadis-i şerifte şöyle buyurulmaktadır:
“Kıyametin kopmasına bir gün bile kalsa, Allah o günü uzatacak, ehl-i beytimden insanların hidayetine vesile olacak olan o Mehdi’yi gönderecektir.” (Ebu Davud, Mehdi 1; Tirmizî, Fiten 52)
Malumdur ki, peygamber olan bir zat tebliğ vazifesini gizleyemez. Onu ilan etmekle mükelleftir, zira onların sıfatlarından biri de tebliğdir. Hz. Mehdi ise, mehdiyetini ilana memur değildir. O sadece irşad vazifesini ifa etmekle mükelleftir. İmam-ı Şaranî’nin de ifade ettiği gibi, “Mehdi-i A’zam Kur’an’a, imana ve âlem-i İslâm’a yaptığı icraatlarından ve hizmetlerinden tanınacaktır.”
Bediüzzaman Hazretleri şöyle buyuruyor:
“… ahir zamanın en büyük fesadı zamanında; elbette en büyük bir müçtehid, hem en büyük bir müceddid hem hâkim hem mehdi hem mürşid hem kutb-u a’zam olarak bir zât-ı nuranîyi gönderecek ve o zât da Ehl-i Beyt-i Nebevîden olacaktır.” (Mektubat, 29. Mektup, Yedinci Kısım)
Ahir zamanda gelecek olan Mehdi-i Azam, selefdeki mürşidlerin ve mücedditlerin hakiki bir vârisidir. Bir Arap şiirinde denildiği gibi, "Bütün âlemi bir şahsiyette toplamak Cenab-ı Hakk’a zor gelmez."
İşte bu hâl, ahir zamanda gelecek olan o zatta tecelli edecektir.
Üstad Hazretleri, Mehdi-i A’zam’ın vazifesini de şöyle ifade eder:
“Mehdi’nin cem’iyet-i nuraniyesi, Süfyan komitesinin tahribatçı rejim-i bid’akâranesini tamir edecek, Sünnet-i Seniyeyi ihya edecek; yani âlem-i İslâmiyette risalet-i Ahmediyeyi (asm) inkâr niyetiyle şeriat-ı Ahmediyeyi (asm) tahribe çalışan Süfyan komitesi, Hazret-i Mehdi cem’iyetinin mu’cizekâr manev kılıncıyla öldürülecek ve dağıtılacak.” (bk. age., ay.)
Mehdinin asıl hizmetinin ve fütuhatının manevi kılıç tabir edilen ilim, hikmet, tebliğ ve irşad ile olacağı bu ifadelerden açıkça anlaşılmaktadır.
Resul-i Ekrem Efendimizin (asm) ahirete teşriflerinden sonra tabiîn ve tebe-i tabiîn devri üç yüz yıl devam etmiş, risalet cenahı mansıbını geri çekince, bundan sonra, tekke ve zaviyeler vasıtasıyla irşad devri başlamış ve büyük mürşidler vasıtasıyla nice kâmil müminler yetişmiştir. Bu hizmet de bin sene devam ettikten sonra Mehdi-i A’zam devri başlayacak ve hizmeti kıyamete kadar devam edecektir.
Bu zat bir çekirdek olup, nuranî bir ağaç şeklinde gelişip büyüyecektir. Bu da zaman ve mücadele ile olacaktır. Mehdi hakkında tasavvur edilen birçok vazife; onun bizzat kendi döneminde değil, sonraki dönemlerde cemaati tarafından ifa edilecektir.
Bu vazifelerden avamca en mühim telakki edilen; toplumun müsbet olarak siyasi ve içtimai inkılabıdır. Bu da uzun vadeli bir inkılabtır, buna da bir insanın ömrü kâfi gelmez. Bu yüzden Mehdi, avamca en ehemmiyetli vazife telakki edilen içtimai ve siyasi vazifeleri kendisi göremeyecektir. Bu vazifeyi onun gösterdiği usul ve esaslar ile cemaati yapacaktır.
Risale-i Nur'da istikbale matuf bazı ifade ve işaretler, bu içtimai ve siyasi inkılabın şiddetli olduğu ve yaşandığı merhalelerdir. Yoksa bir şahıs ya da zata işaret manasında değildir. Yani Üstad'ın; “Ben böyle bir nurun zuhuruna çok intizar ettim ve ediyorum. Fakat çiçekler baharda gelir. Öyle kudsi çiçeklere zemin hazır etmek lazım gelir. Ve anladık ki bu hizmetimizle o nurani zatlara zemin ihzar ediyoruz." ibarelerindeki "kudsî çiçekler" ve "nuranî zatlar"dan maksad; Üstad'ın plan ve programını ileride tatbik sahasına koyacak olan nesl-i atidir. Yoksa başka bir şahıs değildir.
Mehdi'nin (r.a) üç büyük vazifesinden hayat ve şeriatı gelecek o nuranî nesiller hayata tam manası ile tatbik edecekler. Yoksa Mehdi’ye (r.a) izafe edilen iman, şeriat ve hayat vazifelerinin bir dönem ve bir şahısta cem olması, hem âdetullaha hem de hakikate mutabık değildir.
Üstad'ın istikbale matuf işaret ve beşaretleri, bu üç vazifenin ifa edileceği safhalarda hizmet edecek olan cemaat ve nesillere bir işaret ve müjdedir.
İlave bilgi için tıklayız:
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar