"Selef-i Salihinin müçtehidin-i izâmı, asr-ı nur ve asr-ı hakikat olan asr-ı sahabeye yakın olduklarından, safi bir nur alıp halis bir içtihad edebilirler." Kaynağa olan uzaklık ve yakınlığın tesirini misallerle açar mısınız?
Değerli Kardeşimiz;
Hararetle yanan bir sobaya yakın duran yanar, uzak duran üşür.
Pınarın kaynağından su içen safi ve leziz bir su içerken, pınarın aşağı ve uzak kısımlarından içenler ise biraz daha bulanık ve tortulu su içer.
Sahabe Kur’an ve sünnet kaynağının bizzat içinde, tabiin ve tebe-i tabiin ise, hemen yanı başında olmalarından dolayı, Kur’an ve sünneti en iyi onlar müşahede etmiş, en iyi onlar anlamış, en derin onlar istifade etmişlerdir. Bu hususta onlara yetişmek mümkün değildir.
Üstadımızın şu ifadeleri bu meseleyi çok güzel bir şekilde izah etmektedir:
"Âlem-i İslamın şecere-i kübrâsının menşei, çekirdeği, hayatı, medarı olan mahiyet-i Muhammediye Aleyhissalâtü Vesselâmın, fevkalade istidat ve cihazatıyla, âlem-i İslamiyetin maneviyatını teşkil eden kudsî kelimâtı, tesbihâtı, ibâdâtı, en evvel, bütün manalarıyla hissedip yapmaktan gelen terakkiyât-ı ruhiyesini düşün, Habîbiyet derecesine çıkan ubudiyet-i Muhammediyenin (a.s.m.) velâyeti sair velayetlerden ne kadar yüksek olduğunu anla."
"Bir zaman, bir tek tesbihin, bir tek namazda, sahabelerin tarz-ı telâkkisine yakın bir surette bana inkişafı, bir ay kadar ibadet derecesinde ehemmiyetli göründü; sahabelerin yüksek kıymetini onunla anladım."
"Demek, bidâyet-i İslamiyede kelimât-ı kudsiyenin verdiği feyiz ve nurun başka bir meziyeti var. Tazeliği haysiyetiyle başka bir letâfeti, bir tarâveti, bir lezzeti var ki, gaflet perdesi altında mürur-u zamanla gizlenir, azalır, perdelenir. Zat-ı Muhammediye (a.s.m.) ise, onları menba-ı hakikisinden (Zat-ı Akdesten) turfanda, taze olarak, fevkalade istidadıyla almış, emmiş, massetmiş. Bu sırra binaen, o zat, bir tek tesbihten, başkasının bir sene ibadeti kadar feyiz alabilir."
"İşte bu nokta-i nazardan, zat-ı Muhammediye Aleyhissalâtü Vesselâmın, haddi ve nihayeti olmayan merâtib-i kemâlâtta ne derece terakki ettiğini kıyas et."(1)
“Demek, bidâyet-i İslâmiyede kelimât-ı kudsiyenin verdiği feyiz ve nurun başka bir meziyeti var...”
Bilhassa bu cümlede kaynağa yakın olanların kaynaktan nasıl azami derecede feyiz aldıklarını çok güzel bir şekilde hülasa edilmektedir.
Kaynaktan uzaklaştıkça, gaflet perdesi o kaynağın hakiki tesirini ve gücünü zamanla örter, ilk dönem insanlarının derece-i telakkisine yetişmesine mâni olur.
Mesela, biz bir hadis işittiğimizde "Acaba bu hadisin senedi sağlam mı, değil mi?" evham ve endişesi, o hadisten tam ve azami istifade etmemizde bir engel teşkil eder. Ama sahabe bizzat Peygamber Efendimiz (asm)'in mübarek ağzından işittiği için, o hadisin tesiri ve feyzi daha âli ve daha yüksektir. Hadisi bizzat işitenle, daha sonra başkalarından işiten arasında çok fark vardır.
1) bk. Lem'alar, Otuzuncu Lem'a, Dördüncü Nükte.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar
Onun için hadiste Âli isnad kavaramı vardır, Bir hadisin râvisi ile Hz. Peygamber arasındaki isnad zincirini meydana getiren güvenilir râvi sayısının en az olmasını ifade eden terimdir.... kaynağa ne kadar yakın ise o kadar Âlî oluyor...