"Sıkıntıdan gelen bir gafletle, Risale-i Nur'un teselli verici ve medet edici nurlarına bakmayarak, doğrudan doğruya kalbime baktım ve ruhumu aradım..." ibaresi Üstad'ın da gaflete düştüğünü mü gösteriyor? Bunu nasıl anlamalıyız?
Değerli Kardeşimiz;
Bir zaman, ehl-i dünya beni her şeyden tecrid ettiklerinden, beş çeşit gurbetlere düşmüştüm. Sıkıntıdan gelen bir gafletle, Risale-i Nur'un teselli verici ve medet edici nurlarına bakmayarak, doğrudan doğruya kalbime baktım ve ruhumu aradım. Gördüm ki, gayet kuvvetli bir aşk-ı beka ve şedit bir muhabbet-i vücut ve büyük bir iştiyak-ı hayat ve hadsiz bir acz ve nihayetsiz bir fakr, bende hükmediyordu. Halbuki müthiş bir fenâ, o bekayı söndürüyor. O hâletimde, yanık bir şairin dediği gibi dedim:"
"Dil bekası, Hak fenâsı istedi mülk-ü tenim, / Bir devâsız derde düştüm, ah, ki Lokman bîhaber."
"Meyusâne başımı eğdim. Birden, حَسْبُنَا اللّٰهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ ["Allah bize yeter; O ne güzel vekildir."(Âl-i İmrân, 3/173)] imdadıma geldi, 'Beni dikkatle oku' dedi. Ben de günde beş yüz defa okudum. Okudukça, yalnız ilmelyakin ile değil, aynelyakin ile çok kıymettar envârından dokuz mertebe-i hasbiye bana inkişaf etti..."(1)
Bizde şöyle yanlış bir düşünce var: Büyük zatlar hata etmekten, gaflete düşmekten ve nefsi ile mücadele etmekten masumdurlar. Ya da onlarda dine ve sünnete muhalif bir hal görünse, büyüklüklerinden şüphe etme ve suizanda bulunma hastalığı hükmediyor.
“Binaenaleyh eslaf-ı izamın hikmetini bilmediğimiz bazı hallerini beğenmemek, sû’-i zandır. Sû’-i zan ise, maddî ve manevî içtimaiyatı zedeler.” (Mesnevi-i Nuriye)
Bu umumî bir tavsiye olmakla birlikte, hususan eslaf-ı izamı beğenmemekten ve onlara su-i zan etmekten hassasiyetle kaçınmamız istenir. Çünkü onlara yapılan su-i zan ferdî kalmaz, onların izinde giden, onları mürşid edinmiş kişilere de zarar vereceğinden içtimaî hayatta büyük yaralar açabilir.
Onların, hikmetini bilmediğimiz bir sözünü veya bir iki fiilini ele alıp, o büyüklerin bütün kemallerini ve hizmetlerini inkâr yoluna gitmek en azından insafsızlıktır. En azından diyoruz, çünkü onları nazarlardan düşürmek İslâm’a da büyük bir zarardır. Avamdan bir mü’mine su-i zan etmekle, büyük bir veliye su-i zan etmenin manevî mes’uliyeti birbirinden çok farklıdır.
Büyük zatların da bir nefsi ve mücadelesi vardır. Hatta onların nefsi ile mücadelesi daha çetindir. Bu yüzden, onların nefisleri ile mücadelesinden bir şey duyduğumuzda, hemen şüphe ve suizanna düşmemek gerekir. Onları büyük yapan; bu nefsî mücadelelerinin neticesinde elde ettikleri galibiyettir.
Diğer bir husus; Üstad burada kendi iç âlemindeki bir mücadele ve mücahedeyi bize misal olsun diye zikrediyor. Önce kendi haletinin sıkıntı ve gafletini tasvir ediyor, sonra ayetin imdat ve yardımındaki harika tesiri beyan ediyor. Hem ayetin yüksekliğine, hem de insan kalbinin haletine işarette bulunuyor.
(1) bk. Şualar, Dördüncü Şua.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü