"Ta şu intizamsız, perişan beşer, istidadına münasip tecziye ve mükâfat görüp adalet-i mahzaya medar ve hikmet-i Rabbaniyeye mazhar ve hikmetli mevcudat-ı âlemin..." İnsanın, "mevcudatın büyük kardeşi" olması ile "adalet-i mahza" ne demektir?
Değerli Kardeşimiz;
Allah insanı ahirete namzet olarak yaratıp harika duygu ve cihazlarla mücehhez kılmıştır. Bu sebeple insana sayısız ve sınırsız arzular ve emeller verilmiştir. İnsan hakiki saadeti ancak ebedî olan ahiret hayatında bulabilir.
İnsan hedefini şaşırıp, o sınırsız arzu ve emellerini kısacık ve tadımlık dünya hayatına tevcih ederek ahireti unutur ise, müthiş bir elem ve azabın içine düşer. Emelleri adedince elemleri olur.
İnsan latifelerini ve cihazlarını ebedî hayatı kazanmak için sarfederse, o zaman kâinatın halifesi ve efendisi olur. Şayet ahiret olmazsa ya da insan iman ile Rabbini tanımazsa, gayet aciz, çaresiz ve zavallı bir duruma düşer.
Mevcudat-ı âlemin bir büyük kardeşi olmayı şöyle anlayabiliriz: Her şey Allah’ı hamd ile tesbih ettiğine göre, ibadet eden, Rabbini kemal sıfatlarla tavsif ve noksan sıfatlardan tenzih eden bir mümin de kâinata bu noktada kardeş olmuş olur.
Nefsine ve başkalarına zulmetmeyerek o kıymettar aletlerini kıymetli yerlerde kullanan insan adalete mazhar olur; her şeyi hikmetler yaratılmış bulunan bu muhteşem âlemin mükemmel meyvesi olması cihetiyle de yaptığı bütün işleri hikmet dairesinde yürütür ve perişaniyetten kurtulup cennete layık bir kıymet almakla ebedî saadete mazhar olur.
Adalet-i mahzâ:
Adalet-i mahzâ, “sırf, katıksız, hiçbir haksızlık şaibesi olmayan tam bir adalet” demektir. Bilindiği gibi adaletin başka bir şıkkı da adalet-i izafiyedir.
Adalet-i mahzaya göre bir ferdin hakkı umumun menfaati için de olsa feda edilmez.
"Adalet-i mahza-i Kur’âniye; bir masumun hayatını ve kanını, hatta umum beşer için de olsa, heder etmez. İkisi nazar-ı kudrette bir olduğu gibi, nazar-ı adalette de birdir."(1)
Adaletin ikinci şıkkı olan adalet-i izafiyede, ehven-i şer ile amel edilir. Adalet-i izafiyeye şöyle bir misâl veriliyor: Bir şehirde yeni bir cadde açılması, bunun için de bazı evlerin yıkılması gerektiğinde, adalet-i mahzaya göre ev sahiplerinin rızası olmadıkça evleri sökülemez ve yıkılamaz. Ama umumun menfaati nazara alınarak adalet-i izafiye cihetine gidilir ve söz konusu evler yıkılır.
Bu dünyada adalet-i mahzanın tam tatbik edilmesinin mümkün olmadığı durumlarda bu ikinci yola gidilir. Ancak Üstadımızın beyan ettiği gibi, adalet-i mahzanın tatbikinin kabil olması halinde adalet-i izafiyeye gitmek zulümdür.
Ahirette, insanlar “adalet-i mahzâya medar” olacaklardır. Böylece, dünya hayatında zalimlerin zulmü ve mazlumların çektikleri bütün sıkıntılar âhirette karşılıklarını bulacaklardır. Bu dünyada “mevcudat-ı âlem”de tam tecelli eden hikmet ve adalet, âhirette insan hakkında da tam tecelli edecek ve adalet-i mahzanın tatbikiyle insanlar “hikmet-i Rabbaniyeye mazhar” olacaklardır.
Allah, her mahlukunun her şeyini hikmetle yarattığı ve tanzim ettiği gibi, insanı da bütün azaları ve latifeleriyle hikmetle tanzim etmiş ve onu muhtelif imtihanlardan geçirerek ruhunu kemale erdirmiş, böylece her şeyde açıkça görülen ilahi hikmet, insanda daha büyük ölçüde tecelli etmiş ve onu bu cihetiyle de diğer varlıkların büyük kardeşi yapmıştır.
1) bk. Mektubat, Hakikat Çekirdekleri: 64.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü