"Tarikat, yani Sünnet-i Seniyye dairesinde tarikatin hasenatı seyyiatına katiyen müreccah olduğuna delil, ehl-i tarikat, ehl-i dalaletin hücumu zamanında imanlarını muhafaza etmesidir." Bu durum imanını koruyan herkes için geçerli midir?
Değerli Kardeşimiz;
"Fakat Cenâb-ı Hak, âhirette muhasebe-i a'mâl düsturuyla, adalet-i Rabbâniyesini, hasenat ve seyyiâtın muvazenesiyle gösteriyor. Yani, hasenat râcih ve ağır gelse mükâfatlandırır, kabul eder; seyyiat râcih gelse cezalandırır, reddeder. Hasenat ve seyyiâtın muvazenesi kemiyete bakmaz, keyfiyete bakar. Bazı olur, bir tek hasene bin seyyiâta tereccuh eder, affettirir..." (Mektubat, Yirmi Dokuzuncu Mektup, Dokuzuncu Kısım.)
İnsanın hasenatı seyyiatına galip ise, Allah bu kimseyi affediyor ve onu iyiler sınıfına kaydediyor. Bu bir ilahi kaidedir. Şayet iyiler sınıfında olmanın şartı yüzde yüz iyi olmak olsa idi, nebilerden başka kimse bu sınıfa dâhil olamazdı. Allah sonsuz merhameti ve affı ile hasenenin ve seyyienin galibiyetine göre muamele ediyor.
Yüce Rabbimizin rahmeti gazabını geçtiği için, bir günahı bin yazmak adalet iken, Aziz, Kerim, Rahim, Rahman, Hannan, Mennan olan Zat-ı Zülcemal; şefkat ve merhametinden dolayı kulun günahlarını bir yazıyor; işlemiş olduğu hayır ve hasenatta herhangi bir hakkı olmadığı halde, ona da en az on sevap veriyor. Mübarek gecelerde ve ramazanda ise bazen yetmiş bazen yedi bin bazen de yedi yüz bin sevap ihsan ediyor. Bir ayette şöyle buyurulur:
“Kim iyilik getirirse, ona o (getirdiği) nin on katı vardır. Kim kötülük getirirse, sadece onun dengiyle cezalandırılır; onlar haksızlığa uğratılmazlar.” (En’am, 6/160)
Kur’an-ı Kerim’in ayetleri birbirini tefsir eder:
“Oku kitabını, bugün sana karşı, iyi hesap görücü olarak kendi nefsin yeter.” (İsra, 17/14)
Bu ayette de ifade edildiği gibi, mahşer günü herkesin amel defteri eline verilecek, herkes hayatı boyunca işlediği her amelini okuyacak, işlediği zerre kadar hayır ve şerri görecektir. Bazı kimseler “görecektir” ifadesini “Cezasını çekecektir” şeklinde anlamaktadırlar. Görmek başka onun cezasını çekmek başka. Ayette “cezasını çeker” değil, “görür” ifadesi kullanılmış. Zerre kadar günah işleyen cehenneme gidecekse, o zaman peygamberler müstesna oraya girmeyen kişi kalmaz. Bir yerde yangın olsa biz onu görürüz ve içimiz ürperir, ama biz onun içinde olmadığımız için yanmayız. Cehennemi görmek başka, içine girmek başkadır. Nitekim bütün insanlar Sırat'tan geçecek ve onun altında olan o dehşetli cehennemi göreceklerdir. Rabbim ayağımızı kaydırmasın inşallah...
Yüce Allah sevapları günahlarından ağır gelen kullarını cennete koyacağını şöyle ifade buyurmaktadır:
"O gün kimin tartıları ağır basarsa o, hoşnud olacağı bir hayat içindedir." (Karia, 101/6-7)
Cennete girmek imanın karşılığıdır, oradaki dereceler ise salih amele göredir. Cennet ehlinin dereceleri ve alacakları lezzetler birbirinden farklı olacağı gibi, cehenneme giren ehl-i küfrün azapları da aynı seviyede olmayacaktır. Kendine ilah diyecek kadar haddini aşan Firavun’un, küfrü dava edinen kâfirlerin azabı ile sıradan bir kâfirin azabı elbette ki bir değildir. Rabbimizin adaleti bunu icap eder.
Bu kaide bir insan için geçerli olduğu gibi, her meslek, meşrep, mezhep ve tarikat için de geçerlidir. Tarikatın kendine tabi olanları küfür ve inkârdan muhafaza etme hususiyeti vardır. Bu da tarikatın artı hanesini kuvvetli bir şekilde yukarı çıkarıyor ve kişinin lehine çeviriyor. Böyle bir yolu sırf bazı hata ve kusurlarından dolayı yere vurmak ve kırmak insaf ile bağdaşmaz, denilmek isteniyor.
Mademki tarikat, kişinin imanını muhafaza edip, birçok kötü fiillerden sakındırıp, iyiliği kötülüğe galip getirecek muazzam bir yoldur, ondan istifade etmek lazımdır.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar