"Tarikat zamanı değil, bid’alar mâni oluyor." cümlesini izah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
"Tarikat zamanı değil, bid'alar mâni oluyor." (Emirdağ Lahikası-II, 49. Mektup). Bu zamanın şartlarında tarikatı yaşamak, tarikatın kaidelerini uygulamak çok zor hâle gelmiştir. Bu zor şartlardan bir tanesi de bidatların yaygın ve etkili olmasıdır.
Zira tarikatta gidebilmek için dinin farzlarının yaşanması, günah ve bidatlerden ari bir zemin ve çevrenin olması gerekiyor. Herkes ve her taraf günaha, bidate batmışken insanları evliya yapmanın pek bir mantığı olmuyor.
İmam-ı Rabbani Hazretleri demiş ki:
"Tarik-i Nakşîde iki kanatla sülûk edilir. Yani, hakaik-i imaniyeye sağlam bir surette itikad etmek ve ferâiz-i diniyeyi imtisal etmekle olur. Bu iki cenahta kusur varsa o yolda gidilmez." (bk. Mektubat, Beşinci Mektup)
Yani tarikatın kâmil bir şekilde uygulanabilmesi için, en evvel insanların imanı sağlam olacak, farzları yapacak, günahlar işlenmeyecek ve bidat fikirlerinden uzak olacaklar. Ancak bu şartlarda tarikat tatbik edilebilir.
Bidatin hâkim olduğu bir toplumsal yapıda tarikatlardan dem vurmak, temelsiz bir yere bina yapmak gibidir. Üstadımız aynı mektupta devamla şöyle diyor:
"Şimdiye kadar ben yalnız iman hakikatini düşünüp 'Tarikat zamanı değil, bid’alar mâni oluyor.' dedim. Fakat şimdi, sünnet-i Peygamberî dairesinde, bütün on iki büyük tarikatın hulasası olan ve tariklerin en büyük dairesi bulunan Risale-i Nur dairesi içine, her tarikat ehli kendi tarikatı dairesi gibi görüp girmek lazım ve elzem olduğunu bu zaman gösterdi." (bk. age.)
Buradan da anlaşılıyor ki, bir ehl-i tarikat imanını muhafaza etmek noktasında Risale-i Nurlardan istifade etmelidir.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü