Tefsirler Kur'an'a nasıl ayine olabilir? Tefsirler Kur'an'dandır denilebilir mi? Nur talebeleri Risaleleri çok iyi bilip, Kur'an-ı Kerim'deki birçok hakikati bilmiyorlar, ne dersiniz?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

"Cumhûru, burhandan ziyade, me’hazdeki kudsiyet imtisale sevk eder. Müçtehidînin kitapları vesile gibi, cam gibi Kur’ân’ı göstermeli; yoksa vekil, gölge olmamalı."

"Mantıkça mukarrerdir ki, zihin, melzumdan tebeî olarak lâzıma intikal eder ve lâzımın lâzımına tabiî olarak etmez. Etse de, ikinci bir teveccüh ve kasıtla eder. Bu ise gayr-ı tabiîdir."
(1)

İnsan zihni, melzuma bağlı olarak lazıma intikal eder. Yani cesetten ruha, fıkıh kitaplarından Kur’an’a doğru intikal eder. Halbuki durum tersine olmak gerekiyor. Yani "İmam Azam’ın fetvası hakkında Kur’an ne diyor?" değil de "Kur’an’ın bu hükmünü İmam Azam nasıl anlamış?" demelidir. İmam Azam Kur’an’a şahit değil Kur’an İmam Azam'a şahit olmalıdır. O zaman hükmün tesiri daha kuvvetli ve daha etkileyici olur. Zira kaynağın kutsi olması hüküm kadar kalplerde tesir bırakır. Kur’an Allah kelamı olduğu için, muhataba, hükmü kadar bu vasfı ile de tesir eder.

İnsanların nazarı fıkıh kitaplarına odaklandığı için, fıkıh kitapların lazımı ve esası olan Kur’an’ın kudsiyetinden tam istifade edemiyorlar. Nazarlar bu kitaplara gömülüyor. Kur’an’ın o eşsiz tesir ve etkisi kalp ve gönül dünyalarında tezahür etmediği için, kalp ve gönüllerde bir katılık ve pas oluşuyor. Bu sebeple kitaplar Kur’an’a şeffaf bir ayna olmalı, vekil ve perde olmamalıdırlar.

Yani kitaba bakıldığı zaman arkasında Kur’an görünmeli ve onun haşmet ve azametine intikal edilebilmelidir. Kitaplar gücünü ve kudretini Kur’an'dan almalı ve bunu tam manası ile yansıtmalıdır.

İslam’ın ilk üç asrından sonra Kur’an kitapların kalın duvarları arkasında gizlenmiştir. Kitaplar Kur’an’ın yalın ve tesirli hakikatlerinden ziyade, felsefi ve harici fikirleri işlediği için Kur’an’a hem içerik olarak hem de üslup olarak tam bir ayna olamamıştır. Mesela çok büyük müfessirler Kur’an’ın yalın ve berrak hakikatlerini Yunan Felsefenin silik ve sönük fikirlerine tatbik etmişler ya da ayetleri o felsefi kalıplar içinde eritmeye çalışmışlar; bu da Kur’an’a gölge ve vekil olmak anlamına geliyor.

Yunan hikmetçileri "sema dokuz tabaka" dediği için, birçok meşhur ve sağlam müfessirler Kur’an’ın yedi tabaka ibaresini bu hikmete göre tevil etmişlerdir. Bu da Kur’an’a bilmeyerek bir vekil ve perde olmak anlamına gelir. İslam’ın ilk üç asrından sonra taklit sürecinin başlaması bu hastalık yüzündendir. Bir de müfessirler parlak ve şeffaf bir ayna da olsa, okuyucuları onu asıl maksat ve vekil telakki edebiliyorlar. Bu da müfessirin ve tefsirin bir kusuru sayılmaz. Yani Üstad Hazretlerinin bu genel tespiti bütün müfessirleri zan ve töhmet altında bırakmaz.

Risale-i Nurlar Kur’an’a şeffaf ve latif bir aynadır. Kim Risale-i Nur'a dikkat ile baksa, üstünde Kur’an'ı ayna gibi görebilir. Üstelik Risale-i Nurlar harici kaynaklar ile Kur’an’ı tefsir etmiyor, Kur’an’ı Kur’an ile tefsir ediyor. İmana dair bütün delil ve ispatları Kur’an'dan ahzediliyor, inayet ve ihtira delilleri gibi.

Mesela İşarat’ül İ’caz ve Yirmi Beşinci Söz'ü dikkat ile tetkik edenler, Kur’an’ı parlak ve haşmetli bir şekilde görebilirler. Haşir Risalesi, haşire dair binlerce ayetten süzülen bir damla gibidir.

Risale-i Nur dairesinde bulunanlar, bütün mesaisini iman hizmeti üzerine teksif ettikleri için, Kur’an’ın sair hükümlerini dört başı mamur bir şekilde bilemeyebilirler. Hele bu asırda Kur’an’ı talim edecek bütün kurumlar seksen yıldır yasaklanmış iken, insanlardan tam bir ilim şuuru beklemek abestir.

Bir de her insanın her meseleyi vukufiyeti ile bilmesi mümkün ve mecburi değildir. Bilse güzel olur, ama bilmek ile de mükellef değildir. Risale-i Nur onlara kafi derecede yettiği için, harice bakmaya ihtiyaç hissetmiyorlar. Ama kabiliyeti olanlar da gayet güzel biliyorlar. Bazıları da işi ifrata götürüp "Risale dışında kitap okunmaz!" diyerek kendini tecrit edebiliyor.

Bir cümlenin ilk ve doğal anlamı etki bakımından ikincil ve doğal olmayan yan anlamından daha tesirli daha kamildir. Ayetin kendi doğal anlamı tefsirin ikincil ve doğal olmayan yorumundan intikal edilen tabii olmayan manasından daha tesirli daha kamildir.

(1) bk. Sünuhat, Kur'an'ın Hakimiyet-i Mutlakası.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Okunma sayısı : 2.990
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yükleniyor...