Türkiye’de yaşayan Müslümanların tebliğ görevi üzerlerinden kalkmış mıdır? Ve Üstad Bediüzzaman tebliğ görevini neden terk etmemiştir?
Değerli Kardeşimiz;
Öncelikle tebliğ kapsamına giren "Emr-i bi'l-ma'ruf ve'n-nehy-i ani'l-münker" farz olup, hiçbir dönemde terki caiz değildir. Bu hadis zahiren tebliğ farzı ile çeliştiği için, hadisin tevil ve tabirine bakmak gerekiyor. Yoksa her işittiğimiz hadisle tevil ve tabire bakmadan onunla amel edersek, büyük yanlışlara ve çelişkilere düşeriz.
Aslında bu gibi hadislerin hakiki manası başka hadis ve âyetlerle çelişmezler, lakin insanlar avam ve hadisin hakiki manasından habersiz olduğu için, çelişiyor gibi duruyor. Bu zahiri çelişkiler de ancak işin uzmanları olan alimlerin tevil ve tabiri ile anlaşılıp giderilebilir. Buna benzer bir çok hadisler vardır.
Mesela bu âyet Emr-i bi'l-ma'ruf ve'n-nehy-i ani'l-münkeri zamansız ve mekansız bir şekilde mutlak olarak tavsiye ediyor:
"Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı bir ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten alıkoyar, ve Allah'a iman edersiniz." (Ali İmran, 3/110)
Bu hadisin hakiki manasına şu hadisler işaret ediyor: Ebu Ümeyye eş-Şa'bani anlatıyor:
"Ey Ebu Sa'lebe dedim, şu âyet hakkında ne dersin?" (Mealen):
"Ey iman edenler! Siz kendinize bakın. Siz doğru yolda oldukça, sapıtmış olanlar size zarar vermez.." (Maide, 5/105).
Bana şu cevabı verdi: "Gerçekten bunu, iyi bilen birine sordun. Zira ben aynı şeyi Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a sormuştum. Demişti ki:"
"Ma'rufa sarılın, münkerden de kaçının! Ne zaman uyulan bir cimrilik, takip edilen bir hevâ, (dine, ahirete) tercih edilen dünyalık görür, rey sahiplerinin (selefi dinlemeden) kendi reylerini beğendiklerini müşahade edersen, o zaman kendine bak. İnsanlarla uğraşmayı bırak. zira (bu safhaya gelince) arkanızda sabır günleri var demektir. O günler avuçta ateş tutmak gibi (sıkıntılı)dır. O günlerde, sizin kadar amel yapabilen bir kimseye elli kişinin ecri verilecektir."(1)
Vâkid İbnu Muhammed babasından, o da Abdullah İbnu Amr İbni'l-As radıyallahu anhüma'dan anlattığına göre demiştir ki:
"Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, (bir gün) parmaklarını kenetledi ve dedi ki:
"Ey Abdullah İbnu Amr! Ahidleri bozulup şöyle karmakarışık hale gelen birkısım ayak takımı (hezele) kimselerle başbaşa kalırsan ne yaparsın?"
"Ne yapmamı tavsiye edersiniz, Ey Allah'ın Resûlü!" dedim. Buyurdular ki:
"Güzel bulduğun şeyi yaparsın, kötü bulduğun şeyi de terkedersin. Kendi yakınlarının (hallerini düzeltmeye) yönelirsin. O hezele takımı (ile de), onların cemaatı ile de (uğraşmayı) terkedersin.“(2)
Bu gibi şartlarda tebliği mutlak anlamda terk etmek değil, bazı metot değişiklikleri tavsiye ediliyor. Mesela en önce kendi nefsin ve ondan sonra aile ve akrabalardan başlamak gerektiğine işaret ediliyor. Ya da imansız veya imanı zedelenmiş bir topluma önce iman hakikatlerinin tebliği gerekir, sair emirleri ve yasakları tebliğ etmek hiyerarşik açıdan sonraya bırakılır demektir.
Mesela, Allah’ı tanımayan bir adama, maruf olan namaz tebliğ edilmez; bu adama önce iman tebliğ edilir demektir. Bahsi geçen hadisi de bu şekilde kısmı bir metot değişikliği olarak anlamalıyız, yoksa mutlak bir şekilde tebliği terk etmek şeklinde anlamak doğru olmaz.
Dipnotlar:
(1) bk. Ebu Davud, Melahim 17, (4341); Tirmizi, Tefsir, Maide, (3060); İbnu Mace, Fiten 21, (4014).
(2) bk. Buhari, Salat 88, Fiten 13; Ebu Davud, Melahim 17, (4342); İbnu Mâce, Fiten 10, (3957).
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü