"Ubudiyetlerini ve şükürlerini ve bilhâssa o meyvelerin cem'iyetli çekirdekleri olan kalblerini ve zahr-ı kalb denilen kuvve-i hâfızalarını başka kuvvetlere hiçbir cihetle kaptırmaz ve kaptırmakla saltanat-ı rububiyetini kırmaz..." İzahı nasıldır?
Değerli Kardeşimiz;
İnsanda iki türlü ubudiyet ve şükür vardır:
Birisi, lisan-ı hâl ile şuuru olmadan Allah’a arz-ı ubudiyet etmektedir. Çünkü insan her ne kadar tek bir şahıs olsa da mahiyetindeki her bir âza ve cihaz ile fıtrat lisanı ile Allah’ı zikir ve tesbih etmektedirler. Kısacası bu tarz ubudiyet ve şükür, insanın ubudiyeti ve şükrüdür.
Saat şuursuz ve akılsız olmasına rağmen, zamanı insanlara bildirir. Kâfirin durumu da saat gibidir, kendi iman etmese de şuursuz olsa da âzaları Rabbini tesbih etmektedir. Mesela, bir kâfirin iştah ile yemek yemesi, hal ve fıtrat lisanı ile Rezzak ismine bir teşekkür hükmündedir.
Diğeri ise, insanın niyet ve iradesi ile seçtiği şuurlu ve kastî ibadet ve şükrüdür. İnsan bu noktada mes’uldür ve imtihana tabidir. Şayet Allah’a ibadet ve şükrü terk eder ya da yüzünü yanlış yerlere dönerse, büyük bir cinayet işlemiş olur ki, bunun cezası ebedî bir azap ve ateştir.
İnsana cüz’î irade verilmekle iman ile küfürden, hak ile batıldan dilediğini tercih etmekte serbest bırakılmıştır. İşte, cennet ve cehennem insan iradesine tanınan bu geçici hürriyetin ebedî meyveleridir.
İnsan, iradesini yanlış kullanarak batıl yola saparsa, kendi varlığını sebeplere ve tabiata isnad ederse, “hamd ve ibadetini, şükür ve muhabbetini başkalara” verirse büyük bir cinayet işlemiş olur. Böyle kimseleri cezasız bırakmak ve iradesini doğru istimal eden mü’minleri de yokluğa mahkûm etmek Allah’ın her şeyde açıkça okunan hikmetinin ve adaletinin hiçe inmesi demek olur. Hikmet ve adaleti sonsuz olan Allah, buna müsaade etmediğinden âhireti getirecek ve kâinatın meyvesi olan insanları layık oldukları mükâfat yahut ceza menzillerine gönderecektir.
“Hiç mümkün müdür ki, hakîm, alîm bir zât, bir ağacı gayet ehemmiyetle tedbir ve tasvir edip ve gayet derecede hikmetle idare ve terbiye ettiği halde, o ağacın gayesi, faidesi olan meyvelerine bakmayıp ehemmiyet vermesin; hırsız ellere, boş yerlere dağılsın, zayi olsun? Elbette bakmamak, ehemmiyet vermemek olamaz. Çünkü ağaca ehemmiyet vermek, meyveleri içindir. İşte, şu kâinatın zîşuuru ve en mükemmel meyvesi ve neticesi ve gayesi, insandır. Şu kâinatın Sâni-i Hakîmi, mümkün müdür ki, şu zîşuur meyvelerin meyveleri olan hamd ve ibadeti, şükür ve muhabbeti başkalara verip hikmet-i bâhiresini hiçe indirsin, veyahut kudret-i mutlakasını acze kalb ettirsin, veyahut ilm-i muhîtini cehle çevirsin? Yüz bin defa hâşâ!” (20. Mektub)
İnsan, Allah’ın mahlûku ve kuludur. Tabiatın, sebeplerin yahut sanemlerin yaratıcı olduğuna inanan bir insan kendisini bu hırsız ellere kaptırmış demektir. Bu insan kendisine ihsan edilen bütün maddî ve manevî sermayeyi zayi’ etmiş, cennet anahtarı olabilecek kıymetli istidadını yanlış kullanmakla cehenneme ehil olmuştur.
Burada meyve kelimesi “netice, gaye” mânasında kullanılmıştır. Arının meyvesi bal, koyunun meyvesi süt olduğu gibi, insanın o yüksek istidadının meyveleri de hamdler, ibadetler, şükürler ve muhabbetlerdir.
Mektubat’tan konumuza ışık tutan bir ders:
“… Çünki bir elmayı yiyen ve “Elhamdülillah” diyen adam, o şükür ile ilân eder ki: “O elma doğrudan doğruya dest-i kudretin yadigârı ve doğrudan doğruya hazine-i rahmetin hediyesidir.”
Bize nimet olarak ihsan edilen her şey, misaldeki elma gibi, hem dest-i kudretin yadigârı hem de “hazine-i rahmetin hediyesidir.”
Yani o elmanın meydana gelmesi için bütün kâinata hükmeden bir kudret lazımdır, zira o elma Üstadın ifadesiyle “o tezgâhta dokunuyor.” Elma yapmaya hiçbir sebep güç yetiremez. Elma ağacı bu sebeplerden sadece birisidir. Topraktan suya, güneşten bahara kadar her şey o elmanın inşasında vazife görmektedir.
Diğer taraftan, o elma Allah’ın rahmetinden gelen bir hediyedir. Bu rahmet de elmanın inşasında vazife alan hiçbir sebebe verilemez. Zira bu sebepler şuursuz, hayatsız oldukları gibi insanı tanımaktan ve ona merhamet etmekten de çok uzaktırlar.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü