Üstad, bazı talebeleriyle hayalen görüştüğünü, hasbihal ettiğini, teselli bulduğunu ve onların bu ünsiyetine hilafı zaman ve mekanın bir mani teşkil etmediğini ve dua ettiğinde kendilerinin yanında hazır olduğunu söylüyor. Bunu nasıl anlamalıyız?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

Avam tabakasındaki insanlar hayalen, fikren, tasavvuren geçmiş zaman ve mekânlara gidip ve bazı kimselerle münasebet kurabiliyorlar. Elbette; bütün latifeleri, duyguları ve hisleri İslamiyet'in suyu ile fevkalade inkişaf etmiş, Gavs-ı a’zam, İmam- Rabbanî ve Bediüzzaman gibi zâtlarda bu hakikat sadece hayal ve tasavvurda kalmayacak, belki bize nisbeten yakazada olduğu gibi tahakkuk edecektir.

On Beşinci Mektub'ta geçen şu ifadeler konumuzu çok güzel izah etmektedir:

"Zamanla mukayyet olan cism-i maddî gılâfından sıyrılıp tecerrüdle ruhen yükselip, dün geceki Leyle-i Kadri öbür gün leyle-i îd ile beraber, bugünkü gibi hazır görmektir. Çünkü ruh zamanla mukayyet değil. Hissiyat-ı insaniye ruh derecesine çıktığı vakit, o hazır zaman genişlenir; başkalarına nisbeten mazi ve müstakbel olan vakitler, ona nisbeten hazır hükmündedir.

"İşte bu temsile göre, dün geceki Leyle-i Kadre geçmek için, mertebe-i ruha çıkıp maziyi hazır derecesinde görmektir. Şu sırr-ı gamızın esası, akrebiyet-i İlâhiyenin inkişafıdır.

"Meselâ, güneş bize yakındır; çünkü ziyası, harareti ve misali aynamızda ve elimizdedir. Fakat biz ondan uzağız.

"Eğer biz nuraniyet noktasında onun akrebiyetini hissetsek, aynamızdaki misalî olan timsaline münasebetimizi anlasak, o vasıtayla onu tanısak; ziyası, harareti, heyeti ne olduğunu bilsek, onun akrebiyeti bize inkişaf eder ve yakınımızda onu tanıyıp münasebettar oluruz.

"Eğer biz bu'diyetimiz nokta-i nazarından ona yakınlaşmak ve tanımak istesek, pek çok seyr-i fikrîye ve sülûk-u aklîye mecbur oluruz ki, kavânin-i fenniye ile fikren semâvâta çıkıp semâdaki güneşi tasavvur ederek, sonra mahiyetindeki ziya ve harareti ve ziyasındaki elvân-ı seb'ayı uzun uzadıya tetkikat-ı fenniye ile anladıktan sonra, birinci adamın kendi aynasında az bir tefekkürle elde ettiği kurbiyet-i mâneviyeyi ancak elde edebiliriz."
(1)

(1) bk. Mektubat, On Beşinci Mektup

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

Yorumlar

berrak

Ruhun ve kalbin daire-i hayatına girmekle, zaman ve mekân kaydında sıyrılınıyor. Bizim için ruh ve kalbin daire-i hayatına geçmemizin reçetesi nedir? İmanımızın inkişafına çalışmak mı?

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Editor (Mehmet Selim)

Üstadımız bu konuda Üçüncü Lem'ada şunları kaydetmektedir:
"İşte bu istidada binaen hayat-ı kalbî ve ruhîye medar olan marifet-i İlahiye ve muhabbet-i Rabbaniye ve ubudiyet-i Sübhaniye ve marziyat-ı Rahmaniye cihetiyle bu dünyadaki fâni ömür, bâki bir ömrü tazammun eder ve ebedî ve bâki bir ömrü intac eder ve bâki ve lâyemut bir ömür hükmüne geçer.
Evet Bâki-i Hakikî'nin muhabbet, marifet, rızası yolunda bir saniye, bir senedir. Eğer onun yolunda olmazsa, bir sene bir saniyedir."
(1)
Bu ifadelerden de yola çıkarak diyebiliriz ki, Kalb ve Ruhun derece-i hayatına çıkmanın yolu; "marifet-i İlahiye ve muhabbet-i Rabbaniye ve ubudiyet-i Sübhaniye ve marziyat-ı Rahmaniye"dir.
(1) bk. Lem'alar, Üçüncü Lem'a.

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Yükleniyor...