Üstad ehl-i fetretin, ehl-i necat olduğunu söylemekte. Buradan yola çıkarak, Ebrehe ve ordusunun ehl-i necat olduğu söylenebilir mi? Ehl-i sünnet âlimlerinin bu meseledeki görüşleri nelerdir?
Değerli Kardeşimiz;
Bu sualin cevabını sadece Ebrehe Ordusu açısından değil de ehl-i fetret açısından cevaplandırır isek, daha isabetli ve istikametli bir yaklaşım olur.
1. İmam-ı Eş’arî'ye göre ehl-i fetret ehl-i necattır. İman etmekle mükellef değildir. Cenab-ı Hak, “Biz peygamber göndermediğimiz kavme azab etmeyiz.” buyuruyor. Ancak, zulümlerinden, kul haklarından ve diğer mes’uliyetlerinden hesaba çekileceklerdir.
2. İman, ibadet ve bazı ahlakî kıymet ölçüleri itibariyle fetret ehli mes’ul olmaz.
3. Kul hakkı ve zulüm cihetiyle insanlar, fetret döneminde olsun veya olmasın mes’uldürler ve muhasebeye çekileceklerdir. Buna delil; boynuzsuz hayvan, boynuzlu olandan kıyamette ve haşirde kısasını ve hakkını alacaktır. Demek ki hayvanlar arasında dahi bir mizan ve adalet tecellisi olacaktır. Aklı olmayan hayvanlar bu muhasebeden geçer ise; aklı olan beşer fetret döneminde dahi olsa, muhasebesi görülecektir.
4. “Allah küfrü devam ettirir, ancak zulmü devam ettirmez.” hakikati; iman ve küfrün resullerle alâkalı bir teklif meselesi olduğunu gösteriyor. Ancak zulüm, tecavüz ve kul hakkı; insanlık ve hayat ile alâkalı bir hukuk olduğundan, cezası burada veya öteki âlemde görülecektir.
5. Ayrıca fıtrat kanunları; şeriatın kanunları gibi değildir. Zira fıtrat kendine yapılanı hemen ya taltif eder veya cezalandırır.
İşte; zulümler, tecavüzler, işkenceler ve fecaatler bir nevi kâinatın fıtrat kanunlarına muhalefet olup, onları incittiğinden ehl-i fetret olanlar, mutlaka karşılığını göreceklerdir. Ancak hak dinlere itibar etmediklerinden o cihette ceza görmezler.
Ehl-i sünnet ve’l-cemaat; ehl-i fetretin bil’ittifak ehl-i necat olduğunu ifade ediyor. Ancak bazı İslam âlimleri sadece Allah’ı bulabilme mecburiyeti getirmişlerdir. Ancak bunlar münferid içtihadlardır. Muazzez Üstadımız'ın yukarıda sıraladığımız ifadeleri, ehl-i sünnetin görüşleridir.
Daha geniş bilgi için tıklayınız:
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar
Selamün aleyküm. Maturidî ve Eş'arînin bu görüşlerinin geçtiği kaynağı da verebilir misiniz. Hangi kitapta gecmektedir. Teşekkürler
Hak İtikat mezheplerimiz olan Matüridi ve Eş'ari'nin ehl-i Fetret için yaptıkları değerlendirmeler, bütün itikadi kitaplarda geçmektedir. Bu konuda Diyanetin İslam Ansiklopedisi'nde geniş bilgiler vardır. Bunları kaynaklarıyla aşağıya alıyoruz:
1. Eş'ariyye Mezhebine göre; Fetret ehli putperest, müşrik, hatta tanrıtanımaz bile olsa dinî bir yükümlülük altında bulunmadığından âhirette kurtuluşa erecek ve cennete girecektir. Bu kanaat insanların dinî bakımdan sorumlu tutulmasını peygamber davetinden haberdar olma şartına bağlayan temel görüşün bir sonucudur. Buna göre peygamber davetine muhatap bulunmayan insanlar akıl yürüterek dinî mükellefiyetlerin nelerden ibaret olduğunu bilemezler. Çünkü akıl tek başına iyi ile kötü hakkında hüküm vermekten âcizdir. Nitekim Kur’an’da, peygamber gönderilmedikçe insanların helâk edilmeyeceği ve azaba uğratılmayacağı bildirilmiş (el-İsrâ 17/15-16; eş-Şuarâ 26/208-209; el-Kasas 28/59), sorumlu tutulmaları için insanlara peygamber gönderilmesinin gerekli olduğu ifade edilmiştir (Tâhâ 20/134; el-Kasas 28/47; Bâkıllânî, s. 41-42; Bağdâdî, s. 327-328). Eş‘ariyye’nin çoğunluğu başta olmak üzere Hâricîler ve Şîa bu görüştedir. Serahsî, Kādîhan ve İbnü’l-Hümâm’ın yanı sıra Buharalı diğer bazı Mâtürîdî âlimleriyle İmam Şâfiî, Ahmed b. Hanbel, Muhammed Abduh gibi âlimler de bu kanaattedir (Eş‘arî, Maḳālât, s. 127; İbn Hazm, el-Uṣûl ve’l-fürûʿ, s. 131-132; Beyâzîzâde, İşârâtü’l-merâm, s. 79; Reşîd Rızâ, I, 337-338). Bu âlimlerin bir kısmı söz konusu zümre için “kurtuluşa erenler” ifadesini kullanırken bir kısmı onları müslüman veya müslüman hükmünde kabul etmiş ve bununla âhirette sürdürecekleri hayatın standardını ifade etmek istemiştir (Diyarbekrî, I, 231).
2. Matüridiyye Mezhebine göre; Fetret ehli Allah’ın varlığına ve birliğine inanmak, ayrıca akıl yürütmek suretiyle bilinebilecek olan iyi fiilleri yapmak ve kötü fiillerden kaçınmakla yükümlüdür. Bu yükümlülükleri yerine getirenler kurtuluşa erecek, yerine getirmeyenler ise cehenneme girecektir. Zira ergenlik çağına ulaşan insanların, akıl yürüterek kendilerini ve kâinatı yaratan bir yüce varlığın mevcut ve bir olduğu sonucuna varmalarını ve O’na inanmalarını engelleyecek bir mazeret ileri sürülemez. Mutlak ve mükemmel bir bilgi kaynağı olmamakla birlikte akıl Allah’ın varlığını bilme ve temel konularda iyi ile kötüyü ayırt etme gücüne sahiptir. Peygamberler de aklın bilebileceği ilkeleri teyit ederler; âhiret halleri, ibadet şekilleri, bazı hukuk ve ahlâk kuralları gibi akıl tarafından bilinemeyecek konularda ise insanları bilgilendirirler. Nitekim Kur’an’da, akıl yürüterek Allah’ın varlığına ve birliğine ulaşılabileceği Hz. İbrâhim’in diliyle anlatılmış (el-En‘âm 6/76-79), akıl yürütmenin kişiyi ebedî felâketten kurtaracağı ifade edilmiştir (el-Mülk 67/10). Ayrıca birçok âyette kâfirlerle müşriklerin affedilmeyip lânete uğrayacakları ve cehenneme atılacakları haber verilmiştir (bk. M. F. Abdülbâkī, el-Muʿcem, “küfr”, “şirk” md.leri). Peygamber gönderilmeden azap edilmeyeceğini ifade eden âyetlerde yer alan azap kavramı âhiretle ilgili olmayıp dünyada yaşanan sıkıntı ve felâketler mânasındadır. Yükümlülüğün peygamber davetine bağlı kılınması da tebliğ edilen vahyin bütünüyle ilgilidir (Nesefî, Tebṣıratü’l-edille, I, 453; İbnü’l-Hümâm, s. 165-166; Beyâzîzâde, İşârâtü’l-merâm, s. 79-82). Başta Ebû Hanîfe olmak üzere Ebû Mansûr el-Mâtürîdî ile bu mezhebe bağlı âlimlerin çoğunluğu ve Mu‘tezile’nin tamamı bu görüştedir. Ebû Abdullah el-Halîmî (I, 176), Fahreddin er-Râzî (XIX, 173), M. Reşîd Rızâ (I, 69-70, 339) gibi bazı Selefiyye ve Eş‘ariyye âlimleri de bu görüşü kısmen benimsemişlerdir.