Üstadımızın hayrülhalefi var mıdır, olması gerekmez mi, olursa ne olur? Üstad'dan sonra, kendini cemaatin lideri gibi görmeden, bir ders arkadaşı olarak kabul eden, aynen Üstad'ın tarzı bir idareci istemiş olamaz mı?
Değerli Kardeşimiz;
"Hayrülhalef" ifadesi, Üstad'ın hatırasına sahip çıkacak ve hatırasını yaşatacak anlamında kullanılmıştır. Bu hatıra, cemaat veya cemaat lilderliği değildir.
Üstad'ın burada kullandığı "hayrülhalef" ifadesi, cemaatin başına geçecek bir lider anlamında değildir. Zira Üstad kendisini bir cemaatin lideri olarak görmüyor ki, yerine birisi bu anlamda geçsin. Üstad kendisini cemaatin içinde bir ferd olarak görüyor ve kensdisine bir lider veya mürşid süsü vermemiştir. Daima kendisini bir ders arkadaşı olarak takdim etmiştir. Hatta talebelerinin duasına muhtaç olarak görmektedir ve: "Ben bilmiyerek istihdam ediliyorum, siz ise bilerek istihdam ediliyorsunuz, dolayısı ile siz daha bahtiyarsınız," demektedir.
Zaten o vazifeyi yapan ve o işlevleri yerine getiren mana; cemaat içinde her zaman vardır. Tecrübe ve ilim sahibi ağabeyler ve onların oluşturdukları meşveret, bir nevi Üstad'ın manevi makamını temsil ediyor. Ama dediğiniz gibi tahakküm ve baskı ile değil, bir ders ve dava arkadaşı olarak bu vazifeyi ifa ediyorlar. Bu sebeple bu cemaat başsız ve kendi halinde bir cemaat değildir.
Lakin bir şahsı Üstad gibi telakki etmenin ve ona öylece bağlanmanın çok riskli ve tehlikeli yönleri vardır:
Birinci olarak; böyle bir şahsa muhalif veya onun ayarında başka ağabeyler olursa, o zaman cemaatte kamplaşma ve ayrışma baş gösterir.
İkinci olarak; enaniyet ve benlik duyguları tahrik edilmiş olur.
Üçüncü olarak; Risale-i Nur mesleğinde bir makam ve mevki teşekkül eder ki; herkes gözünü oraya dikmek ile ihlası zedelenir. Kur’an ve iman hizmeti sekteye uğrar, bu da azim bir zarardır.
Dördüncü olarak; üstad telakki edilen ağabeyin, bir mizaç ve meşrebi mutlaka olacaktır. Ama mizaç ve meşrebi farklı olan ağabeyler, bu mizaç ve meşrebe girmek zorunda değildir. O zaman üstad telakki edilen ağabeyin otoritesi birleştiricilikten ziyade, dağıtıcı bir mahiyet alacaktır. Bu da faydadan çok zarar verir. Zira Üstad'ın makamını temsil edecek zatın, Üstad gibi geniş ve mükemmel bir mizaçta olması iktiza eder. Ancak o zaman bütün mizaç ve meşrepler onun riyasetine girebilir. Yoksa girmesi mümkün değildir. Üstad gibi bir üstadın geleceğini beklemek de gerçekçi olmaz. Daha bunun gibi yüzlerce sebepten dolayı böyle bir temsiliyetin imkansızlığı sabit olur, diye düşünüyoruz.
İlave bilgi için tıklayınız:
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar
S- Bir büyük adama ve bir veliye ve bir şeyhe ve bir büyük âlime karşı nasıl hür olacağız?
Onlar meziyetleri için bize tahakküm etmek haklarıdır.
Biz onların faziletlerinin esiriyiz.
C- Velayetin, şeyhliğin, büyüklüğün şe'ni tevazu ve mahviyettir.
Tekebbür ve tahakküm değildir.
Demek tekebbür eden, sabiyy-i müteşeyyihtir.
Siz de büyük tanımayınız.
Münazarat - 23
Aziz kardeşlerim!
Üstadınız lâyuhtî değil.
Onu hatasız zannetmek hatadır.
Barla (Sözler N.) - 123
Üstad hazretleri bu ifadeyi neden koymuş Risale-i Nura düşünmek gerekiyor.
Zâten mesleğimizin esası uhuvvettir.
Peder ile evlâd, şeyh ile mürid
mabeynindeki vasıta değildir.
Belki hakikî kardeşlik vasıtalarıdır.
Olsa olsa bir üstadlık ortaya girer.
(Yirmibirinci Lem'a/4. Düsturunuz)
Burdaki üstadlik meselesinin üstad hazretlerine has olduğunu düşünüyorum ki "olsa olsa" demesiyle en uç noktayı gösteriyor, ki şahs-ı manevimizin en uç noktasında üstad hazretleri var . Zaten peder ile evlâd, şeyh ile mürid mabeynindeki vasıta yok aramızda. Ustad- talebe mabeynindeki vasitanin bunlardan farkı nedir peki? Ustadligi kabul edersek bir önceki cümleyle zitlaşiriz.
Bundan sonra her mes'elemizde emir, Risale-i Nur'un şahs-ı manevîsini temsil eden has şakirdlerin ve sizlerindir.
Benim de şimdi bir re'yim var.
Emirdağ-1 (Sözler N.) - 206
Üstad hazretleri burda tüm nur şakirtlerine ders veriyor. Emir şahs-ı maneviden çıkar ve bir şahıs ne kadar müttaki de olsa orada bir reyi vardır.
Şimdi siz, mabeyninizde münakaşasız bir meşveret ediniz.
Kararınızı kabul ederim.
(Onüçüncü Şua)
Sen nasıl dünya işlerinde hasları tevkil ettin, erkânların meşveretlerine bıraktın ve isabet ettin.
Aynen öyle de; uhrevî ve Kur'anî ve imanî ve ilmî işlerinde dahi Risale-i Nur'u ve şakirdlerinin şahs-ı manevîlerini tevkil eyle.
(Ondördüncü Şua/Kısa Mektublar)
Bakın burada yine şahs-ı manevi ve meşvereti ön plana atmış üstad hazretleri. Ekranların meşvereti ... , Risale-i Nur ve şakirtlerinin şahs-ı manevileri.....
Mümkün olduğu kadar geçici rüzgârlara ehemmiyet vermeyiniz, bakmayınız.
Zâten mabeyninizde samimî tesanüd ve meşveret-i şer'iye, sizi öyle şeylerden muhafaza eder.
İçinizdeki şahs-ı manevînin fikrini, o meşveretle bildirir.
Kastamonu - 130
Burda da açıkça görülmektedir ki bizi geçici rüzgarlara kapilmaktan muhafaza edecek şahıs değil şahs-ı manevi ve şer'i meşverettir
Bizim asrımızın geçmiş asırlarla kıyaslayip o şekilde hüküm vermeye çalışmak son derece yanlış olur. Çünkü şu zaman cemaat zamanıdır, şahıs zamanı değil. Eğer tarihe bakıp karar verirsek üstad hazretlerinin " riyaset-i şahsiyenin katiyyen aleyhindeyim" sözünü de taşlamak lazım. Çünkü dört halifeden itibaren böyle yönetildik.
Risale-i Nur mesleğinde zaten nefsi öldürmek olmadığından benlik ve enaniyet tehlikesi her zaman vardır. Zaten nefis ölse bile görevini asab ve damarlara bırakacağından mücahede ölene dek devam eder.
Nur talebeleri yukarıda İktibas ettiğim yerlerden ötürü zaten bir şahsın önderliğini kabul edip koşulsuz itaat etmez. Çünkü bir şahsın aldanması ve yanılması çok daha kolaydır. Ama koca bir şahs-ı manevinin yanılması için o şahs-ı manevideki ferdlerin çoğunun aldanması lazım. Bu da her mantık sahibi insanın tasdik edeceği gibi çok daha zor bir ihtimaldir. Bu nedenle Nur talebeleri Risale-i Nura ve şer'i meşveretlerden çıkan kararlara koşulsuz itaat eder. Zira Risale-i Nur bu dersi veriyor.
ﻭَ ﺷَﺎﻭِﺭْﻫُﻢْ ﻓِﻰ ﺍﻟْﺎَﻣْﺮِemriyle, kardeşlerimle bir meşverete muhtacım.
Emirdağ-1 (Sözler N.) - 24
Görülüyor ki meşveret etmek ayetin emridir. Meşverette herkesin bir reyinin olduğunu da gene üstad beyan etmiş.
Nur talebeleri benliğini bir idareci etrafında birleşerek kırmaz, enaniyetini şahs-ı manevi havuzunda eritir.
Eğer Risale-i Nur'un hizmetine iltihak etse, o iki elif gibi onbir, belki yüzonbir kıymetinde ve kuvvetinde olacak ve karşıdaki ittifak etmiş dalaletlere karşı dayanacak.
Bu zaman ehl-i hakikat için, şahsiyet ve enaniyet zamanı değil.
Zaman, cemaat zamanıdır.
Cemaatten çıkan bir şahs-ı manevî hükmeder ve dayanabilir.
Büyük bir havuza sahib olmak için bir buz parçası hükmündeki enaniyet ve şahsiyetini, o havuza atmaktır ve eritmek gerektir.
Yoksa o buz parçası erir, zayi' olur; o havuzdan da istifade edilmez.
Kastamonu - 143
"Zaman, şahıs zamanı değil, şahs-ı manevî zamanıdır.
Risale-i Nur'da şahıs yok, şahs-ı manevî var.
Tarihçe-i Hayat - 699