"Veyse’l-Karanî gibi şöyle münacat ederler, derler ki: Ya İlahenâ! Rabbimiz Sensin.
Değerli Kardeşimiz;
Evvela şunu ifade edelim: Bu münacatın sadece ilk cümleleri Veyse’l-Karanî Hazretlerinindir.
"Nefsimizin terbiyesi" ifadesindeki nefis kelimesi “kendi, zat” manasınadır. Yani insan kendini terbiyeden acizdir. Ana rahminde bir nutfe hâlindeyken terbiye görerek alaka olmuş, sonra bu ilahi ihsan dokuz ay boyunca devam etmiş ve dünün nutfesi konuşan, gören, işiten bir canlı olarak dünyaya gönderilmiştir.
Bu ilahi terbiye, insan dünyaya geldikten sonra da aralıksız devam etmiş, yediği gıdalar bir terbiyeden geçerek et olmuş, kan olmuş, ilik olmuş, saç olmuştur. Bütün bu terbiye fiilleri insanın iradesi dışında sadece bir ilahi ihsan olarak icra edilmiştir.
"Hem sensin Hâlık. Çünkü biz mahlukuz, yapılıyoruz.
Hem Rezzâk sensin. Çünkü biz rızka muhtacız; elimiz yetişmiyor. Demek bizi yapan ve rızkımızı veren sensin."
Muhtaç olduğumuz rızıkların hiçbirini yapmaya gücümüz yetmiyor. Ne koyunun ot yiyip süt vermesi ne de arının çiçeklerden bal yapması bizim irade ve kudretimizle olmadığına göre, rızkımızı veren ancak âlemlerin Rabbi olan Allah’tır. Güneşi de meyve ağaçlarını da toprağı da arıyı da terbiye eden odur.
"Hem sensin Malik. Çünkü biz memluküz. Bizden başkası bizde tasarruf ediyor. Demek Malikimiz sensin."
Memluk köle demektir. Köle, efendisinin emriyle hareket ettiği gibi, bizim bütün organlarımız da Rabbimizin emriyle vazife yapmakta ve bütün ihtiyaçlarımızı görmektedirler. Kalbimizi kendi irademizle çalıştırmadığımız gibi, kirlenen kanımızı biz temizlemiyor, hücrelerimizi biz değiştirmiyoruz. Bütün bu sayılamayacak kadar çok iş birlikte görülüyor ve biz bunların hiçbirini kendi irade ve kudretimizle yapmıyoruz. Bu hakikat “Bizden başkası bizde tasarruf ediyor.” cümlesiyle çok veciz şekilde ders verilmiştir.
"Hem sen Azizsin, izzet ve azamet sahibisin. Biz zilletimize bakıyoruz; üstümüzde bir izzet cilveleri var. Demek senin izzetinin âyinesiyiz."
Bu kadar aciz ve fakir olduğumuz hâlde Güneş'ten Ay'a, denizlerden rüzgârlara, geceden gündüze, hayvanlardan bitkilere kadar nice şeylerin bize hizmet etmelerinde bir izzet cilvesi vardır ve bu “Senin izzetinin ayinesiyiz.” ifadesiyle beyan ediliyor.
"Hem sensin Ganiyy-i Mutlak. Çünkü biz fakiriz; fakrımızın eline yetişmediği bir gına veriliyor. Demek Ganî sensin, veren sensin."
"Hem sen Hayy-ı Bakisin. Çünkü biz ölüyoruz; ölmemizde ve dirilmemizde bir daimî hayat verici cilvesini görüyoruz."
"Hem sen Bakisin. Çünkü biz, fens ve zevslimizde, senin devam ve beksnı görüyoruz."
"Hem cevap veren, atiyye veren sensin.Çünkü biz, umum mevcudat, kalî ve hâlî dillerimizle daimî bağırıp istiyoruz, niyaz edip yalvarıyoruz. Arzularımız yerlerine geliyor, maksudlarımız veriliyor. Demek bize cevap veren sensin."
"Ve hakeza, bütün mevcudatın, küllî ve cüz'î her birisi birer Veysel Karânî gibi, bir münacat-ı maneviye suretinde bir ayinedarlıkları var. Acz ve fakr ve kusurlarıyla kudret ve kemal-i İlâhîyi ilan ediyorlar." (Mektubat, 20. Mektup, İkinci Makam)
Bütün mevcudatın, “münaca-ı maneviyeleri” ifadesi, ihtiyac-ı fıtrî lisanıyla yapılan duaları hatırlatıyor. Baharın gelmesini bütün bitkiler bu lisanla dua edip istedikleri gibi, insanlar da kâinatın sahibinden aynı talepte bulunurlar. Dünyayı döndürüp baharı getirmekten bitkiler ve hayvanlar kadar insanlar da acizdirler.
Kısacası bütün mevcudatın bütün ihtiyaçlarının noksansız ve mükemmel olarak görülmesi “kudret ve kemal-i İlahiyi” ilan etmektedir.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar
insandaki zilletin örneklerinden birkaç tane verir misiniz rica etsem? Ve dahi, acaba, insan nasıl Aziz olan Allah'ın izzetinin cilvelerini taşıyor? İşte bilhassa insanın izzete ayinedarlık yapması cihetini anlayamadım, yardımcı olursanız çok sevinirim.
Mesela açlık bir zillettir açlığı gidermek ise bir izzet bir üstünlük bir azamettir.
Yaşamak için ısıya ve ışığa muhtaç olmak bir zillettir bu ihtiyaçları karşılamak için koca güneşi yularından bağlayıp oraya asmak ise muazzam bir izzet ve azamettir.
Pis bir sudan yaratılmak bir zillettir basit ve pis bir sudan insan gibi ahsen-i takvim bir sanatı bir eseri icat etmek ise muazzam bir izzet ve kibriyadır. Örnekleri böylece sıralayıp gidebiliriz.
Muhtaçlık, ihtiyaç, el açmak, birisinin kuvvet ve merhametine sürekli dayanma ihtiyacı hissetmek bir zillettir ihtiyaçları en güzel ve en haşmetli bir şekilde karşılamak ise bir izzet bir azamettir.
İnsan bu anlamda mahlukat içinde ihtiyaçları en çok olan ve ihtiyaçları en güzel karşılanan bir varlıktır. Ve Allah’ın her bir isminin izzet ve azameti en çok insan aynasında tecelli etmekte ve kendini göstermektedir.