İNSAN PROBLEMLERİNE KUR'ANÎ ÇÖZÜMLER2
Biz Azerî Türkleri olarak, yetmiş yıl devam eden dinsiz inkarcı materyalist felsefenin, tabiatperestliğin hüküm sürdüğü Sovyetler Birliği'nde, dalaletin müthiş manevi elemini, ruhumuzun derinliklerinde hissederek, manevi bir cehennemde yanıp kavrulurken, kalbimizde fltraten derc olunmuş ebedî hayat, kemal-i saadet arzusu, Rabbini arayıp bulma iştiyakı bizlere "Keşke okullarda bu zamana kadar efsane gibi takdim edilen Allah, Peygamber, Kur'ân ve ebedî hayat olan ahret âlemleri hakkındaki sözlerin, hak ve hakikat olmasını isbat ve izah eden bir kitap bulabilseydik." diye, "Ya Rabbi bize kendini tanıttır, Seni bilmek istiyoruz. Ebedi hayat saadeti istiyoruz. Bizi o saadete kavuştur" diyerek gözyaşları içinde yalvarır dururken, Allah'a sonsuz şükürler olsun ki, insanlığı kurtarmaya cennetten inen bir el gibi Bediüzzaman Hazretleri'nin Nur Risalelerini, nesillerin imdadına koşan Nur Talebeleri vasıtasıyla, ellerimize yetiştirdi. Risaleleri su gibi içtik, Rabbimiz gökten su indirerek ölmüş toprağı nasıl diriltiyorsa, Nur Risaleleri de ölmüş kalplerimizi öyle diriltti. Risale-i Nur diğer kitaplar gibi yaralı kalplerimize merhem sürmekle kalmayıp, hem ölmüş kalpleri de dirilterek ihya edip, hayatlandırıyor. Şimdi ise; Elhamdülillah, Azerbaycan'da Nur Risalelerini okuyarak ruhlarımızda, fevkalâde bir nur ve berraklık hissederek, halis sürur, safi sevinç ve saadetle bir manevî cennet hayatını yaşıyoruz.
Kati ve kâmil bir kanaatle diyebiliriz ki; bu asırda insanları saadete kavuşturacak ve bütün problemlerinihallederek Kur'ân'ın hakikatlerini aklen ve kalben ikna ve izhar edecek bir eser ancak Risale-i Nur'dur.
İnsanlığın en esaslı problemlerinden birisi; hayatı kemal-i saadetle, sevdikleriyle beraber ebedi devam etmesini şiddetle arzu ettiği halde, nihayetsiz aczi ile nihayetsiz beliyata maruz ve hadsiz adasının hücumuna müptela ve nihayetsiz fakrı ile beraber, nihayetsiz hâcatâ giriftar, nihayetsiz matlûba muhtaç olmasıdır. Buna karşılık insan da kendisini bu arzulara kavuşturacak, hadsiz arzularını tatmin edecek ve nihayetsiz adasının hücumundan emin edecek Ganiyy-u Mutlaka ilticaya, Kadir-i Mutlaka istinada ve Ma'bud-u Hakiki'ye abd olmaya muhtaçtır.
Rahman ve Rahim olan Rabbimiz dehşetli fitneler zamanı olan ahir zamanda, Bediüzzaman Hazretlerini, nevi beşere ve afak-ı İslamiyete tulu ettirerek, veraset-i Nebeviyenin ayinedarlığına mazhar, ayine-i mücella kalbine, Kur'ân-ı Muciz'ul beyanın i'câzı manevîsinden süzülen akıl ve kalbe gelen her suale cevap veren son tefsirini, ilhâm-ı kutsî ile in'ikas ettirerek Risale-i Nur namı ile insanların en ulvî ve en kudsî ihtiyaçlarına tam cevap verebilecek bir ilmî hakikat hazinesini, insanlığın imdadına gönderilmiştir. Böylece en parlak saadete kavuşturacak ilahî, semavî bir âlemin, ezelî ve ebedî hakikati, hakikat-ı İslâmiyedir.
Bu asırda, maddiyûnluk, tabüyyûnluk, inkar-ı uluhiyet felsefesinin İslâmiyetin temel esaslarını ve erkan-ı imaniyeyi zedeleyerek, akıllara şüphe, kalplere vesvese vermiş ve bizim gibi komünizm rejiminin esaretine maruz olanlara, fetret derecesinde dinden uzaklaştırıldığı için, Nur Müellifi "Dahilde tarafkirane adavet ve münakaşalara vesile olan fruatı değil, belki bütün nevi beşerin en ehemmiyetli meselesi olan erkan-ı imaniyeyi, beşerin medar-ı saadeti ve umum esasat-ı İslâmiye ve rabıta-i uhuvveti deruhte eden hakikat-i imaniyeyi, Kur'ân'dan bulmak ve muhtaçlara da buldurmak için, hayatımı bu yola hasr ettim" diyerek, hak dinin temel esaslarını ve erkan-ı imaniyeyi bu asrın ilim ve efkarına uygun, mukni ve müdellel ispat ve izah ederek, hilkatin en yüksek gayesi ve fıtratın en yüce neticesi olan İman-ı Billahi, okullarda ve üniversitelerde okutulan ilim ve fenlerin diliyle tanıttırarak, aynı meselelerde maddî âlemlerden temsiller ve deliller göstererek Allah'ı ( C.C.) bütün isim ve sıfatlarıyla ve isimlerinin meratibi ile tanıttırarak, Marifetullah'ın merhalelerinden geçirip, insanları en parlak saadet ve en tatlı nimet olan muhabbetullaha ulaştırıyor.
İnsanın en esaslı problemlerinden birisi de ahirete imansızlıktır. Materyalist felsefenin telkinatıyla, ahirete imansızlığın verdiği dehşetli manevî azabı, uzun müddet Sovyetler Birliği devrinde hissedip yaşayarak ölümü; başları kesip yokluğa atan ecel celladı gibi tasavvur ederek ve hayatı bir kere verilmiş zannederek, zevk ve sefaya, sarhoşluk ve eğlenceye atıldık. Fakat heyhat! Lezzetin zeval bulması elem verip ve daima gözümüzün önünde kaybolan ahbap ve akarip ve sevdiklerimizin bizi terk etmesi ile ölümün dehşetini hatırlatıp, kalp ve vicdanımızı derin bir azab içerisinde bırakıyordu.
Risale-i Nur, Kur'ân'dan âyetleri nazara verip onları manevî tefsirle açarak, insanın ebedî hayat için yaratıldığını ve ahiretin varlığını, ölümün idam-ı ebedî olmayıp tebdil-i mekân olduğunu ve kabrin zulmetli bir kuyu ağzı olmayıp, nuranî alemlerin kapısı olduğunu, haşr-i cismaniyi ve dar-ı saadeti haber verip ahirete imanın ve cennet lezzetlerinden haber veren bir lezzet-i ruhaniye olduğunu, dostlarını da ebedi ölümlerden ve çürümelerden kurtarıp mesrûrane onu bekliyorlar vaziyetinde, bizlere ilmelyakîn, aynelyakîn ve hakkalyakîn derecesinde vâzıhane gösterdi.
Risale-i Nur, ilmi kudret ve orijinalliği noktasındandır ki, insanların daima cevap aradığı evvela, Hayat nedir? Yaşam nedir? Kâinat nedir? İnsana verilen cihazatların kâinatla alakası nedir? Allah'ın, Kâinatı ve insanı yaratmaktaki maksadı nedir? Yani nereden nereye? Ne için gibi suallere cevap vermekle birlikte, insana hakiki mahiyetini, vazifesini, kâinat ağacının en son meyvesi olması ve çok geniş bir ubudiyetle mükellef bir abd-i külli ve kâinat sultanın bütün esmasına en cami bir ayinesi ve hitabat-ı Sübhaniyesine ve konuşmasına en anlayışlı bir muhatab-ı hassı olmasını anlatarak ve tefekkür-ü imanı dersi ile tabiiyyûn ve maddiyyûnun boğulduğu aynı meselelerde, tevhid nurunu gösterip bütün kâinatı ihâta eden rububiyyetini ve zerrelerden yıldızlara kadar, cüzî ve küllî her şey, O'nun kabza-i tasarrufunda ve kudret ve iradesi ile olduğunu itminan-ı kalp ile tasdik eden iman-ı tahkikiyi vermektedir.
Risale-i Nur, Cenâb-ı Hakk'ın insana verdiği akıl, göz, kulak ve kuvve-i zaika gibi zahiri cihazatlarını hakikî vazifesinde çalıştırmak ve batınî hissiyatları olan his ve letâifini; hırs, tamâ ve inat, nefis ve hevasını, endişe-i istikbal ve şiddetli merak hislerini, hakikî mecrâlarına yönelterek ve bu fani kısacık dünya için verilmediğini, onları âlî ve bâkî bir gaye uğrunda vezaif-i uhreviyeyi maneviyeye sarf ederek, Allah insanı böyle zengin cihazatlarla mücehhez bir şekilde halk ederken, neyi murad etmiş ise onu elde etmeye çalışarak insana bu dünyada iken manevî bir cenneti nasıl yaşayacağını gösteriyor.
Risale-i Nur insana öyle bir bakış tarzı veriyor ki o tarz bir bakış ile, bütün kâinat o kadar manidar ve muntazamdır ki, mücessem bir kitab-ı Samedani ve cismani bir Kur'ân-ı Rabbani ve müzeyyen bir saray-ı Samedani ve muntazam bir şehr-i Rahmânî suretinde olduğunu ve bu dünya muvakkat bir ticaretgâh ve her gün dolar boşalır bir misafirhane ve gelen geçenlerin alışverişi için yol üzerinde kurulmuş bir pazar ve nakkaş-ı ezelinin teceddüt eden hikmetle yazar bir defteri ve her bahar bir yaldızlı mektubu ve her bir yaz bir manzum kasidesi ve Sâni-i Zülcelâlin cilve-i esmasını tazelendirip gösteren ayineleri ve ahiretin fidanlık bahçesi ve rahmet-i ilahiyenin çiçekdanlığı ve âlem-i bekada gösterilecek olan levhaları yetiştirmeye mahsus, muvakkat bir ticaretgâhı mahiyetinde, zîhayatın yüz bin envaını, bütün erzak ve levazımatlarıyla içine alıp, feza denizinde kemal-i muvazene ve nizamla gezdirerek sahil-i selâmete ve darusselâma ve saadet ebediyyeye götüren musahhar bir sefine-i Rabbaniye olduğunu bizlere gösteriyor.
Muhterem misafirler, ben komünizm denilen kızıl ejderhanın, ömürlerini-hayatlarını yuttuğu milyonlarca insanların namına konuşuyorum. Bizler o ejderhanın dalâlet bataklığı olan ağzından, gözümüzü hayata ve İslâmiyet'e yenice açmış bir çocuk gibiyiz. Onun için de, fikirlerimizin, sözlerimizi kusurlarından dolayı affınıza sığınırız. Kalbimiz, büyük denizler gibi dalgaları kâinat-ı zamanı içine alarak mâzî ve müstakbelin sahillerine çarparak geri dönüyor ve göz yaşlarımızı tutamıyoruz. Ama bu göz yaşlarımız sonsuz saadetimizden dolayıdır. Ben bütün ömrüm boyu hoşbahtlık ve saadetli bir hayat arzulayarak "Madem bu söz ve bu arzu, kalbimizde var; öyle ise o saadeti bulacağız" diye daima aradım. Allah'ın lütuf ve ihsanı olan Risale-i Nurları, Bârî-ı Zülcelâl, bana nasip ettiği günden beri, bu fakir o saadeti yaşıyor.
Ey insanlığın hayatı dünyeviyesini, hayat-ı ebediyeye inkılâbı için çalışan muazzez ve muallâ muhterem kardeşlerim, geliniz nev-i beşerin bütün problemlerine halis ve safi çözüm getiren ve Kur'ân'dan tereşşuh eden sözleriyle bütün kalplere nur ve gıda olan bu Nurları okuyarak ve amel ederek, Nurların verdiği iman gözüyle kâinata bakarak yaşayıp, "Problem" sözünü lügatımızdan çıkarıp unutturacak ve yerdeyken cenneti yaşatacak saadetli bir hayat yaşayalım ve bu Nurlara hâlâ ihtiyacı olan insanların imdadına koşalım ve Allah'ın rızasını kazanalım.
**Azerbaycan - Bakü'de özel bir okulda öğretmen olarak görev yapmaktadır.