KÜRESELLEŞME, KUR'AN AHLÂKI VE MEDYA
Bütün hamd Alemlerin Rabbi olan Allah'adır ve salat ve selam Allah'ın Resulü
Hazreti Muhammed, ailesi ve ashabının üzerine olsun
Bismillahirrahmanirrahim
"(Böyle davranırsanız) Allah işlerinizi düzeltir ve günahlarınızı bağışlar. Kim Allah ve Resûlüne itaat ederse büyük bir kurtuluşa ermiş olur." (Ahzab Sûresi, 72. âyet).
"Hanginizin daha iyi iş işlediğini belirtmek için, ölümü ve dirimi yaratan O'dur". (Mülk Sûresi, 2. âyet'ten).
"Toptan Allah'ın ipine sarılın, ayrılmayın" (Âli İmrân Sûresi, 103. âyetten).
"Süleyman Davud'a vâris oldu: "Ey insanlar! Bize kuş dili öğretildi" (Neml Sûresi, 16. âyetten).
" Kitâbın bilgisine sahip olan birisi: 'Gözünü açıp kapamadan ben onu sana getiririm' dedi" (Neml Sûresi, 40.âyetten).
Ve Hazreti Peygamber (A.S.M.) buyurdu ki;
"Ben güzel ahlâkı tamamlamak üzere gönderildim".
Küreselleşme fenomeninin parlak yönlerinden birisi olarak, Risale-i Nur'un şahs-ı manevîsi, Allah'ın lütfuyla, yalnızca Türkiye'de değil, dünya çapında bir çok başka ülkede de Kur'ân hakikatlerinin yüceltilmesi ve yayılmasında aktif bir rol oynadı. Bu anlamda, Risale-i Nur'un kendisi "küreselleşti".
Burada, Risale-i Nur "dostu" olarak bulunuyorum ve uzaklardan, Avustralya'dan sizlere selam getirdim. Yanlış anlaşılmasın Avusturya'dan değil, Avustralya'dan.
Avustralya'daki bütün büyük şehirlerde Risale-i Nur medreseleri ve okulları bulunmaktadır. Bu durum da Risale-i Nur'un şahs-ı manevîsi İslam'ın küresel ailesi içindeki genç kardeşlerden birisi olarak hızla büyümekte olduğunu göstermektedir. Elhamdülillah!
Bu hayırlı toplantıya katılma fırsatı verdiği için Allah ü Tealâya hamdediyorum. Üstad Said Nursi'nin ünlü Hutbe-i Şamiye''sinde söylediklerini takliden şunu söyleyebilirim: Ey benim Türk kardeşlerim ve dünyanın her yerinden gelen ilim adamları, bu kürsüye size bir konuşma yapmak için çıkmadım, daha çok Kur'ân'dan, Risale-i Nur'dan ve medyada yıllardır çalışmanın verdiği pratik deneyimlerden öğrendiğim derslerden bazılarını tekrarlamak için burada bulunuyorum.
Bu kürsüye çıkmakla, bir şekilde kendime haksızlık ettiğimi hissediyorum. Çünkü benim ilmim bir karıncanın ki kadar iken, önemdeki konu tıpkı bir dağ gibi. Ama şimdi bu karında dağın etrafını dolaşmak istiyor. Ancak sizin dualarınızla Allah'ın bize muvaffakiyet vermesini ümit edebilirim.
Evet, küreselleşme, medya ve Risale-i Nur'un ışığında Kur'ân etiği.
Hepsinden Önce Küreselleşme ve Şahs-ı Manevî Kavramı:
Bu çağım Kur'ân tefsiri olan Risale-i Nur'un en şaşırtıcı eşsiz özelliklerinden birisi, Şahs-ı Manevî yada kolektif kişiliktir. Bu kavramın temeli Bediüzzaman Said Nursi'nin derin gözlemleridir:
"Bu zaman cemaat zamanıdır. Ehemmiyet ve kıymet, şahs-ı manevîye göre olur" (Kastamonu Lahikası) ve
"Şu zaman cemaat zamanıdır, şahıs zamanı değil. Şahıs ne kadar dâhi ve hattâ yüz dahi derecesinde olsa, bir cemaatin mümessili olmazsa, bir cemaatin şahs-ı mânevîsini temsil etmezse, muhalif bir cemaatin şahs-ı mânevîsine karşı mağlûptur" (Mektubat, 29. Mektup, s. 559)
Bu sihirli anahtar elimizde olarak, İnşaallah küreselleşme, dev şirketler, medya imparatorlukları, ticaret blokları vs gibi karmaşık sorunların etrafındaki bir çok sırrı kolaylıkla aydınlatabiliriz.
Şahs-ı manevî yada kolektif kişilik bizim bu gerçekten uçsuz bucaksız ve kafa karıştırıcı küresel fenomenleri anlamamızı kolaylaştırmaktadır.
Örneğin ahirzamanda gelecek Deccal'a ilişkin çok sayıdaki Hadîsi açıklarken, Bediüzzaman, sihirli Şahs-ı manevî anahtarını kullanarak bu sorunu kolaylıkla çözmektedir:
"Şahs-ı mânevîsi olan dinsizlik cereyan-ı azîmi pek cesîmdir. Rivayetlerde Deccala ait tavsifât-ı müthişe ona işaret eder. Bir vakit Japonya'nın Başkumandanının resmi, bir ayağı Bahr-i Muhitte, diğer ayağı on günlük mesafedeki Port Arthur Kalesinde tasvir edilmiş; o küçük Japon Kumandanının bu surette tasviriyle, ordusunun şahs-ı mânevîsi gösterilmiş" (Mektubat, 15. Mektup).
İslam ümmetinin şahs-ı manevîsinin ne kadar geniş ve uçsuz bucaksız olduğunu anlamak ister misiniz? Şu ifadeye bakınız:
"Sath-ı arz, o zatın mescid-i aksâsıdır. Mekke-i Mükerreme onun mihrabı, Medine-i Münevvere onun minber-i fazl-ı kemalidir" (Mesnevi-i Nûriye, Lem'alar, s.1283).
Ve yine bakınız:
"Gördüm ki, dahil olduğum cemaat üç daireye ayrıldı.
Birinci daire: Rû-yi zeminde mü'minler ve muvahhidîndeki cemaat-i uzmâ.
İkinci daire: Baktım, umum mevcudat, bir salât-ı kübrâda, bir tesbihât-ı uzmâda, her taife kendine mahsus salâvat ve tesbihatla meşgul bir cemaat içindeyim...
Üçüncü bir daire içinde, hayret-engiz, zâhiren ve keyfiyeten küçük, hakikaten ve vazifeten ve kemiyeten büyük, bir küçük âlemi gördüm ki, zerrât-ı vücudiyemden tâ havâss-ı zâhiriyeme kadar, taife taife vazife-i ubudiyetle ve şükrâniye ile meşgul bir cemaat gördüm... O üç cemaatte herkes benim gibi iyyâke na'büdü ile mukabele ediyor tahayyül ettim" (Mektubat, 29. Mektup).
Dünyanın En Çok İnsanı Etkileyen Küreselleşmesi:
Günümüzde küreselleşmeden söz ettiğimizde, bu gelişmeyi yalnızca bu asra ait benzersiz bir fenomen olarak niteleme eğilimi bulunduğu görülmektedir; halbuki hakikat bundan çok uzaktır. Lütfen unutmayınız : İslam dünyanın 1400 yıldan fazla bir süre önce başlamış ve günümüzde de vargücüyle süren ilk ve en çok insanı etkileyen küreselleşme hareketi olduğu kolaylıkla ileri sürülebilir.
Bu hareket, tek bir kişi tarafından, çölün ortasında M.S.7. yüzyılda başlatıldı. O Zât Hazreti Muhammed Aleyhisselatü Vesselamdı.
Okuma yazma bilmiyordu ve hiçbir kaynağa sahip değildi; ama kısa bir süre içinde yalnızca barbar bir kavmi yalnızca en yüksek erdemlere sahip, dünyaya rehberlik edecek bir kavim haline getirmekle kalmadı, aynı zamanda Onun fânî yaşama veda etmesinden kısa süre sonra nüfuzu dünyanın dört yanına uzanan Kur'ân'a dayalı bir medeniyet kurdu.
8. yüzyılın başlarında İslam Doğuda Çin'e, Batıda ise İspanya'ya kadar yayıldı. Böylece o tarihten itibaren İslam âlemi gerçek anlamda her renkten oluşan bir 'küresel köy' haline geldi.
"Onun nuru Doğudan Batıya şimşek gibi aydınlattı ve küre-i arzın yarısı ve nev-i beşerin beşten birisi Onun rehberlik hediyesini kabul etti ve onu olduğu gibi muhafaza etti"
demektedir Bediüzzaman Mucizât-ı Ahmediye'de.
Tarihte İslamî küreselleşmenin bir paraleli yoktur. Tarih boyunca İslam insan yaşamının bütün yönlerine benzeri görülmemiş katkılar yaptı. İslam yalnızca bir din değil, aynı zamanda bilimi, ekonomiyi, politikayı, hukuku, kültürü, sanatı ve benzerlerini de içine alan tam bir yaşam biçimidir.
Bu Kur'ânî devrim, iman nurunu yayarak tabiatçılık ve ateizm karanlığını dağıttı ve insan medeniyeti ve ilerlemesine anlam ve ivme kazandırdı.
Şimdi 1400 yıl sonra, bu küresel medeniyet hâlâ ilk kurulduğu gün ki kadar genç ve tazedir ve hâlâ hızla yayılmaktadır. Örneğin Avustralya'da yaklaşık yarım milyon Müslüman bulunmaktadır.
Bediüzzaman'ın Hutbe-i Şamiye'de ilan ettiği gibi;
"Eğer biz ahlâk-ı İslâmiyenin ve hakaik-i imaniyenin kemâlâtını ef'âlimizle izhar etsek, sair dinlerin tâbileri, elbette cemaatlerle İslâmiyete girecekler; belki küre-i arzın bazı kıt'aları ve devletleri de İslâmiyete dehâlet edecekler".
Şimdiki Küreselleşme ve Nursi'nin İki Avrupası:
Bu tebliğin dar alanı içinde mevcut küreselleşme sürecinin bütün yönlerini ele almak neredeyse imkansızdır. Bu nedenle burada Bediüzzaman Said Nursi'nin benzersiz fikri olan iki Avrupa Şahs-ı Manevîsi görüşünün altını çizmek istiyorum. Onun bu yorumlarının bizim küreselleşme konumuza büyük ölçüde ışık tuttuğunu göreceksiniz. İkinci Avrupa yada 'tek gözlü deha' ile bağlantılı şerlerden bazıları günümüz küreselleşmesinin kötülükleriyle önemli benzerlikler göstermektedir.
* Nursi: "Avrupa ikidir. Birisi, İsevîlik din-i hakikîsinden aldığı feyizle hayat-ı içtimaiye-i beşeriyeye nâfi san'atları ve adalet ve hakkaniyete hizmet eden fünunları takip eden bu birinci Avrupa'ya hitap etmiyorum. Belki, felsefe-i tabiiyenin zulmetiyle, medeniyetin seyyiâtını mehâsin zannederek beşeri sefâhete ve dalâlete sevk eden bozulmuş ikinci Avrupa'ya hitap ediyorum" (17. Lem'a, 5. Nota).
* Küreselleşme: Son onyıllar boyunca teknolojide, bilgi ve iletişimde sağlanan çığır açıcı ilerlemeler insanoğluna muazzam zenginleşme, refah ve rahatlık kazanma fırsatları sağlamıştır. Küreselleşme ayrıca her tür bariyerin, ülkeler, toplumlar, kültürler ve ekonomiler arasındaki bariyerlerin yıkılmasını sağlamış ve diyalogu teşvik etmiştir. Küreselleşmenin bu olumlu yönlerin Avrupa'nın birinci yüzümü temsil ettiği söylenebilir. Ancak öbür yandan küreselleşme süreci içinde, süper güçler ve dev şirketler çevreyi yok etmekle ve Üçüncü Dünya ülkelerini kendi tek yönlü dev kârlar ve piyasa üstünlüğü amaçları uğruna sömürmekle suçlanmışlardır. BBC'nin yaptırdığı bir araştırmaya göre; "eleştirmenler Batının kazanımlarının gelişmekte olan ülkeler pahasına olduğunu belirtmektedirler. Dünyadaki en yoksul ülkelerin küresel gelirden aldıkları pay son on yıl içinde yüzde 2,3'ten yüzde 1,4'de düştü".
• Nursi: "Kalbinin en derin köşelerinde ve ruhunun tâ esâsında dalâlet darbesini yiyen ve o dalâlet cihetiyle bütün emelleri inkıtâa uğrayan ve bütün emelleri ondan neş'et eden bir bîçare insana hangi saadeti temin ediyorsun? Acaba zâil, yalancı bir cennette cismi bulunan ve kalbi, rûhu Cehennemde azap çeken bir insana mes'ud denilebilir mi? İşte sen, bîçare beşeri böyle baştan çıkardın". (17. Lem'a, 5. Nota).
• Küreselleşme: "Stres, depresyon, işsizlik, yoksulluk, yüksek boşanma oranı, aile içi şiddet, aile içi kopukluklar, intiharlar, uyuşturucu alışkanlığı, anti-sosyal davranışlar, çete suçları bu çağdaki küreselleşmenin tescilli ürünleridir. Hatta bazı aşırılık yanlıları küreselleşme güçlerine terörist taktiklerle reaksiyon gösteriyorlar. Toplumlar büyük ölçüde sürekli korku içinde yaşıyor.
• Nursi: "Ey Sefâhet ve dalâlette bozulmuş ve İsevî dininden uzaklaşmış Avrupa! Deccal gibi bir tek gözü taşıyan kör dehân ile rûh-u beşere bu cehennemî hâleti hediye ettin... Bu illete karşı bulduğun ilâç, muvakkaten iptâl-i his hizmeti gören câzibedar oyuncakların ve uyutucu hevesât ve fantâziyelerindir". (17. Lem'a, 5. Nota). "Deccalın yalancı cenneti ise, medeniyetin cazibedar lehviyâtı ve fantaziyeleridir". (Mektubat, 15. Mektup).
• Küreselleşme: Sosyoloji araştırmaları dinlerin gittikçe insanların günlük yaşamlarıyla ilgilerini kaybettiklerini göstermektedir. Dünya Kiliseler Konseyi'nin yayınladığı Ecumenical Review adlı dergide yayınlanan bir makaleye göre, son onyıllar boyunca din "modern toplumun prensipleri ve değerlerine kalıcı bir tehdit olarak değerlendirildi ve dine yapılan bütün atıflar, hem resmî hem de sivil toplumun bütün kamusal alanlarından dışlandı". (Gerle, Nisan 2000, Ecumenical Review).
Sinemaya gitmek kiliseye gitmekten daha popüler. Televizyon, sinema, kumarhaneler, konserler, internet ve benzerleri en popüler dinlenme ve eğelenme biçimleri arasında yer alıyor. Sinem a endüstrisi küreselleşmiş ticaretin klasik örneğidir.
• Nursi: Hazreti Peygamberin (A.S.M.)verdiğihaberinanlamını açıklarken)"Deccalzamanında vasıta-imuhabere ve seyahat o derece terakki edecek ki, bir hadise birgündeumumdünyada işitilecek.Radyo ilebağırır, şark-garp işitirve umum ceridelerinde okunacak" (Şualar, Beşinci Şua).
• Küreselleşme: Bu zamanda, bir yandan dünyanın her yeri ile bir göz açıp yumana, daha doğrusu mouse'un bir tıklamasına kadar geçen zamanda haberleşmeyi sağlayan elektronik medya ve internete sahibiz. Örneğin Dünya Futbol Şampiyonası ve Olimpiyatlar gibi olaylar tek bir günde ve hatta bir anda televizyon ve internet aracılığıyla bütün dünyayı bir araya getirmektedir. Burada, medya ve iletişimdeki teknolojik ilerlemelerin mutlaka küreselleşmeden doğan "kötü" sonuçlar olduğu söylenemez. Aksine kolaylıkla hayırlı olabilirler.
Öbür yandan, günümüzde sıklıkla görmeye başladığımız gelişme; medya devlerinin haberlerini satmak için tek yönlü, "tek gözlü", olumsuz ve sansasyonel yaklaşımlar benimsemesidir. Sonuçları olumsuz kılan, yaklaşımlar ve motiflerin olumsuzluğudur. Bu açıdan, "hiç haber olmaması iyi haberdir" deyimi, bu zamanın medyası dikkate alındığında efsane haline geldi. Kısacası; uluslar arası medya netwörkleri dünya kamuoyunu yönlendirmede güçlü bir rol oynamaktadır. Bu medya devleri siyasal gündemi bile dikte edebilmektedir.
"Seni bu hatâya atıp vartaya düşüren, bir gözlü dehândır" der ve şöyle devam eder: "O kör dehân ile, her şeyin Hâlıkı olan Rabbini unuttun, mevhum bir tabiata isnad ettin, âsârını esbâba verdin, o Hâlıkın malını bâtıl mâbud olan tâğutlara taksim ettin". (Lem'alar, 17. Lem'a, 5. Nota).
"Musibete giriftar olduğu zaman, sağır, kör esbabtan başka derdine derman beklemiyor(lar). (Böylece) "Kâfirlerin duâsı boşa gitmekten başka birşeye yaramaz" (Ra'd Sûresi, 14. âyet) sırrına mazhar oluyor". (Lem'alar, 17. Lem'a).
Kur'ânî Mesajın Küreselleştirilmesi:
Üstad Bediüzzaman Said Nursi'den bu konuda aldığım dersleri tekrarlamadan önce, size küçük bir öykü anlatmama izin verin.
Yaklaşık 4 yıl önce, muhteşem İstanbul kentine ilk geldiğimde, Mehmet Paksu abi bana evsahipliği yaptı. Beni İstanbul'un tarihî şaheserleri Sultanahmet Camii, Ayasofya Müzesi, Topkapı Sarayı gibi yerlere götürmek yerine ilk olarak, doğrudan Moral FM'in merkezine götürdü.
Orada ilk kez radyodan bir Nur dersi dinledim. Hüve Nüktesi'ndeki hakikate orada ayn-el yakîn tanık oldum. Orada sanki milyarlarca hava partikülü Kur'ân seslerini atmosfer aracılığıyla Avrupa kıtasına taşıyordu. Ve ilk kez orada Bediüzzaman Said Nursi'nin otobiyografisi Tarihçe-i Hayat''ta dile getirdiği küresel vizyonu anlamaya başladım:
• "İnşaallah, bir zaman gelecek, Risale-i Nur Külliyatı altınla yazılacak ve radyo diliyle muhtelif lisanlarda okunacak ve zemin yüzünü geniş bir dershane-i Nuriyeye çevirecektir"
• "İnşaallah, bir zaman gelip radyoyla bütün âlemlere ders verilecek ve ilan edilecektir".
Burada hemen işaret etmek istiyorum ki; Bediüzzaman radyo ve gazete gibi şeylerden söz ettiğinde, olağan kelime anlamlarında, dar anlamıyla anlamamak gerekir. Bu sözcükler 21. yüzyıl bağlamındaki "bütün medya biçimleri"ni ifade eder şekilde anlaşılmalıdır. Bunlara radyo, televizyon, gazeteler, dergiler, reklamlar ve İnternet de dahildir.
Bir başka deyişle Bediüzzaman, yukarıdaki gibi pasajlar aracılığıyla medyanın Kur'ân'ın habercileri haline gelecek şekilde olumlu tarzda kullanılması gerektiğini ve kullanılacağını haber vermektedir. Ve Risale-i Nur dersleri de medyada Kur'ân hakikatlerinin olumlu bir yorum ve ilanı şeklinde yer alacaktır.
Günümüzde olayların gelişimi tamamen bu yöndedir. Kur'ân'ın bu asra bakan otantik bir tefsiri olarak Risale-i Nur, İslam âlemi içinde ve ötesinde yaygın olarak kabul görmektedir. Nur Külliyatı bir çok yabancı dile tercüme edilmiştir ve dünyanın her yerine dağıtılmaktadır. Ayrıca dünya çapında internet âleminde çok sayıda Nur web siteleri mevcuttur.
Ayrıca dört yıl sonra bu defa İstanbul'a geldiğimde, Moral FM'in yakında internet üzerinden de yayına başlayacağı güzel haberi ile karşılandım. Bu gerçekleştiğinde, diğer çabalar arasında, yukarıda Bediüzzaman tarafından haber verildiği şekilde Risale-i Nur'un küreselleşmesine yönelik bir dev adım daha atılmış olacaktır.
Kur'ân Etiğinin Küreselleştirilmesinde Medyanın Önemi:
Bediüzzaman aşağıdaki pasajlarda medyanın Kur'ân esaslarının bütün dünyaya öğretilmesinin teşvikinde kullanılması gerektiğini vurgulamaktadır:
• "Bir yerde demişim:... Radyo öyle büyük bir nimet-i İlâhiyedir ki, ona mukabil şükür ise, o radyo milyonlar dilli bir küllî hâfız-ı Kur'ân olup, bütün zemin yüzündeki insanlara Kur'ân'ı dinlettirsin" (Şualar, 12. Şua).
• "Ve rû-i zemini radyolar vasıtasıyla bir tek menzil hükmüne getirip nev-i beşere pek büyük bir nimet-i İlâhiye olmaktır. Elbette ve elbette, beşer, bu pek büyük nimete karşı bir umumî şükür olarak o radyoları herşeyden evvel kelimat-ı tayyibe olan kelâmullahın, başta Kur'ân-ı Hakîm ve hakikatleri ve imanın ve güzel ahlâkların dersleri ve beşerin lüzumlu ve zarurî menfaatlerine dair kelimatları olmalı ki, o nimete şükür olsun. Yoksa nimet böyle şükür görmezse, beşere zararlı düşer (Emirdağ Lahikası).
Ve bu Kur'ânî küreselleşme süreci içinde, Bediüzzaman genel olarak radyo gibi kitlesel medyanın olumlu kullanımını teşvik etmekte ve önemini vurgulamaktadır.
Kastamonu Lahikası''nda radyoyu "yüz binler kelimeleri birden söyleyen" ve "bütün dinleyicilerine aynı anda ulaşan" bir alet olarak tanımlamaktadır. Yukarıda belirtildiği gibi, radyo; televizyon ve internet gibi diğer yeni medya biçimlerini de kapsayacak şekilde anlaşılmalıdır.
Bediüzzaman İşarâtü'l İ'caz adlı eserinde aşağıdaki âyetleri tefsir ederken, bu âyetlerin, sesleri ve görüntüleri uzağa taşıyabilecek radyo ve benzeri aletlerin keşfi ve icadını haber verdiğini belirtmekte ve bu nedenle bu aletlerin olumlu kullanımını teşvik etmektedir:
"Süleyman Davud'a varis oldu: "Ey insanlar bize kuş dili öğretildi... " (Neml Sûresi, 16. âyetten).
"Kitabın bilgisine sahip olan biri: 'Gözünü açıp kapamadan ben onu sana getiririm' dedi" (Neml Sûresi, 40. âyetten).
Özellikle televizyon, mobil telefonlar ve daha da ilginci İnternet gibi daha sonraki teknolojik icatlar dikkate alındığında, bundan daha doğru ve isabetli tefsir olamaz.
İnternet ile 'gözünü açıp kapamadan', yada farenin bir tıklamasıyla, bütün dünyayı masanızdaki bilgisayara getirebilmeniz, yukarıdaki âyetlerin hakikatini tam anlamıyla göstermektedir.
İnternet e-mailleri yoluyla, geçmişte dünyayı dolaşması günler, aylar alan posta, bir göz açıp yumana kadar gönderilebilmektedir.
Bediüzzaman ayrıca Kur'ân'ın belagatı ve ifadelerinin de medyaya ilişkin güncel bir fenomeni haber verdiğine işaret etmektedir: "Ulûm ve fünûnun en parlağı olan belagat ve cezalet, bütün envaiyle ahirzamanda en merğub bir suret alacaktır. Hatta insanlar, kendi fikirlerini birbirlerine kabul ettirmek ve hükümlerini birbirine icra ettirmek için en keskin silahını; cezalet-i beyandan ve en mukavet-suz kuvvetini, belagat-i edadan alacaktır" (Sözler, 20. Söz). Burada yine medyanın önemi vurgulanmakta ve olumlu kullanımı teşvik edilmektedir.
Medyanın Nasıl Çalıştığını Anlamaya Çalışmak:
Şimdi bu küreselleşme iklimi içinde medyanın önemini bildiğimize göre, medyanın çalışma yöntemlerini öğrenmeye ve anlamaya çalışmaya başlayabiliriz. Önce olumlu ve olumsuz yönlerini bulacağız; sonra da olumlu yönleriyle birlikte çalışıp, olumsuz yönlerinden uzak duracağız. Üstelik mevcut genel medya sistemine daha olumlu bir alternatif bulmaya ihtiyacımız bulunmaktadır.
Daha önce bu çağın medyasının olumlu yönlerinden bir çoğundan söz ettik. Şimdi diğer daha olumsuz yönlerine odaklanalım.
Birincisi; Medya Yüksek Oranda Küreselleşmiştir
Medyada bir gazeteci olarak kazandığım altı yıllık deneyim, beni bütün dünya medyasının, ne kadar birbirlerinden farklı görünürlerse görünsünler, aslında bir avuç küreselleşmiş medya devi tarafından kontrol edildiği kanaatine götürdü.
Her geçen günde bu medya devleri dünyanın her yerinde haberler bulmak için küresel kaynaklarını kullanırlar ve sonra bunları daha küçük medya örgütlerine verirler.
Süreç içinde şartları onlar dikte ederler ve gündemi onlar belirlerler; küçük medya organları ise sıklıkla yalnızca 'kopyalar ve yapıştırırlar'. Bazı hallerde küçük örgütlerin kendileri de bu küresel medya devletine aittirler. Bir başka deyişle yazar özgürlüğü sınırlı ve görecelidir.
Medyanın Ana Amacı Satışlar ve Ratinglerdir
Sansasyonalizm medya tarafından sıklıkla kullanılan bir başka tescilli markadır. Günümüz medyasında habbeyi kubbe yapmak yaygın bir uygulamadır.
Bütün bunların tek amacı satmak ve rating yapmaktır.
Bu amaca hizmetettiği sürece; önyargı,tekyönlülükvesaptırmadahil hertürtaktikgeçerlidir.
Medya Olumsuz İdeoloji ve Felsefe Tarafından Yönlendirilmekte ve Motive Edilmektedir
Bu çağın medyası genel olarak bütün semavi dinlere aykırı olumsuz fikirler ve etiğin yayılmasından sorumludur. Bunlar kendileriyle temas eden kimselerin akılları ve ruhlarını etkilemektedir.
Medyanın bu olumsuz yönü nedeniyledir ki; Bediüzzaman bir dönemde üç yıl boyunca tek bir gazete dahi okumamış ve radyo dinlememiştir (14. Şua). Şiddetle karşı çıkılan medyanın bu yönüdür.
Bu hususu aydınlatmak için, bazılarınızın işitmiş olabileceği şu öyküyü dinleyin:
Bir zamanlar Halil isminde bir beyefendi radyoda bir programı dinler ve oradaki İslam karşıtı görüşleri duyduğu için çok üzülür. Sonra radyo istasyonuna giderek bir açıklama yapmalarını istemeye karar verir. Yolda Bediüzzaman'ın yakın talebelerinden Zübeyir Gündüzalp'ı görür. Olayın ayrıntılarını öğrenen Zübeyir Ağabey şunları söyler: "Kardeşim Halil, hem kokunun kapağını açıyorsun, hem de koktuğundan şikayet ediyorsun". Bu tavsiyeyi işittikten sonra, Halil gitme fikrinden vazgeçer.
Bu arada medyanın 'koku'sunun siz kapağı açmadan da size ulaştığı zamanlar vardır. Bazen medya aşırı derecede işgal edici ve bulaşıcı olabilir.
11 Eylül olayı bunun iyi bir örneğidir. Sıradan, barışçıl ve yasalara uyan bir Müslüman iken, birden gittiğiniz her yerde bir terör şüphelisi haline geldiniz. Sadece sıklıklı kendisini yargılama ve yargısız infaz yetkisiyle donatılmış gören medya yüzünden, bütün Müslümanlar bir kez daha herhangi bir somut kanıtın dahi bulunmadığı bir olay yüzünden yargılanmaktadır.
Hoşlanalım ya da hoşlanmayalım, medyanın Müslümanlara ilişkin olarak çizdiği bu olumsuz tablonun etkileri oldukça aşikardır; bunu sonucu olarak dünya kamuoyu Müslümanlar hakkında kötü bir izlenime sahip olmuştur: Başörtülü Müslüman hanımlar kötü muamele ve alay konusu yapılmış, Müslüman örgütlerin terörist bağlantıları araştırılmış, Müslümanwebsiteleri saldırıya uğramış vs.
Bu iki öykü bize genel olarak medyanın faaliyet gösterdiği olumsuz yöntemleri ve bunların kamu oyunu nasıl etkilediği ve yönlendirdiğini göstermektedir.
Daha da önemlisi, güçlü medya makenizmalarının, Kur'an ve imana muhalif güçlerin şahs-ı manevisinin kendi fikirlerini şimdiki neslin akılları ve ruhlarına enjekte etmeyi başardıklarını anlamak zorundayız.
Nursi'nin belirttiği gibi;
"Bunu da teessüf ve teellümle size beyan ediyorum ki: Ecnebîlerin bir kısmı, nasıl kıymettar malımızı ve vatanlarımızı bizden aldılar, onun bedeline çürük bir fiyat verdiler".
"Yüksek ahlâkımızı ve yüksek ahlâkımızdan çıkan ve hayat-ı içtimaiyeye temas eden seciyelerimizin bir kısmını da bizden aldılar, terakkilerine medar ettiler. Ve onun fiyatı olarak bize verdikleri, sefihane ahlâk-ı seyyieleridir, sefihane seciyeleridir". (Hutbe-i Şamiye, R.N. Külliyatı, CD,s.1970).
Bu nedenle Bediüzzaman bu sorunlara karşı tam Kur'ânî çözümler sunmamızın zamanının geldiğini vurgulamaktadır. Risale-i Nur'da açıkça gösterildiği üzere, insanlığa yönelik Kur'ânî çözümler müsbet imana, müsbet düşünmeye, müsbet harekete ve müsbet yaklaşımlara dayanmakkadır.
Bu nedenle bu çağın medyasının dehşetli şahs-ı manevîsine karşı, Kur'ân'ın hizmetindeki herkesi, acilen daha birleşik bir Nur medya gücü oluşturmaya çağırıyoruz. Bir başka deyişle burada, bu hayırlı Nur Sempozyumunu daha organize, Kur'ân etiğiyle yönlendirilen, müsbet, küresel Nur medya netwörkünü başlatmak üzere bir fırlatma platformu olarak kullanmamızı öneriyoruz.
Gelin Müsbet Olalım ve Gelin Küresel Olalım:
Bu küreselleşme iklimi içinde, gelin hepimiz müsbet düşünelim, müsbet plan yapalım ve müsbet hareket edelim. Ayrıca gelin küresel düşünelim, küresel plan yapalım ve küresel hareket edelim.
Örneğin; medya Müslümanları saldırgan, öfkeli ve cahil olarak tasvir etmektedir. Bu nedenle onların olumsuz bakışını güçlendirecek şekilde hareket etmemeliyiz: Kur'ânî erdemlerin- sabır, edep, saygı, ilim vs.- güzelliğini yansıtacak şekilde müsbet bir tarzda düşünelim, konuşalım ve davranalım.
Gelin Mevcut Küreselleşmenin Rehber Gücü Kur'ân Etiği Olsun:
Kısacası; burada Bediüzzaman'ın vizyonu içinde betimlendiği üzere, Kur'ân ve Kur'ân esasları daima sahnenin merkezinde yer almaktadır. Kur'ân ve Kur'ân hakikatleri insanlığın bütün davranışlarının rehber gücü olmalıdır. Bediüzzaman'a göre; özellikle çalkantılı değişimler ve küreselleşme karşılaştığında;
"bu asırdaki beşer","en ziyade kuvve-i mâneviyeye ve teselliye ve metanete ihtiyacını hissetmiş"tir (Hutbe-i Şâmiye).
Bediüzzaman ayrıca ilan etmektedir ki;
"İstikbal, yalnız ve yalnız İslâmiyetin olacak. Ve hâkim, hakaik-i Kur'âniye ve imaniye olacak" (Hutbe-i Şâmiye).
Yine Bediüzzaman'a göre; "İslâmiyetin hakaiki hem mânen, hem maddeten terakki etmeye kabil ve mükemmel bir istidadı var" (Hutbe-i Şâmiye). Bediüzzaman ayrıca insanoğlunun şimdi karşı karşıya olduğu küreselleşmenin rehber gücü olarak, Kur'ân esaslarının küreselleşmesi gerektiğini ima etmektedir.
Bu Sempozyumu Bir Dünya Nur Kongresine Çevirin
Bu yıl ki Dünya Futbol Şampiyonası üzerinde düşünürsek; eğer ne bu dünyaya ne de ahirete bir yararı olmayan önemsiz bir futbol oyunu milyarlarca insanın birleşme noktası haline gelebiliyorsa, o zaman ellerimizde bulundurduğumuz bu altın kitap ne olacak? Kur'ân hem bu dünyada mutluluğun hem de ahirette ebedî rahmetin anahtarını elinde bulundurmaktadır. Onun arkasında bir beton yapı gibi birleşmek için çok daha fazla nedene sahip değil miyiz?
Bunu aklımızda bulundurarak, herkese şunu önermek istiyoruz: gelin bu muhteşem sempozyumumuzu gerçek bir Dünya Nur Kongresine, Müslümanlar için gerçek bir küresel organizasyona dönüştürmek için hep birlikte çalışalım.
Bu pek gerçekçi olmayan ve imkansız bir teklif olarak görülebilir, ama lütfen bu teklifi samimiyetle ve ciddiyetle değerlendirin. Her şeyden önce bir Çin atasözünde denir ki:
"Bin kilometrelik seyahat bir adımla başlar".
Haydi bu sempozyumu o ilk adım yapalım! Allah bize yardımcı olsun!
Dünyadaki bir çok dev ticaret şirketi küçük bir dükkan yada küçük bir fabrikayla başlar ve sonra çok uluslu devler haline gelmek için mücadele eder.
Dünyanın her yerinde şimdiden milyonlarca mensubumuz bulunduğundan söz etmeye gerek yok. Daha da önemlisi, bizler Kur'ân esaslarını küreselleştirmek için mücadele etme yoluyla, yeryüzündeki en büyük onuru -Allah Rızasını- kazanmak gibi kudsi bir çabanın içindeyiz.
Böyle bir küresel vizyon ve küresel misyon ancak çok iyi örgütlenmiş, çok iyi birleşmiş, çok iyi finanse edilmiş kolektif bir çabayla gerçekleştirilebilir. Ve bu sempozyum bu platformu sağlamaktadır.
Bir başka Çin atasözü der ki:
"Üç sıradan insan bir bilge insan yapar."
Ayrıca Bediüzzaman da beliğ bir şekilde bunu ifade etmektedir:
"Üç elif ittihad etmezse, üç kıymeti var. Sırr-ı adediyet ile ittihad etse, yüz on bir kıymet alır." (İhlâs Risalesi).
Gelin burada bulunan herkes birleşelim, 111 milyon olmak için birleşelim! O zaman inşaallah İslam birliğinin şahs-ı manevîsinin kerametini gösterebiliriz.
Birleştiğimiz Zaman, Çok Büyük Şeyler Başarabiliriz.
Örneğin gelecek Dünya Nur Kongresinde sistematik olarak katılımcı üyeler arasında dünya çapında bir iletişim netwörkü kurulmasını tartışabilir ve bunu kurmak için çaba gösterebiliriz. Böylece bu sempozyumu resmî bir küresel örgütlenmeye dönüştürebiliriz.
Gelecek Dünya Nur Kongresinde, bir Dünya Nur Kongresi fonu kurmak için bütün muhtemel malî kaynakları bir araya toplamak için hep birlikte plan yapabiliriz. Böylece bu fondaki parayı yeni projeleri finanse etmek için kullanabiliriz. Örneği, bu parayı çeşitli ülkelerde daha fazla sayıda Nur radyo istasyonu kurmak için kullanabiliriz.
Şimdiye kadar bu Sempozyum akademik düzeyde çok başarılı oldu; peki avam düzeyinde, sokaktaki insan düzeyinde aynı başarıyı sağlayabildi mi? Gelecek Dünya Nur Kongresinde, yalnızca tartışmak için değil, aynı zamanda planlamak için, harekete geçmek için buluşabiliriz. Böylece mesajımızı avama da ulaştırabiliriz!
Gelecek Dünya Kongresi ayrıca bizim için aşamalı olarak bir küresel Nur ekonomisi, bütün İslam ülkeleri arasında bir tür ticaret birliği geliştirmemizin platformunu da sağlayabilir. Bu birlik içinde zamanla kendi tek para birimimizi, kendi ticaret örgütümüzü oluşturabiliriz. Bu yolla, Müslüman ülkeler arasında muazzam ticaret ve iş fırsatları doğabilir. Allah bize küresel vizyonumuzu gerçekleştirmeyi nasip etsin.
Türk ve Arab Kardeşlerimize Özel Bir Mesaj
Ey benim Türk ve Arab din kardeşlerim! Özellikle ey bu ülkenin Risale-i Nur talebeleri! Üstad Bediüzzaman'ın Hutbe-i Şâmiye''deki sözlerini taklid etmek istiyorum:
"Zannetmeyiniz ki, ben bu ders makamına size nasihat etmek için çıktım. Belki buraya çıktım, sizden olan hakkımızı dâvâ ediyoruz. Yani, küçük taifelerin menfaati ve saadet-i dünyeviyeleri ve uhreviyeleri, sizin gibi büyük ve muazzam taife olan Arap ve Türk gibi hâkim üstadlarla bağlıdır. Sizin tembelliğiniz ve füturunuzla, biz biçare küçük kardeşleriniz olan İslâm taifeleri zarar görüyoruz."
Ayrıca ilave etmek istiyorum ki;
"Sizler İslam âleminin merkezinde bulunuyorsunuz. Sizler bir zamanlar dünyanın liderleri idiniz ve şimdi bir kez İslam esaslarına geri dönmeye başlayıp, İslam ahlâkıyla ahlâklandığınızda, Kur'ân esaslarının bütün güzelliklerini hem bireysel olarak hem de ulus olarak gösterebileceksiniz. O zaman inşaallah bütün dünya aynı yolu izleyecek. Ben dua ediyorum ve hep birlikte dua edelim ki; o günler çabuk gelsin de Kur'ân'ın şanlı sancağını yeniden zirvelerde dalgalandırabilelim. Âmin!"
Falak HA