بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ 1


Bu acip asırda ehl-i îman, Risale-i Nur’a ve ehl-i fen ve mektep muallimleri Asâ-yı Mûsa’ya şiddetle muhtaç oldukları gibi; hâfızlar ve hocalar dahi Zülfikar’a şiddetle muhtaçtırlar.

Evet, mesela i’câz-ı Kur’âniye bahsindeki ekser âyetlerin medar-ı şüphe ve itiraz olmuş aynı yerlerde, i’câzın lem’aları ve Kur’ân’ın güzel nükteleri ispat edilmiş.

 

Umum Risale-i Nur Şâkirtleri nâmına
Said Nursî
2 وَاِنْ مِنْ شَىْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ1 بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ
اَلسَّلاَمُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللهِ وَبَرَكَاتُهُ اَبَدًا دَاۤئِمًا 3


Aziz sıddık kardeşlerim, Madem Risale-i Nur, makine ile taammüm etmeye başlamış ve madem felsefe ve hikmet-i cedideyi okuyan mektepliler ve muallimler çoklukla Risale-i Nur'a yapışıyorlar; elbette bir hakikat beyan etmek lâzım geliyor. Şöyle ki:

Risale-i Nur'un şiddetli tokat vurduğu ve hücum ettiği felsefe ise mutlak değildir. Belki muzır kısmınadır. Çünkü felsefenin hayat-ı içtimaiye-i beşeriyeye ve ahlâk ve kemâlât-ı insaniyeye ve san'atın terakkiyatına hizmet eden felsefe ve hikmet kısmı ise, Kur'ân ile barışıktır. Belki Kur'ân'ın hikmetine hâdimdir, muaraza edemez. Bu kısma Risale-i Nur ilişmiyor.

İkinci kısım felsefe, dalâlete ve ilhada ve tabiat bataklığına düşürmeye vesile olduğu gibi, sefahet ve lehviyat ile gaflet ve dalâleti netice verdiğinden ve sihir gibi harikalarıyla Kur'ân'ın mucizekâr hakikatleriyle muaraza ettiği için, Risale-i Nur ekser eczalarında mizanlarla vekuvvetli ve burhanmuvazenelerle, felsefenin yoldan çıkmış bu kısmına ilişiyor, tokatlıyor; müstakim, menfaattar felsefeye ilişmiyor. Onun için mektepliler Risale-i Nur'a itirazsız, çekinmeyerek giriyorlar ve girmelidirler.

Fakat gizli münafıklar, nasıl ki bir kısım hocaları bütün bütün mânâsız ve haksız bir tarzda ehl-i medresenin ve hocaların hakikî malı olan Risale-i Nur aleyhinde istimal ettikleri gibi, bazı felsefecilerin enaniyet-i ilmiyelerini tahrik edip, Nurlar aleyhinde istimal etmek ihtimâline binaen, bu hakikati Asâ-yı Mûsâ ve Zülfikar mecmualarının başında yazılsa münasip olur.

Said Nursî
بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ 1

İmam-ı Ali Radıyallahu Anh, Celcelutiye’sinde pek kuvvetli ve sarahate yakın bir tarzda Risale-i Nur’dan ve ehemmiyetli risalelerinden aynı numara ile haber verdiğini, Yirmi sekizinci Lem’a ile Sekizinci Şuâ tam ispat etmişler.

İmam-ı Ali Radıyallahü Anh, Risale-i Nur’un en son risalesini Celcelutiye’de وَاسْمِ عَصَا مُوسَى بِهِ الظُّلْمَةُ انْجَلَتْ fıkrasıyla haber veriyor. Biz bir iki sene evvel Âyetü’l-Kübrâ’yı en son zannetmiştik. Halbuki şimdi altmış dörtte telifçe Risale-i Nur’un tamam olması ve bu cümle-i Aleviyenin meâlini, yani, karanlığı dağıtacak, asâ-yı Mûsâ (Aleyhisselâm) gibi ışık verecek, sihirleri ibtal edecek” bir risaleden haber vermesi; ve bu mecmuanın “Meyve” kısmı bir müdafaa hükmüne geçip başımıza çöken dehşetli, zulümlü zulmetleri dağıttığı gibi, “Hüccetler” kısmı da, Nurlara karşı cephe alan felsefe karanlıklarını izale edip Ankara ehl-i vukufunu teslime ve tahsine mecbur etmesi; ve istikbalde zulmetleri dağıtacak çok emâreler bulunması; ve asâ-yı Mûsâ (Aleyhisselâmın) bir taşta on iki çeşme akıtmasına ve on bir mu’cizeye medar olmasına mukabil ve müşabih bu son mecmua dahi, “Meyve”, on bir mesele-i nurâniyesi ve “Hüccetullahi’l-Bâliğa” kısmı on bir hüccet-i katıası bulunması cihetinde bize kanaat verdi ki, İmam-ı Ali Radıyallahu Anh, o fıkra ile doğrudan doğruya bu Asâ-yı Mûsâ ismindeki mecmuaya bakar ve ondan tahsinkârane haber verir.

Said Nursî
Asâ-yı Mûsâ’dan Birinci Kısım
Denizli Hapsinin Bir Meyvesi

Zındıka ve küfr-ü mutlaka karşı Risale-i Nur’un bir müdafaanâmesidir. Ve bu hapsimizde hakikî müdafaanamemiz dahi budur. Çünkü yalnız buna çalışıyoruz. Bu risale, Denizli Hapishanesinin bir meyvesi ve bir hatırası ve iki Cuma gününün mahsulüdür.

Said Nursî
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
فَلَبِثَ فِى السِّجْنِ بِضْعَ سِنِينَ 4

ayetinin ihbarı ve sırrıyla, Yusuf Aleyhisselâm mahpusların pîridir; ve hapishane bir nevi medrese-i Yusufiye olur. Madem Risale-i Nur şakirtleri iki defadır çoklukla bu medreseye giriyorlar; elbette Risale-i Nur’un hapse temas ve ispat ettiği bir kısım meselelerinin kısacık hülâsalarını, bu terbiye için açılan dershanede okumak ve okutmakla tam terbiye almak lâzım geliyor. İşte o hülâsalardan, beş altı tanesini beyan ediyoruz:

Asâ-yı Mûsâ’dan İkinci Kısım
Hüccetullahi’l-Bâliğa Risalesi / On Bir Hüccet-i İmâniyedir
Bu risaleyi Ankara ehl-i vukufu çok takdir ettikleri gibi; bu defa da beraatimize ehemmiyetli bir sebep ve kürf-ü mutlakı kıran en keskin ve yüksek ve kuvvetli bir hüccet-i kàtıa ve bürhan-ı bâhirdir.
Said Nursî

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : Her türlü noksandan uzak olan Allah’ın adıyla.
2 : “Hiçbir şey yoktur ki Allah’ı hamd ile tesbih etmesin.” İsrâ Sûresi, 17:44.
3 : Allah’ın selâmı, rahmeti ve bereketi daima ebede kadar üzerinize olsun.
4 : “Yusuf (a.s.) daha yıllarca zindanda kaldı.” Yûsuf Sûresi, 12:42.
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

acip : acaip, şaşırtıcı
ehl-i fen ve mektep : fen ilimleriyle, öğrenim ve öğretim işleriyle meşgul olan
ehl-i îman : Allah’a inananlar, mü’minler
ekser : çoğunluk
i’câz : mu’cize oluş, bir benzerini yapmakta başkalarını aciz bırakma
i’câz-ı Kur’âniye : Kur’ân’ın mu’cize oluşu
lem’a : parıltı
medar-ı şüphe ve itiraz : şüphe ve itirazlara sebep olan
muallim : öğretmen
nükte : ince ve derin anlamlı söz
şâkirt : talebe, öğrenci
umum : bütün
Zülfikar : Bediüzzaman’ın Kur’ân ve Peygamber Efendimizin mu’cizeleri ile ilgili olan bir eseri
aziz : izzetli
beyan etmek : açıklamak, anlatmak
binaen : dayanarak
burhan : güçlü ve sarsılmaz delil
dalâlet : yoldan sapkınlık, inançsızlık
ecza : kısımlar, bölümler
ehl-i medrese : medresede ilim tahsil edenler
ekser : çoğunluk
enâniyet-i ilmiye : ilimden, ilim sahibi olmaktan gelen benlik ve enaniyet
gaflet : Allah’ın emir ve yasaklarına duyarsız davranma hâli
hâdim : hizmetçi
hakikî : asıl, gerçek
hayat-ı içtimaiye-i beşeriye : insanın sosyal hayatı
hikmet : eşyanın hallerinden, iç ve dış özelliklerinden bahseden ilim; fayda, gaye
hikmet-i cedide : yeni felsefe
ilhad : dinsizlik, inkâr
istimal etmek : kullanmak
kemâlât-ı insaniye : insana ait mükemmellikler
lehviyat : haram eğlenceler, oyunlar
mecmua : kitap
menfaattar : faydalı, yararlı
mizan : ölçü, denge
mu’cizekâr : mu’cizeli
muallim : öğretmen
muaraza etmek : karşı koymak
mutlak : kayıtsız, sınırsız
muvazene : dengeye getirmek
muzır : zararlı
münafık : iki yüzlü, inanmadığı halde inanmış görünen
müstakim : dosdoğru olan
sefahet : yasak zevk ve eğlencelere düşkünlük; beyinsizce davranış
sıddık : çok doğru, çok bağlı
taammüm etme : yayılma, genelleşme
tahrik etmek : harekete geçirmek
terakkiyat : ilerlemeler, yükselmeler
Zülfikar : Bediüzzaman’ın Kur’ân ve Peygamber Efendimizin mu’cizeleri ile ilgili olan bir eseri
Aleyhisselâm : Allah’ın selâmı onun üzerine olsun (peygamberler hakkında söylenir)
asâ-yı Mûsâ : Hz. Musa’nın mu’cizeli asâsı, bastonu
Âyetü’l-Kübrâ : Risale-i Nur Külliyatında yer alan Yedinci Şua
cihet : yön
cümle-i Aleviye : Hz. Ali’nin (r.a.) cümlesi
dehşetli : korkunç, ürkütücü
ehemmiyetli : değerli, önemli
ehl-i vukuf : bilirkişi heyeti
emâre : belirti, işaret
evvel : önce
fıkra : ifade, cümle
hüccet-i katıa : kesin delil
Hüccetler : Asâ-yı Mûsâ’nın ikinci bölümünde yer alan imânî meselelere dair on bir güçlü delil
Hüccetullahi’l-Bâliğa : Âyetü’l-Kübrâ, Tabiat ve Haşir Risalelerinin bazı bölümleri gibi Risale-i Nur’dan derlenen imanî meseleleri kesin delillerle ispat eden on bir hüccetten oluşan Asâ-yı Mûsâ’nın ikinci kısmı
izale etmek : gidermek, ortadan kaldırmak
meâl : anlam
mecmua : kitap
medar olmak : kaynak olmak
mesele-i nurâniye : nurlu, parlak mesele
Meyve : Risale-i Nur’da yer alan On Birinci Şua olan Meyve Risalesi
mu’cize : Allah’ın izniyle peygamberler tarafından ortaya konulup bir benzerini yapmakta başkalarını aciz ve hayrette bırakan olağanüstü hal ve hareketler
mukabil : karşılık
müşabih : benzer
Radıyallahü Anh : Allah ondan razı olsun
sarahat : açıklık
Aleyhisselâm : Allah’ın selâmı onun üzerine olsun
beyan etmek : açıklamak
hakikî : gerçek, doğru
hülâsa : öz, özet, esas
ihbar : haber verme
küfr-ü mutlak : kesin ve tam bir inkâr
mahpus : hapsedilmiş
mahsul : ürün
medrese-i Yusufiye : Hz. Yusuf’un (a.s.) hapiste kalmasına benzetilerek, iman ve Kur’ân hizmetinden dolayı tutuklananların hapsedildiği yer mânâsında kullanılan hapishaneye verilen ad
müdafaanâme : savunma metni
nevi : tür
pîr : önder
şakirt : öğrenci, talebe
şua : ışık kaynağından çıkan ışık telleri; ışın
zındıka : dinsizlik, inançsızlık
tahsin : güzel bulma
tahsinkârane : iyilik ve güzelliğini överek
telifçe : yazılma olarak
zulmet : karanlık
Yükleniyor...