Üç cesetli bir ruhun bir fıkrasıdır.
Yani: Hâfız Ali, Sabri, Sarıbıçak Ali.

Otuz Birinci Mektubun On Yedinci Lem’asının On Yedinci Notasının yedi meselesinden ikinci meselesi iken Yirminci Lem’a olan İhlâs Risalesini aldım. Kuleönü’nde kardeşim Ali Efendiyle, Yirmi Birinci Lem’a namıyla projektör-misal, geceleri gündüze çeviren, pek mübarek ve çok kıymettar ve gayet müessir bir risaleyle, Yirmi İkinci Lem’a olan On Yedinci Notanın Üçüncü Meselesi iken, Lemeata karışmakla, sosyalizm ve bolşevizm oyunlarıyla âlem-i insaniyetin fıtrat-ı hayat-ı hakikiyesini unutturmak, ebedî zulümatı, müsâvat-ı esasiye namıyla, kendi şahıslarını istisna ederek, millet-i İslâmiyeyi esassızlığa attıkları gazlı bombalarıyla bir nevi geceyi getirdikleri gibi, güya istila ettiği mânevî toprakta kuvve-i inbatiyeye medar olacak bir hayat dahi bırakmayarak ihrak ettikleri bir anda, şu Lem’a o âlemi tenvirle güneşi gösterip, âb-ı hayatıyla uyanık zemin üzerini yeşerttiğini gösteriyor.

Muhterem efendimiz; Bir hafta mukaddem, maddeten küçük ve mânen büyük bir nâme-i mergubelerinizi, Bekir Bey vasıtasıyla bir ordu kuvvetinde aldım. Cenâb-ı Erhamürrâhimîne hesapsız hamd ve şükür olsun ki, bizim gibi âciz, zaif, fakir, kusurlu kullarını, hiçbir zaman maddî ve manevî takviye-i rahmetinden baîd tutmuyor. Esen rüzgârlar muvakkaten kapı ve pencerelerden girseler de, o hanenin sahibi derhal kapatıyor ve ayıktırdığını gösteriyor. Gerçi çok okuyamıyorsak da, yazıyı aynı vaziyette yazıyor. 1 اَلْحَمْدُ ِللّٰهِ هٰذَا مِنْ فَضْلِ رَبِّى

Muhterem efendim; “Şu yazılan risaleleri nasıl buldunuz?” buyuruyorsunuz? Ya Hazret-i Üstad, ne diyelim? Bizim mânevî yara ve hastalıklarımızı teşhis buyurup, öldürmemek için her nevi muâleceleri ile memzuc, hem mugaddî, hem müessir tiryaklarını Cenâb-ı Hakkın ihsanıyla gönderiyorsunuz. İhlâs hakkında evvelce ve bilhassa sonra ihsan edilen risaleleri okudukça, vücudumun ağrıdığını ve her zerresinin titrediğini, müteaddit diyarlardan tevellüd eden kurtlar oynamaya başlayınca, en ahmak ve eblehçe hareketlerimi gösterdiler.

Şu Sözler bittecrübe yazılmasıyla, umum kardeşlerimiz ikaz ediliyor. Ve her ferde kudsiyetiyle, güya o ferde hitap eder gibi bir ulviyetle mâ-i zemzem içiriyor. İhlâsı tam, vicdanı temiz, ruhu teslim, cismi lâtif, nesebi tâhir kardeşlerimiz, bu ikazla Cenâb-ı Erhamürrâhimîne niyaz edip, “Yâ Rab, cümle ihvanımızı yaramaz şeylerden halâs et ve ihlâs-ı tâmme ihsan et” dualarında, sâlifü’l-arz haslet-i hamse-i âliye ve ehliyeden olmayan ve kesafetli ruhuyla müteaddit nuru karıştıran ve zahir haliyle sebeb-i risale olup, umumun dua ve himmetlerini her an arzulayan, bu uğurda Risale-i Nur’a serfürû ve serfedâ edenleri, Cenâb-ı Erhamürrâhimîn, Habib-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, Kur’ân-ı Hakîm ve Hizbü’l-Kur’ân hürmetine mağfiret buyurup, niyet edip talep ettikleri hizmetinde muvaffak buyursun. Âmin.

Şu mübarek risaleler, hararetli bir adamın suyu gördüğünde, ufak bir kapta ise kazanına koymak, büyük göl ve deniz ise, içine girmek istediği gibi, şu zamanın nursuz yakıcı şiddet-i hararetine karşı ihlâs denizini göstermekle harareti kesmek, hem her nevi cevahir ve elmas içinde bulunduğunu beyan etmekle o denize dâvet ediyor. Nefsin talibi olduğunu riyâ ve hubb-u câh gibi her cihette zararlı yılanlar gibi zehirleyen, ibadet perdesi altında dünyayı tahsil etmek isteyip, kabir kapısında hatâsını bildiği ve teveccüh-ü nâsa muhabbetten, firavun gibi gark olurken dönmek isteyip, kimseye müyesser olmadığını ve daha teferruatıyla o âlemleri bu Lem’alar öyle tenvir ediyorlar ki, eğer murad-ı İlâhî olsa, bu zamanın şöhretperest zındıkları da görselerdi, ellerindeki vücutlarına zemherir getiren buzları atıp, ihlâsla iman edip, Kur’ân’ın elmas cevahirlerini alırlardı.

Muhterem efendim; Keramet-i Aleviye risalesi çok cihetlerle keramet olduğu gibi, Risale-i Nur şakirtlerini intibaha ve teşvike, sa’y ve gayrete, cesaret ve şecaate sevkle, hareket ettikleri yolda yalnız olmadıklarını ve karşılarında düşmanın, yalnız onların düşmanı olmayıp, belki mâzide duran ve bize pek yakından bakan ervâh-ı âliyenin de düşmanı olup, o âli ruhlar önümüzde pişdar, etrafımızda zırh gibi ve muhafız ve muavin olduklarını göstermekle, zaiflere kuvvet, havf edenlere cesaret ve şecaat, kavîlere refik oluyor ve her zaman bu risaleye herkesin ihtiyacını gösteriyor. Bu zamanın kisve-i ilmiye ve mümessil-i din ve rehber-i millet perdeleriyle ilmi eneye, dini dünyaya ve kendileri meyhaneye düşen ulemâû’s-sû’u haber vermekle, ehl-i iman ve irfanı insafa, ittifaka, ittihada dâvet ediyor.

Cümlemiz, hâk-i pâ-yı ekremîlerine yüzler sürerek, mübarek dest-i dâmen-i kerîmânelerini öperiz efendim.
2 اَلْبَاقِى هُوَ الْبَاقِى
İslâm karyesinden Ali
Kuleönünden Ali

• • •

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : Allah’a hamd olsun. Bu Rabbimin ihsânıdır.
2 : Bâkî olan sadece Odur.
Önceki Risale: ( 221 ) / Sonraki Risale: ( 223 )
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âb-ı hayat : hayat suyu
âciz : güçsüz
âlem : dünya, evren
âlem-i insaniyet : insanlık dünyası
baîd : uzak
Cenâb-ı Erhamürrâhimîn : merhametlilerin en merhametlisi ve sonsuz şeref ve azamet sahibi olan yüce Allah
ebedî : sonsuz
esassız : temelsiz
fakir : muhtaç, ihtiyaç sahibi
fıkra : kısa yazı
fıtrat-ı hayat-ı hakiki : hakiki hayatın mahiyeti
gayet : çok
hamd : şükür ve minnet duyma
hane : ev
ihrak etme : yakma
istila etme : ele geçirme
kıymettar : kıymetli, değerli
kuvve-i inbatiye : bitkilerin çıkarılıp yetişme kabiliyeti
Lemeât : Sözler kitabının sonlarında yer alan bölüm
maddeten : madde itibarıyla, maddî olarak
mânen : mânevî olarak
medar : kaynak, neden
millet-i İslâmiye : İslâm milleti
muhterem : hürmete lâyık, saygıdeğer
mukaddem : evvel, önce
muvakkaten : geçici olarak
mübarek : bereketli, değerli
müessir : etkili, tesir eden
müsâvat-ı esasiye : temel eşitlik, mutlak eşitlik
nâme-i mergube : rağbet edilen, beğenilen mektup
namıyla : adıyla
nevi : çeşit, tür
projektör-misal : projektör gibi, lamba gibi
şükür : nimetlere karşı memnunluk gösterme, Allah’a teşekkür etme
takviye-i rahmet : rahmet takviyesi, rahmetle kuvvetlendirme
tenvir : aydınlatma
zemin : yer
zulümat : karanlık
ahmak : akılsız
âmin : “Allah’ım kabul eyle”
beyan etmek : açıklamak, izah etmek
bittecrübe : tecrübe edilmiş
Cenâb-ı Erhamürrâhimîn : merhametlilerin en merhametlisi ve sonsuz şeref ve azamet sahibi olan yüce Allah
Cenâb-ı Hak : Hakkın tâ kendisi olan sonsuz şeref ve yücelik sahibi Allah
cevahir : cevherler
cümle : bütün, hepsi
diyar : yer, memleket
ebleh : ahmak, akılsız
evvelce : daha önce
ferd : kişi, şahıs
güya : sanki
Habib-i Ekrem : Allah’ın en sevdiği kul olan Hz. Muhammed (a.s.m.)
halâs etme : kurtarma
hararet : sıcaklık, susuzluk
haslet-i hamse-i âliye ve ehliye : beş yüksek ve bilinen özellik
himmet : ciddî gayret; yardım
hitap etme : konuşma
Hizbü’l-Kur’ân : Kur’ân hizmetkârı, taraftarları
ihlâs : ibadet ve davranışlarda sadece Allah rızasını gözetme; samimiyet, içtenlik
ihlâs-ı tâmme : tam bir ihlâs, samimiyet; ibadet ve davranışlarda sadece Allah’ın rızasını gözetme
ihsan etme : bağışlama, ikram etme
ihsan : bağış, ikram, lütuf
ihvan : kardeşler
ikaz : uyarı
kesafetli : bulanık, katı
kudsiyet : kusur ve noksandan uzak oluş, kutsallık
Kur’ân-ı Hakîm : her âyet ve sûresinde sayısız hikmet ve faydalar bulunan Kur’ân
lâtif : ince, güzel, hoş
mağfiret buyurma : bağışlama
mâ-i zemzem : zemzem suyu
memzuc : birbirine karışmış
muâlece : ilâç verme, tedavi etme
mugaddî : gıdalı, besleyici
muhterem : hürmete lâyık, saygıdeğer
muvaffak buyurma : başarılı kılma
mübarek : bereketli, değerli
müessir : etkili, tesir eden
müteaddit : bir çok, çeşitli
nesep : soy
nevi : çeşit, tür
niyaz etme : isteme, dua etme
risale : küçük çaplı kitap; Risale-i Nur’un her bir bölümü
sâlifü’l-arz : önce arz edilen, anlatılan
sebeb-i risale : risalelerin yazılmasına vesile olan
serfedâ eden : başını, canını feda eden
serfürû eden : baş eğen, itaat eden
şiddet-i hararet : sıcaklığın şiddeti
tâhir : temiz, pak
talep etme : isteme
teşhis buyurma : belirtme, ayırma
tevellüd eden : doğan
tiryak : derman, ilaç
ulviyet : yücelik
umum : herkes, genel
ya Hazret-i Üstad : ey Üstad Hazretleri
yâ Rab : ey Rabbim; ey herbir varlığa muhtaç olduğu şeyleri veren, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah’ım
zahir : görünen
âli : yüksek
cevahir : cevherler
cihet : şekil, yön
dâvet : çağırma
dest-i dâmen-i kerîmâne : değerli, yüksek el ve etek
ehl-i iman ve irfan : Allah’a ve Allah’tan gelen herşeye inanan kimseler ve ilim sahipleri
ene : ben, benlik
ervâh-ı âliye : yüksek ve temiz ruhlar
firavun : eski Mısır krallarının lâkabı
gark : boğulma
hâk-i pâ-yi ekremî : şerefli, mübarek ayağın tozu
havf eden : korkan
hubb-u câh : makam mevkî sevgisi
ihlâs : ibadet ve davranışlarda sadece Allah rızasını gözetme; samimiyet, içtenlik
insaf : hakkı kabule dayalı ılımlı davranış
intibah : uyanış
ittifak : birleşme, birlik
ittihad : birleşme, birlik
karye : köy
kavî : güçlü, kuvvetli
keramet : Allah’ın bir ikramı olarak, Onun sevgili kullarında görünen olağanüstü hâl ve fiiller
Keramet-i Aleviye risalesi : Hz. Ali’nin (r.a.) Risale-i Nur hakkındaki kerametinin anlatıldığı risale; Sekizinci Şua
kisve-i ilmiye : ilmî kıyafet
mâzi : geçmiş zaman
muavin : yardımcı
muhabbet : sevgi
muhafız : koruma, bekçi
muhterem : hürmete lâyık, saygıdeğer
murad-ı İlâhî : Allah’ın muradı, dileği
mümessil-i din : dini temsil eden
müyesser : nasip
nefis : insanda maddî zevk ve lezzetlerin kaynağı olan ve kötülüğe yönelten duygu
pişdar : öncü
refik : arkadaş
rehber-i millet : milletin rehberi, öncüsü
risale : küçük çaplı kitap; Risale-i Nur’dan her bir bölüm
riyâ : gösteriş, iki yüzlülük
sa’y : çalışma, emek
şakirt : öğrenci, talebe
şecaat : yiğitlik, cesurluk
şöhretperest : şöhret düşkünü
tahsil etmek : kazanmak, elde etmek
teferruat : ayrıntılar
tenvir etme : nurlandırma, aydınlatma
teşvik : şevklendirme, cesaretlendirme
teveccüh-ü nâs : insanların ilgisi
ulemâû’s-sû : kötü âlimler; menfaat için hakikati örten âlimler
zemherir : şiddetli ve yakıcı soğuk
zındık : dinsiz
Yükleniyor...