DOKUZUNCU CİNAYET: Mart’ın otuz birinci gününde dehşetli hareketi, iki-üç dakika uzaktan temaşa ettim. Müteaddit metalibi işittim. Fakat yedi renk sür’atle çevrilirse yalnız beyaz göründüğü gibi, o ayrı ayrı matlaplardaki fesadâtı binden bire indiren ve avamı anarşilikten kurtaran ve efrad elinde kalan umum siyaseti mu’cize gibi muhafaza eden lâfz-ı şeriat yalnız göründü. Anladım iş fena, itaat muhtel, nasihat tesirsizdir. Yoksa, her vakit gibi yine o ateşin söndürülmesine teşebbüs edecektim. Fakat avam çok; bizim hemşehriler gafil ve safdil; ben de bir şöhret-i kâzibe ile görünüyorum. Üç dakikadan sonra çekildim. Bakırköyüne gittim. Ta beni tanıyanlar karışmasınlar. Rastgelenlere de karışmamak tavsiye ettim. Eğer zerre miktar dahlim olsaydı, zaten elbisem beni ilân ediyor, istemediğim bir şöhret de beni herkese gösteriyordu. Bu işte pek büyük görünecektim. Belki, Ayastefanos’a kadar tek başıma olsun, Hareket Ordusuna karşı mukabele ederek ispat-ı vücut edecektim. Merdane ölecektim. O vakit dahlim bedîhî olurdu, tahkike lüzum kalmazdı.

İkinci günde bir ukde-i hayatımız olan itaat-i askeriyeden sual ettim: Dediler ki: “Askerlerin zabitleri asker kıyafetine girmiş. İtaat çok bozulmamış.” Tekrar sual ettim: Kaç zabit vurulmuş? Beni aldattılar, dediler: “Yalnız dört tane. Onlar da müstebit imişler. Hem şeriatın âdap ve hududu icra olunacak”

Bir de gazetelere baktım; onlar da o kıyamı meşru gibi tasvir ediyorlardı. Ben de bir cihette sevindim. Zira, en mukaddes maksadım, şeriatın ahkâmını tamamen icra ve tatbiktir. Fakat itaat-i askeriyeye halel geldiğinden, nihayet derecede meyus ve müteessir oldum. Ve umum gazetelerle askere hitaben neşrettim ki: Ey askerler! Zabitleriniz bir günah ile nefislerine zulmediyorlarsa, siz o itaatsizlikle otuz milyon Osmanlı ve üç yüz milyon nüfus-u İslâmiyenin haklarına bir nev’i zulmediyorsunuz.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âdap : edepler; birşeyin kendine has kuralları, usul ve yöntemleri
âdi : basit, sıradan
ahkâm : hükümler, esaslar
anarşilik : kargaşa işi, otorite tanımama eylemi
avâm : halk tabakası
Ayastefanos : İstanbul, Yeşilköy’ün eski adı
bedîhî : apaçık, aşikâr
dahli olma : girme, karışma, müdahale etme, rol oynama
dehşetli : korkunç, ürkütücü
efrad : fertler
fena : kötü, çirkin
fesadât : bozukluklar, karışıklıklar
gafil : olayların iç yüzünden habersiz, duyarsız
halel : zarar
hitaben : hitap ederek, seslenerek
hudud : yasaklar, men edilenler; İslâm Hukukunda Kur’ân ve Sünnet ışığında işlenen suçlar için belirlenen ve uygulanması zorunlu olan cezalar
icra : yerine getirme, uygulama
ispat-ı vücut : kendi varlığını ispatlama
itaat muhtel : emir çiğnenmiş, ihlâl edilmiş, emre uyulmamış
itaat : emre uyma, bağlılık
itaat-i askeriye : askerin emre uyması
kıyam : ayaklanma
lâfz-ı şeriat : şeriat sözü, ifadesi
matlap : istek
merdane : mert bir şekilde
meşru : yasal, kanunî; dine uygun
metalib : istekler, arzular
meyus : ümitsiz
mu’cize : olağanüstü, harika
muhafaza : koruma
mukabele : karşılık verme
mukaddes : yüce, kutsal
müstebit : baskıcı, diktatör
müteaddit : birçok, çeşitli
müteessir olma : üzülme
nefis : kişinin kendisi
neşretme : yayımlama, dağıtma
nüfus-u İslâmiye : Müslümanların nefisleri, kendileri
safdil : saf kalpli, kolay aldanan
şeriat : Allah tarafından bildirilen hükümlerin hepsi, İslâmiyet
şöhret-i kâzibe : yalancı şöhret
tahkik : araştırma
tasvir : anlatma, bildirme
temaşa : seyretme
teşebbüs : başvurma, girişme
ukde-i hayat : can damarı
ulemâ : âlimler
zabit : rütbeli asker, subay
zerre miktar : çok az miktar
Yükleniyor...