Evet, şimdi olmasa da, otuz-kırk sene sonra fen ve hakiki mârifet ve medeniyetin mehasini, bu üç kuvveti tam teçhiz edip, cihazatını verip, o sekiz mânileri mağlûp edip dağıtmak için taharrî-i hakikat meyelânını ve insafı ve muhabbet-i insaniyeti, o sekiz düşman taifesinin sekiz cephesine göndermiş. Şimdi onları kaçırmaya başlamış. İnşaallah, yarım asır sonra onları darma dağın edecek.

Evet, meşhurdur ki: “En kat’î fazilet odur ki, düşmanları dahi o faziletin tasdikine şehadet etsin.” İşte yüzer misâllerinden iki misâl:

Birincisi: On dokuzuncu asrın ve Amerika kıt’asının en meşhur feylesofu Mister Carlyle, en yüksek sadasıyla, çekinmeyerek, feylesoflara ve Hıristiyan âlimlerine neşriyatıyla bağırarak böyle diyor, eserlerinde şöyle yazmış: “İslâmiyet gayet parlak bir ateş gibi doğdu. Sair dinleri kuru ağacın dalları gibi yuttu. Hem bu yutmak İslâmiyetin hakkı imiş. Çünkü sair dinler—fakat Kur’ân’ın tasdikine mazhar olmayan kısmı—hiç hükmündedir.”

Hem Mister Carlyle yine diyor: “En evvel kulak verilecek sözlerin en lâyıkı Muhammed’in aleyhissalâtü vesselâm sözüdür. Çünkü, hakikî söz, onun sözleridir.”

Hem yine diyor ki: “Eğer hakikat-i İslâmiyette şüphe etsen, bedihiyat ve zaruriyat-ı kat’iyede iştibah edersin. Çünkü, en bedihî ve zarurî bir hakikat ise İslâmiyettir.”

İşte bu meşhur feylesof, İslâmiyet hakkında bu şehadetini, eserinde müteferrik yerde yazmış.

İkinci misâl: Avrupa’nın asr-ı âhirde en meşhur bir feylesofu Prens Bismarck diyor ki: “Ben bütün kütüb-ü semâviyeyi tetkik ettim. Tahrif olmalarına binaen, beşerin saadeti için aradığım hakikî hikmeti bulamadım. Fakat Muhammed’in (aleyhissalâtü vesselâm) Kur’ân’ını umum kütüplerin fevkinde gördüm. Her kelimesinde bir hikmet buldum. Bunun gibi beşerin saadetine hizmet edecek bir eser yoktur. Böyle bir eser, beşerin sözü olamaz. Bunu Muhammed’in (aleyhissalâtü vesselâm) sözüdür diyenler, ilmin zaruriyatını inkâr etmiş olurlar. Yani, Kur’ân Allah kelâmı olduğu bedihidir.”
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

aleyhissalâtü vesselâm : Allah’ın salât ve selâmı onun üzerine olsun (bk. ṣ-l-v; s-l-m)
asr-ı âhir : son yüzyıl
bedihî : apaçık
bedihiyat : delil ve ispatı gerektirmeyecek ölçüde apaçık şeyler
beşer : insanlık
binaen : -dayanarak
âlem-i İslâm camii : büyük bir cami hükmünde olan İslâm âlemi (bk. a-l-m; s-l-m; c-m-a)
âlem-i İslâm : İslâm âlemi (bk. a-l-m; s-l-m)
aleyhissalâtü vesselâm : Allah’ın salât ve selâmı onun üzerine olsun (bk. ṣ-l-v; s-l-m)
bedihî : apaçık, aşikâr
beşer : insanlık
cihet : yön
dâhi : son derece zeki
dünyevî ve uhrevî saadet : dünya ve âhiret mutluluğu
fehmetme : anlama ve kavrama
fevkinde : üstünde
hakikî : asıl, gerçek (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
hâkim olma : hükmetme, hâkimiyeti altına alma (bk. ḥ-k-m)
hâkimiyet : hâkim olma, hükmü altına alma (bk. ḥ-k-m)
haşiye : dipnot; açıklayıcı not
hurafat : hurafeler; aslı esası olmayan yanlış inanışlar
hükmetme : hâkimiyet kurma (bk. ḥ-k-m)
içtima ve imtizaç etme : toplanma ve bir araya gelip karışma (bk. c-m-a)
ihvan : kardeşler
inkılâp etme : değişme, dönüşme
İsevî : Hıristiyan
istikbal kıt’aları : gelecek zamanın kıt’aları
istikbal : gelecek zaman
istinaden : dayanarak (bk. s-n-d)
işârât : işaretler, belirtiler
ittifak etme : birleşme, birlik oluşturma
kanaat : görüş, fikir
kelâm : ifade, söz (bk. k-l-m)
maddeten terakki : maddî ilerleme; ilim ve teknolojide gelişip ilerleme
maddî terakkî : maddî yönden elde edilen gelişme; ilim ve teknolojide gelişip ilerleme
mahsulât verme : ürün verme
mâneviyat : mânevî değerler
mu’cizat : mu’cizeler; Allah tarafından verilip, yalnız peygamberlerin gösterebilecekleri harika şeyler, işler (bk. a-c-z)
mu'cizat-ı enbiya : Peygamberlerin mu’cizeleri; Allah’ın izniyle peygamberler tarafından ortaya konulup bir benzerini yapmakta başkalarını âciz ve hayrette bırakan olağanüstü şeyler (bk. a-c-z)
muhakkikler : gerçekleri araştıran ve delilleriyle ortaya koyan ilim adamları (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
mukaddeme : bir konunun anlaşılması için yapılan hazırlık bölümü; giriş (bk. ḳ-d-m)
nazire : benzer
sevk etme : yönlendirme, götürme
şahs-ı mânevî : mânevî şahıs, tüzel kişilik (bk. a-l-m; s-l-m)
tâbi olma : katılma, bağlanma
tahrifat : değiştirme ve bozma işlemleri
terakki : ilerleme, yükselme
terakkiyat : ilerlemeler, gelişmeler, yükselmeler
umum : bütün, genel
üstadiyet : üstadlık; eğitici ve öğretici olma özelliği
zaruriyat : kesin hükümler
zikretme : anma, belirtme
cihazat : cihazlar, âletler
fazilet : meziyet, üstünlük (bk. f-ḍ-l)
fen : fizik ilimleri
hakikat : gerçek (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
hakikat-i İslâmiyet : İslâmî gerçek; İslâmiyetin üzerine kurulu olduğu gerçekler, esaslar (bk. ḥ-ḳ-ḳ; s-l-m)
hakikî : gerçek (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
Hıristiyan : Hıristiyanlık dinine mensup olan (bk. bilgiler – Hıristiyanlık)
hikmet : varlıkların özelliklerini sebep-sonuç ilişkisiyle ele alan ilim dalı; felsefe (bk. ḥ-k-m)
inşaallah : Allah dilerse, Allah’ın izniyle
iştibah etmek : şüphelenme, şüpheye düşme
kat'î : kesin
kıt'a : dünyanın kara parçalarından her biri
kütüb-ü semâviye : Allah’ın gönderdiği kutsal kitaplar; vahiy ile gelen Tevrat, Zebur, İncil ve Kur’ân-ı Kerim (bk. k-t-b; s-m-v)
mâni : engel
mârifet : bilgi; ilim ve eğitim sahasında ilerleme (bk. a-r-f)
mazhar olma : erişme, kavuşma (bk. ẓ-h-r)
mehasin : güzellikler (bk. ḥ-s-n)
meşhur : bilinen, tanınmış
meyelân : meyletme, birşeye eğilim gösterme
misâl : örnek (bk. m-s-l)
muhabbet-i insaniyet : insanlık sevgisi (bk. ḥ-b-b)
müteferrik : birbirinden farklı (bk. f-r-ḳ)
neşriyat : yayınlar
saadet : mutluluk
sada : ses, seslenme
sair : başka, diğer
şehadet : şahidlik, tanıklık (bk. ş-h-d)
taharrî-i hakikat : doğruyu, gerçeği araştırma (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
tahrif olma : değiştirilme, aslından uzaklaştırılma
taife : grup, topluluk
tasdik : onaylama, kabul etme (bk. ṣ-d-ḳ)
teçhiz etme : cihazlandırma, donatma
tetkik etmek : incelemek, araştırmak
zarurî : inkâr edilemeyen, zorunlu olan
zaruriyat-ı kat'iye : varlığı ve özellikleri inkâr edilemeyecek kadar kesin ve zorunlu olan unsurlar
Yükleniyor...