Birincisi: Bütün kemâlâtın üstadı ve üç yüz yetmiş milyon nefisleri birtek nefis hükmüne getirebilen ve hakikî bir medeniyetle ve müspet ve doğru fenlerle teçhiz edilmiş olan ve hiçbir kuvvet onu kıramayacak bir mahiyette bulunan hakikat-i İslâmiyettir.

İkinci kuvvet: Medeniyet ve san’atın hakikî üstadı ve vesilelerin ve mebâdilerin tekemmülüyle cihazlanmış olan şedid bir ihtiyaç ve belimizi kıran tam bir fakr, öyle bir kuvvettir ki, susmaz ve kırılmaz.

Üçüncü kuvvet: Yüksek şeylere müsabaka sûretinde beşere yüksek maksatları ders veren ve o yolda çalıştıran ve istibdâdâtı parça parça eden ve ulvî hisleri heyecana getiren ve gıpta ve hased ve kıskançlık ve rekabetle ve tam uyanmakla ve müsabaka şevkiyle ve teceddüd meyliyle ve temeddün meyelânıyla teçhiz edilen üçüncü kuvvet, yalnız hürriyet-i şer’iyedir. Yani, insaniyete lâyık en yüksek kemâlâta olan meyil ve arzu ile cihazlanmış olmak.

Dördüncü kuvvet: Şefkatle cihazlanmış şehamet-i imaniyedir. Yani tezellül etmemek, haksızlara, zâlimlere zillet göstermemek, mazlumları da zelil etmemek. Yani, hürriyet-i şer’iyenin esasları olan müstebitlere dalkavukluk etmemek ve bîçarelere tahakküm ve tekebbür etmemektir.

Beşinci kuvvet: İzzet-i İslâmiyedir ki, i’lâ-yı kelimetullahı ilân ediyor. Ve bu zamanda i’lâ-yı kelimetullah, maddeten terakkiye mütevakkıf; medeniyet-i hakikiyeye girmekle i’lâ-yı kelimetullah edilebilir. İzzet-i İslâmiyenin iman ile kat’î verdiği emri, elbette âlem-i İslâmın şahs-ı mânevîsi, o kat’î emri istikbalde tam yerine getireceğine şüphe edilmez.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

ab-ı hayat : hayat suyu (bk. ḥ-y-y)
Aleyhisselâm : Allah’ın selâmı onun üzerine olsun
asâ : baston, değnek
beşer : insanlık
bîçare : çaresiz
cihazlanma : donanma
dalkavukluk : kendisine çıkar ve yarar sağlayacak olan kimselere aşırı bağlılık
âlem-i İslâm : İslâm âlemi (bk. a-l-m; s-l-m)
beşer : insanlık
ehl-i iman ve İslâm : Allah’a inanan ve İslâma tâbi olanlar, mü’min ve Müslümanlar (bk. e-m-n; s-l-m)
esbab : sebepler (bk. s-b-b)
fazilet : değer, meziyet, üstünlük (bk. f-ḍ-l)
galebe etme : üstün gelme
hak : doğru gerçek (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
hakikî : asıl, gerçek (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
hakkaniyet : doğruluk, gerçekçilik (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
hasenat : sevaplar, iyilikler (bk. ḥ-s-n)
heves ve hevâ : dünyadaki lezzet ve zevkleri isteyen his ve arzular
hüda : hidayet, hakikat yolunu gösterme (bk. h-d-y)
ihtilâlci : toplum hayatında çalkantılar meydana getiren
iki harb-i umumî : Birinci ve İkinci Dünya Savaşları
i'lâ-yı kelimetullah : Allah’ın adını yüceltme, yayma; iman ve Kur’ân hakikatlerini yayma (bk. k-l-m)
inşaallah : Allah’ın izniyle
istikbal : gelecek zaman
izzet-i İslâmiye : İslâmın izzeti, şeref ve yüceliği (bk. a-z-z; s-l-m)
kat'î : kesin bir şekilde
komite : belli bir amaç için bir araya gelen ve faaliyet gösteren topluluk
kuvve-i mâneviye : mânevî güç, moral (bk. a-n-y)
maddeten terakkî : maddî açıdan gelişme, ilerleme ve üstün hâle gelme
mağlûp etme : yenme, üstün gelme
medar : dayanak noktası
medeniyet-i hakikiye : gerçek medeniyet (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
mehasin : güzellikler, iyi yönler (bk. ḥ-s-n)
meyus : ümitsiz
mütevakkıf : bağlı, bağlantılı
racih : bir başkasından üstün olan, tercih edilen
saadet : mutluluk
sefahet : yasak zevk ve eğlencelere düşkünlük; akılsızca davaranış
seyyiat : günahlar, kötülükler
sulh-u umumî : genel barış, dünya barışı (bk. ṣ-l-ḥ)
şahs-ı mânevî : mânevî şahsiyet, tüzel kişilik (bk. a-l-m; s-l-m)
taassup : aşırı derecede, körü körüne bağlılık
tahakküm : baskı ve zorbalık (bk. ḥ-k-m)
tecavüzat : tecavüzler, saldırılar (bk. c-v-z)
temin etme : sağlama (bk. e-m-n)
terakki : ilerleme, yükselme
terakkiyat : ilerlemeler, gelişmeler, kalkınmalar
tesis etme : kurma, yerleştirme
ye’s : ümitsizlik
zemin : yeryüzü, dünya
zîr ü zeber etme : alt üst etme, yıkma
enbiya : nebiler, peygamberler
esas : temel
fakr : fakirlik, ihtiyaç hali (bk. f-ḳ-r)
fenler : tecrübeye dayalı bilimler
garp : batı
hakikat-i İslâmiyet : İslâm hakikati, İslâmın üzerine kurulu olduğu temeller, gerçekler (bk. ḥ-ḳ-ḳ; s-l-m)
hakikî : asıl, gerçek (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
hased : kıskançlık, çekememezlik
hürriyet-i şer'iye : İslâmın sınırlarını belirlediği özgürlük (bk. ş-r-a)
istibdâdât : baskılar, diktatörlükler
kemâlât : mükemmellikler; üstün ve olgun özellikler, meziyetler (bk. k-m-l)
kıyasen : kıyaslayarak, karşılaştırarak
mahiyet : nitelik, özellik
mazlum : zulme uğramış (bk. ẓ-l-m)
mebâdi : başlangıçlar; temel prensipler
medâr olma : sebep ve kaynak olma
meyelân : meyil, eğilim gösterme
meyil : eğilim
mu’cize : Allah’ın izniyle peygamberler tarafından ortaya konulup bir benzerini yapmakta başkalarını âciz ve hayrette bırakan olağanüstü şey (bk. a-c-z)
müsabaka : yarışma, birbirini geçmeye çalışma
müspet : ispata dayalı
müstebit : diktatör
nefis : ferd, kişi (bk. n-f-s)
sair : başka, diğer
sefine : gemi
sûret : şekil, görüntü (bk. ṣ-v-r)
şark : doğu
şedid : şiddetli
şehamet-i imaniye : imandan gelen yiğitlik ve cesaret (bk. e-m-n)
tahakküm etme : baskı altında tutma (bk. ḥ-k-m)
teceddüd : yenilenme
teçhiz etme : donatma
tekebbür etme : büyüklenme, üstün görünmeye çalışma (bk. k-b-r)
tekemmül : mükemmelleşme, gelişme, olgunlaşma (bk. k-m-l)
temeddün : medenileşme, uygarlaşma
terakkiyat : ilerlemeler, kalkınmalar; ilim ve teknolojide gerçekleştirilen ilerleme ve gelişmeler
teşvik etme : şevklendirme, cesaretlendirme
tezellül : alçalma, kendisini küçük düşürme
ulvî : yüce (bk. a-l-v)
üstad : hoca, öğretmen
üstad-ı küll : bütün ilimlerin kaynağı ve öğreticisi; Kurân-ı Kerim (bk. k-l-l)
vücuda gelme : meydana gelme, gerçekleşme (bk. v-c-d)
zelil : aşağı, alçak
zillet : alçaklık, aşağılık
Yükleniyor...