Sual: Sen imzanı bazen “Bediüzzaman” yazıyorsun. Lâkap medhi imâ eder.

Cevap: Medih için değildir. Kusurlarımı, sened-i özrümü, mazeretimi bu unvan ile ibraz ediyorum. Zira bedi, garip demektir. Benim ahlâkım, sûretim gibi ve üslûb-u beyanım, elbisem gibi gariptir, muhaliftir. Görenekle revaçta olan muhakemat ve esalibi, benim üslûp ve muhakematımla mikyas ve mihenk itibar yapmamayı bu unvanın lisân-ı hâliyle rica ediyorum. Hem de muradım, “bedî,” acip demektir.

1

اِلَىَّ لَعُمْرِى قَصْدُ كُلِّ عَجِيبَةٍ

كَاَنِّى عَجِيبٌ فِى عُيُونِ الْعَجَائِبِ



masadak oldum. Bir misâli budur: Bir senedir İstanbul’a geldim, yüz senenin inkılâbatını gördüm.

2

وَالسَّلاَمُ عَلٰى مَنِ اتَّبَعَ الْهُدٰى



Cemî mü’minlerin lisânıyla insanların adedi kadar deriz: Yaşasın Şeriat-ı Ahmedî! (aleyhissalâtü vesselâm).
Bediüzzaman Said Nursî


Biraderim Başmuharrir Beye: Edipler edepli olmalıdırlar. Hem de edeb-i İslâmiye ile müteeddip olmalıdırlar. Matbuat nizamnamesini vicdanlarındaki hiss-i diyanet tanzim etsin. Zira bu inkılâb-ı şer’iye gösterdi ki, vicdanlarda hükümferma, nuru’n-nur olan hamiyet i İslâmiyedir. Hem de anlaşıldı ki, ittihad-ı İslâm umum askere ve umum ehl-i imana şâmildir. Hariç kimse yoktur.
Said Nursî

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : Ömrümün hakkı için, her bir acayip şey beni kastediyor, beni buluyor. Acayibin kendi gözünde bile ben acayip bir şey gibiyim.
2 : Selâm, hidâyete erenler üzerine olsun.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

acîbe : acayip, şaşırtıcı
acip : acayip, şaşırtıcı
aleyhissalâtü vesselâm : Allah’ın salât ve selâmı onun üzerine olsun (bk. ṣ-l-v; s-l-m)
başmuharrir : başyazar, bir süreli yayında başmakaleleri, başyazıları yazan yazar
bedî : eşsiz derecede güzel, benzersiz
birader : kardeş
cemî : bütün (bk. c-m-a)
edeb-i İslâmiye : İslâmî terbiye; İslâmın verdiği terbiye, eğitim (bk. s-l-m)
edip : edebiyatçı
ehl-i iman : mü’minler (bk. e-m-n)
esalib : üsluplar, tarzlar
garip : şaşırtıcı, genelin alışık olmadığı bir üslup
hamiyet-i İslâmiye : İslâmî gayeler uğruna fedakarlıkta bulunma, çalışma (bk. s-l-m)
hiss-i diyanet : din duygusu
hükümferma : hükümrân, hüküm süren, hâkimiyetle idare eden (bk. ḥ-k-m)
ibraz etmek : ortaya koymak, göstermek
inkılâbat : inkılâplar; büyük değişimler
inkılâb-ı şer'i : şeraite uygun inkılâp (bk. ş-r-a)
ittihad-ı İslâm : İslâm birliği (bk. v-ḥ-d; s-l-m)
lisân : dil
lisân-ı hâl : hâl ve beden dili
mâsadak : doğrulayıcı
matbuat : basın, medya; gazete, kitap neşriyatı (bk. ṭ-b-a)
medih : övgü, senâ
mihenk : mihenk taşı, denek taşı; birinin değerini, ahlâkını anlamaya yarayan ölçüt
mikyas : kıyas edecek, ölçecek âlet, ölçek (bk. ḳ-y-s)
misâl : örnek (bk. m-s-l)
muhakemat : muhakemeler, düşünceler
muhalif : aykırı, zıt (bk. ḫ-l-f)
müteeddip : edeplenmiş, terbiye görmüş
nizamnâme : tüzük metni; herhangi bir müessesenin tutacağı yolu ve uygulayacağı hükümleri gösteren maddelerin hepsi (bk. n-ẓ-m)
nuru’n-nur : nurun nuru (bk. n-v-r)
revaç : rağbet, sürüm
sened-i özr : özrün belgeleri, dayanağı (bk. s-n-d)
şâmil : kapsayan, içine alan
Şeriat-ı Ahmedî : Hz. Muhammed’in (a.s.m.) getirdiği ve bildirdiği şeriat; İslâm dini (bk. ş-r-a)
tanzim etme : düzenleme
umum : bütün
unvan : isim
üslûb-u beyan : açıklama tarzı (bk. b-y-n)
üslûp : ifade tarzı
Yükleniyor...