Nübüvvetin ispatı, ancak mu’cizelerle olur. En büyük mu’cizesi ise, Kur’ân-ı Kerimdir. Evet, Kur’ân’ın mu’cize olduğu, âlem-i İslâmca kabul ve tasdik edilmiş bir hakikattır.

Amma muhakkikîn-i ulema tarafından, Kur’ân’ın vücuh-u i’câzı hakkında ihtilâf vâki olmuştur. Yani, i’câzını intaç eden cihetler çoktur. Herbir muhakkik, bir ciheti tercih ve ihtiyar etmiştir; aralarında muhalefet, musademe yoktur.

İ’câzın vecihleri:

1. Gaipten, istikbâlden haber vermesi.

2. Âyetlerinde tenakuz, tehalüf, hatâ bulunmaması.

3. Nazım ile nesir arasında, ediplerce gayr-ı malûm bir üslûbu ihtiyar etmesi.

4. Okur-yazar olmayan bir zattan sudur etmesi.

5. Takat-i beşeriye fevkinde ulûm ve hakaiki ihata etmesi gibi pek çok şeylerdir.

Lâkin i’câzının en yüksek veçhi, nazmındaki belâgatten doğmuştur. Evet, Kur’ân’ın bu nevi i’câzı, beşerin tâkatinden hariç bir derecededir. Bu hakikati tafsilen anlayıp kanaat hasıl etmek isteyen, bu tefsiri ve emsâli eserleri ve Yirmi Beşinci Sözü zeyilleriyle beraber mütalâa etsin.

Fakat icmalî bir malûmatı elde etmek isteyenler de, belâgatin imamları bulunan Abdülkahir-i Cürcanî, Zemahşerî, Sekkâkî, Câhız’ın bu kısım i’câz hakkında üç tarikle beyan ettikleri malûmattan, miktar-ı kâfi malûmat elde edebilir...
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: 21-22. âyetin tefsiri / Sonraki Risale: 25. âyetin tefsiri
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âlem-i İslâm : İslâm dünyası
bedevî : çölde yaşayan, göçebe
belâğat : düzgün, kusursuz, hâlin ve makamın icabına göre söz söyleme ilmi ve san’atı
beşer : insan
beyan : açıklama, anlatma
Câhız :
cihet : taraf, yön
divan : şairlerin şiirlerinin toplandığı kitap
emsâl : benzerler, örnekler
fevkinde : üstünde
gaip : görünmeyen âlem
gayr-ı malûm : bilinmeyen
hakikat : gerçek
hasıl etmek : meydana getirmek, ortaya çıkarmak
i’câz : mu’cize oluş; bir benzerini yapma konusunda başkalarını âciz bırakan olağanüstülük
icmalî : kısa, öz
ihata : içine alma, kuşatma
ihtilâf : anlaşmazlık, uyuşmazlık
ihtiyar etmek : seçmek, tercih etmek
intaç etme : netice verme
istikbâl : gelecek zaman
kanaat : görüş, fikir
kavim : topluluk
maarifsiz : bilgisiz
malumât : bilgiler
medâr-ı iftihar : övünme vesilesi, övünç kaynağı
miktar-ı kâfi : yeterli miktarda
mu’cize : Allah’ın izniyle peygamberler tarafından ortaya konulup bir benzerini yapmakta başkalarını aciz ve hayrette bırakan olağanüstü hal ve hareket
muhakkik : gerçekleri araştıran, hakikatleri delilleriyle bilen âlim kimse
muhakkikîn-i ulemâ : gerçekleri araştıran, hakikatleri delilleriyle bilen âlimler
muhalefet : karşıt olma, aykırılık
muhit : çevre, yöre, civar
musademe : çarpışma, çatışma
mütalâa : dikkatle okuma, inceleme
nazım : kafiyeli, vezinli söz, şiir
nazm : diziliş, tertip; Kur'ân-ı Kerîmin Allah Taâlâ tarafından dizilen mübârek sözleri, ifadeleri
nesir : düz yazı
nevi : çeşit, tür
nübüvvet : peygamberlik, elçilik
Sekkâkî :
sudur etme : çıkma
tafsilen : ayrıntılı olarak
tâkat : güç, kuvvet
takat-i beşeriye : insan gücü
tarik : yol
tasdik etmek : doğrulamak, onaylamak
tefsir : açıklama, yorum; Kur’ân-ı Kerimi mânâ bakımından açıklayan, yorumlayan kitap
tehalüf : birbirine zıt olma
tenakuz : çelişki
ulûm : ilimler
üslûp : ifade ve anlatım tarzı
vâki olma : meydana gelme
vecih : yön, şekil
vücuh-u i’câz : mu’cizelik yönleri
Zemahşerî :
zeyil : ilâve, ek
Yükleniyor...