İkinci tarik: Kelâmların hâsiyetlerini, kıymetlerini, meziyetlerini bilip altınlarını bakırından tefrik eden bütün ehl-i tahkikten, tetkikten, tenkitten, dost ve düşmanlar tarafından Kur’ân-ı Kerim sûre sûre, âyet âyet, kelime kelime mihenk taşına vurularak, altından maada bir bakır eseri görülmemiştir. Bu ağır imtihandan sonra, Kur’ân-ı Azimüşşanın ihtiva ettiği mezâyâ, letaif, hakaikin hiçbir beşer kelâmında bulunmadığına şehadet etmişlerdir. Onların sıdk-ı şehadetleri şöylece ispat edilebilir:

Kur’ân’ın insan âleminde yaptığı büyük inkılâp ve tebeddül ve şark ve garbı içine alan tesis ettiği din, diyanet ve zamanın geçmesiyle gençlik ve şebabiyetini ve tekerrür ettikçe halâvetini muhafaza etmesi gibi harika halleri, 1 اِنْ هُوَ اِلاَّ وَحْىٌ يُوحىٰ âyetini okuyup ilân ediyorlar.

Üçüncü tarik: Belâgat imamlarından meşhur Câhız’ın tahkikatına göre, Arap edip ve beliğlerinin Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmın dâvâsını kalemle iptal etmeye tarife gelmez derecede ihtiyaçları vardı. Ve o Hazrete karşı olan kin, adavet ve inatlarıyla beraber, en kolay, en yakın, en selim olan kalem ve yazı ile muarazayı terk ve en uzun, en müşkül, en tehlikeli ve şüpheli seyf ve harp ile mukabeleye mecburen iltica ettiler. Suret-i kat’iyede bundan anlaşıldı ki, Kur’ân’ın benzerini yapmaktan âciz kalmışlardır. Zira, her iki yolun arasındaki farkı bilmeyenlerden değildiler.

Binaenaleyh, birinci yol iptal-i dâvâ için daha müsait iken onu terkedip, hem malları, hem canları tehlikeye atan başka bir yola sülûk eden, ya sefihtir -halbuki Müslüman olduktan sonra siyaset-i âlemi eline alanlara sefih denilemez- veya birinci yola sülûktan kendilerini âciz görmüşlerdir. Onun için kalem yerine seyfe müracaat etmişlerdir.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “O ancak vahyedilen bir vahiydir.” Necm Sûresi, 53:4.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: 21-22. âyetin tefsiri / Sonraki Risale: 25. âyetin tefsiri
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âciz : güçsüz, zayıf, elinden bir şey gelmeyen
adavet : düşmanlık
âlem : dünya
Aleyhissalâtü Vesselâm : Allah’ın salât ve selâmı onun üzerine olsun
behemahal : ister istemez, mutlaka
belâğat : düzgün, kusursuz, hâlin ve makamın icabına göre söz söyleme san’atı
beliğ : belagât ilminin inceliklerini bilen kimse
beşer : insan
binaenaleyh : bundan dolayı
diyanet : din
garb : batı
hakaik : hakikatler; gerçek mahiyetler, esaslar
halâvet : tatlılık, hoşluk
harp : savaş
ihtiva : içine alma, kapsama
iltica : sığınma, başvurma
inkılâp : değişim, dönüşüm
iptal-i dâvâ : iddiâyı çürütme
kelâm : kelime, ifade
Kur’ân-ı Azîmüşşan : şan ve şerefi yüce olan Kur’ân
letâif : lâtifeler, incelikler, güzellikler
mezâyâ : meziyetler, üstün özellikler
muâraza : sözle mücadele, karşı gelme
muhafaza : koruma, saklama
mukabele : karşılık
mümkinat : olması imkân dahilinde olan şeyler
müracaat : başvurma
müşkül : zorluk
nazire : benzer, eş, denk
sefih : zevk ve eğlenceye düşkün olan ve malını gereksiz yere harcayan; beyinsiz, ahmak
selim : sağlam, sağlıklı
seyf : kılıç
sıdk-ı şehadet : şahitliğin doğruluğu
siyâset-i âlem : dünya siyâseti, dünyanın idaresi
suret-i kat’iye : kesin bir şekilde
sülûk : bir yola girme, gitme
şark : doğu
şebabiyet : gençlik
şedit : çok şiddetli
şehadet etmek : şahidlik, tanıklık etmek
tahkikat : araştırmalar
tarik : yol
tebeddül : değişme
tekerrür : tekrarlanma
tezahür : görünme, ortaya çıkma
Yükleniyor...