﴾مِنْ مِثْلِهِ﴿’deki zamir, ya Kur’ân’a râcidir, yani, “Kur’ân’ın mislini getiriniz.” Veya Hazret-i Muhammed’e (a.s.m.) âittir. Yani, “Bir sûreyi o zâtın (a.s.m.) misli olan ümmî bir şahıstan getiriniz.” Lâkin birinci ihtimale göre ibarenin hakkı 1 مِثْلِ سُورَةٍ مِنْهُ iken, iktizanın hilâfına 2 بِسُورَةٍ مِنْ مِثْلِهِ denilmiştir.

Bunun esbabı: Çünkü birinci ihtimalde, ikinci ihtimalin de mülâhazası ve riayeti lâzımdır. Zira, yalnız Kur’ân’ın mislini getirmekle mesele bitmiş olmuyor. Ancak ümmî bir şahıstan getirilmesi lâzımdır ve muarazanın tamamiyetine şarttır. İşte, bunun için, hem مِنْ مِثْلِهِ ’deki zamirin Kur’ân’a râci olması lâzımdır. Hem ibarenin tebdili lâzımdır ki, her iki ihtimal mer’î olsun.

Ve keza, muarazanın tamamiyeti, yalnız bir sûrenin mislini getirmekle olmuyor. Ancak Kur’ân’ın tamamına misil olacak bir mecmudan, bir kitaptan alınan bir sûrenin mislini getirmek şart olduğuna işarettir.

Ve keza, nüzulde Kur’ân’ın emsali olan kütüb-ü semaviyeye zihinleri çevirir ki, aralarında yapılacak muvazene ile Kur’ân’ın ulviyeti anlaşılsın.

3 ﴾وَادْعُوا﴿ Bu tâbirin istiane veya istimdat kelimelerine cihet-i tercihi, dâvet kelimesinin kullanış yerlerinden anlaşıldığı vecihle, onları belâlardan, zahmetlerden kurtarıp yardım edenler hazır bulunup, yalnız çağırmaları lâzımdır, fazla bir zahmete ihtiyaç olmadığına işarettir. İstiane ve istimdat kelimeleri ise yardımcıların hazır bulunduklarına delâlet etmezler.

4 ﴾شُهَدَاۤءَ﴿ Bu tâbir, üç mânâya tatbik edilebilir. Birincisi: Büyük ediplerdir. Bu mânâya göre, onların muaraza mânâsında “Bizim kuvvetimiz muarazaya kâfi değilse de, büyük edip ve hocalarımızın muarazaya kudretleri vardır” diye söyledikleri yalanı da, Kur’ân-ı Kerim, وَادْعُوا emriyle kesip atmıştır.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : Ondan bir sûrenin benzerini.
2 : Onun benzerinden bir sûre ile.
3 : Çağırın.
4 : Şahitler (yardımcılar).
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: 21-22. âyetin tefsiri / Sonraki Risale: 25. âyetin tefsiri
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

cihet-i tercih : tercih sebebi, üstünlük yönü
delâlet etme : delil olma, gösterme
edip : edebiyatçı, belâgatçı
emsal : benzerler, eşler, denkler
esbab : sebepler
hilâfına : aksine, tersine
ibâre : metin, ifade
ihtimal : olasılık
iktiza : gerektirme, bir şeyin gereği
istiane : yardım isteme
istimdat : medet isteme, yardım dileme
kâfi : yeterli
keza : bunun gibi
kudret : güç, iktidar
kütüb-ü semâviye : vahye dayanan mukaddes kitaplar; Tevrat, Zebur, İncil ve Kur’ân-ı Kerîm gibi
mecmu : bütün, toplam
mer’î olma : gözetilmiş olma, geçerli olma
misil : benzer, eş
muâraza : sözle mücadele, karşı gelme
muvazene : karşılaştırma
mülâhaza : göz önüne alma, dikkate alma
nüzûl : inme
râci : ait, dönük
riayet : uyma, gözetme
tabir : ifade, deyim
tamamiyet : tamamlık, bütünlük
tatbik etmek : uygulamak
tebdil : değiştirme
ulviyet : yücelik, yükseklik
ümmî : okuma yazma bilmeyen
vecih : yön, şekil, tarz
zamir : ismin yerine geçen kelime
zira : çünkü
Yükleniyor...