KUR'AN, BEŞERİYETE İLÂHÎ BİR LÜTUFTUR. KUR'AN MUZAFFER CUMHURİYETLER MEYDANA GETİRMİŞTİR!

Kur’ân âyetlerini nüzul tarihine göre tercüme ve tertip eden İngiltere’nin en mutaassıp papazlarından Rodwell, şu hakikatleri itiraf ediyor:

Kur’ân, Arabistan’ın basit bedevîlerini öyle bir istihaleye uğratmıştır ki, bunların âdetâ meşhur olduklarını zannedersiniz. Hıristiyanların telâkkisine göre Kur’ân’ın nâzil olmuş bir kitap olduğunu söyleyecek olsak bile, Kur’ân putperestliği imha; Allah’ın vahdaniyet akîdesini tesis; cinlere, perilere, taşlara ibadeti ilga; çocukları diri diri gömmek gibi vahşî âdetleri izale; bütün hurafeleri istîsal; taaddüd-ü zevcatı tahdit ile, bütün Araplar için İlâhî lütuf ve nimet olmuştur.

Kur’ân bütün kâinatı yaratan, gizli ve âşikâr herşeyi bilen Kadîr-i Mutlak sıfatıyla Zât-ı Kibriyayı takdis ve tebcil ettiğinden, her sitayişe şayandır. Kur’ân’ın ifadesi veciz ve mücmel olmakla beraber, en derin hakikati, en kuvvetli ve mülhem hikmeti takrir eden elfaz ile söylemiştir. Kur’ân, devamlı memleketler değilse de, muzaffer cumhuriyetler vücuda getirmeye hâdim olacak esasları muhtevî olduğunu ispat etmiştir. Kur’ân’ın esaslarıyladır ki, fakr ve sefaletleri ancak cehaletleriyle kabil-i kıyas olan, susuz ve çıplak bir yarımadanın sekenesi, yeni bir dinin hararetli ve samimî sâlikleri olmuşlar, devletler kurmuşlar, şehirler inşa etmişlerdir. Filhakika Müslümanların heybetidir ki, Füsdat, Bağdat, Kurtuba, Delhi, bütün Hıristiyan Avrupa’yı titreten bir azamet ve haşmet ihraz etmişlerdir.
Rodwell1

• • •

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : John Medows Rodwell, The Koran Translated from the Arabic, s.15
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Bakara Sûresi / Sonraki Risale: Bir Müdafaa (Takriz)
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âlî : yüce, yüksek
azamet : büyüklük
bahis mevzuu : söz konusu
cehalet : cahillik
cihan : dünya
düstur : yasa, kanun, prensip
fâikiyet : üstünlük, başkalarından farklı ve üstün olmak
filhakika : gerçekten, doğrusu
hakikat : gerçek, doğru
hararet : ısı, sıcaklık
haşmet : heybet, görkem
ihraz : erişmek, kazanmak
imarkârâne : imar edici olarak, tamir edici olarak
imtizaç : birleşme, kaynaşma
inkişaf : gelişme
istinad : dayanma, dayanak
kabil-i kıyas : kıyası mümkün
kıvam : bir şeyin direği, nizamı
maruf : bilinen, tanınan
medyun : borçlu
menba : kaynak
muhafaza : koruma
muharrir : yazar, gazete yazarı
muhtevî : ihtiva eden, içine alan
müsalemet : barış ve huzur içinde olma
müsteşrik : Oryantalist; Avrupalı olduğu halde, Doğu milletlerinin tarih, dil, din ve edebiyatıyla ilgili araştırma yapan kimse
nazaran : bakarak, –göre
neşr : yazma, yayımlama
âdetâ : sanki, tıpkı
akîde : inanç
âşikâr : açıkça
âyet : Kur’ân’ın her bir cümlesi
azamet : büyüklük
bahis : konu
bedevî : çölde yaşayan, göçebe
beşeriyet : insanlık
bîtarafâne : tarafsız bir şekilde
celâlet : yücelik, haşmet, heybet
ekserîsi : çoğunluğu
elfaz : lâfızlar, sözler
fakr : fakirlik, ihtiyaç hali
hâdim : hizmetçi, hizmet eden
hâiz : sahip
hakikat : gerçek
hikmet : amaç, gaye
hurafe : delile dayanmayan saçma inanış
İlâhî : Allah tarafından olan
ilga : kaldırmak, lağvetmek, hükümsüz bırakmak
imha : yok etme
istihâle : bir halden başka bir hale dönüşme ve değişme, başkalaşma
istîsal : kökünden söküp atmak, kökünü kazımak
izale : giderme, ortadan kaldırma
Kadîr-i Mutlak : hiçbir kayıt ve şarta bağlı olmaksızın herşeye gücü yeten sonsuz kudret sahibi Allah
kâinat : evren, yaratılmış her şey
kàri : okuyucu
lütuf : iyilik, ihsan, bağış
mevzu : bahis, konu
muhtevî : ihtiva eden, içine alan
mutaassıp : tutucu
muvaffak : başarılı olma, erişme
muzaffer : zafer kazanmış, galip
mücmel : kısa, kısaca
mülhem : ilham olunmuş
müstesna : seçkin
nâzil olan : inen, indirilen
nüzûl : iniş, inme
putperest : putlara tapan
sadakatkârâne : sâdık ve bağlı bir tarzda
sefalet : perişanlık, yoksulluk
sitayiş : övme, medih
şayan : lâyık, yaraşır
taaddüd-ü zevcât : çok eşlilik
tahdit : sınırlama
takdis : Allah’ın her türlü eksiklik ve çirkinlikten yüce olduğunu ilân etme
takrir : yerleştirme, sağlamlaştırma
tebcil : yüceltme, saygı gösterme
telâkki : anlama, kabul etme
tercüme : bir sözü bir dilden başka bir dile çevirme
tertip : sıralama, düzene koyma
tesis : kurma, yerleştirme
vahdâniyet : Allah’ın bir ve tek olup ortağının olmayışı
vahşî : medenî olmayan, kaba
veciz : kısa, özlü ve çarpıcı söz
Zât-ı Kibriyâ : sonsuz büyüklük ve yücelik sahibi olan Allah
sâlik : yol alan, bir yol veya meslekte yürüyen
samimî : içten
sekene : oturanlar, ikamet edenler
silsile : zincir, soy ağacı
şark : doğu
şek : şüphe, tereddüt
şükran : minnettarlık, teşekkür
temin etme : sağlama, güvence altına alma
tercüme : bir sözü bir dilden başka bir dile çevirme
umumî : genel
Yükleniyor...