Risale-i Nur şakirtlerinden Emin ve Feyzi’nin bir fıkrasıdır.


Hem, Risale-i Nur’un kasabalara ve cemaatlere berekete medar olması ve ona zarar edenlere tokat gelmesi gibi, şahıslara da pek zahir bir surette, hem bereket ve hüsn-ü maişet ona çalışanlara ve gaybî tokatlar, onun aleyhinde çalışanlara gelmesi, bu havalide çok hâdiseleri var. Biz, kendi nefsimizde; çalıştığımız zaman, pek zahir bir surette bir hüsn-ü maişet, bir inayet gördüğümüz gibi, Risale i Nur veya şakirtleri aleyhine çalışanlara, şiddetli tokatlar geldiğini görüyoruz.

Ezcümle: Risale-i Nur’un erkânından birisi, kat’î bir surette haber veriyor ki, üç dört adam, dünya servetinin hatırı için toplanıp münâfıkane tedbir kurdukları hengâmda, üç gün sonra o üç dört adamın haneleri ve birinin dükkânı yanıp, herbiri binler lira zayiatla tokat yediler.

Hem bir dessas casus adam, Risale-i Nur şakirtleri aleyhinde çalışıyordu ki, onları hapse attırsın. Birgün, serbest olarak “Ben, bir ip ucu bulamadım ki bunları hapse soksam. Eğer bir ipucu bulsam onları hapse sokacağım” diye ilân ettiği vakitten iki gün sonra bir iş yapıp, Risale-i Nur şakirtleri yerinde o adam iki sene hapse girdi.

Hem bedbaht, muannid bir adam, Risale-i Nur aleyhinde, hem şakirtlerinin bir rüknü aleyhinde mütecavizane bulunduğu hengâmda, bir iki gün sonra meyhaneye gidip içe içe çatlamış, orada ölmüş. Bu neviden çok hâdiseler var. Demek Risale-i Nur, dostlara tiryak olduğu gibi, düşmanlara da saika oluyor.

• • •
Önceki Risale: ( 135 ) / Sonraki Risale: ( 137 )
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

aded : sayı
bâliğ : erişen, ulaşan
beyan etme : açıklama, izah
dessas : hileci, aldatıcı
erkân : bir topluluğun ileri gelenleri, büyükler; kurmay sınıf
fıkra : belli bir düşünceyi anlatmak üzere kaleme alınan yazı; makâle
gaybî : bilinmeyen, gayb âlemine ait
havali : çevre, civar
hengâm : an, zaman
hizmet-i Kur’âniye : Kur’ân hizmeti
hizmet-i Nuriye : Nur hizmeti
hüsn-ü maişet : güzel ve rahat geçim
inayet : lütuf, iyilik, yardım
istifade etme : faydalanma, yararlanma
keramet : Allah’ın bir ikramı olarak görülen olağanüstü hâl ve fiil
latîf : güzel, hoş
mâşâallah : Allah nazardan saklasın, ne güzel
mecmu : toplam, bütün
medar : dayanak, kaynak
mesrur : sevinçli, mutlu
meşgale : meşguliyet, iş
mu’cizât-ı Ahmediye : Peygamber Efendimizin (a.s.m.) mu’cizeleri; On Dokuzuncu Mektup
muhafaza etme : koruma
münâfıkane : münâfıkça, iki yüzlü bir tavırla
nâmdar : meşhur, ünlü
nefs : can, hayat; kişinin kendisi
sadakat : bağlılık, sebat
suret : biçim, şekil
sürur : mutluluk, sevinç
şakirt : talebe, öğrenci
şükür : nimetlere karşı memnunluk gösterme, Allah’a teşekkür etme
tevafuk : denk gelme, uygunluk
tevafukat : denk gelmeler, uygunluklar
tevakkuf : durma, duraklama
zahir : açık, âşikar
zayiat : kayıplar
Yükleniyor...