ÜÇÜNCÜ İŞARET

Sual: Kur’ân-ı Hakîmde ehl-i dalâlete karşı azîm şekvâları ve kesretli tahşidâtı ve çok şiddetli tehdidâtı, 1 aklın zâhirine göre, adaletli ve münasebetli belâgatine ve üslûbundaki itidaline ve istikametine münasip düşmüyor. Adeta âciz bir adama karşı, orduları tahşid ediyor. Ve onun cüz’î bir hareketi için, binler cinayet etmiş gibi tehdit ediyor. Ve müflis ve mülkte hiç hissesi olmadığı halde, mütecaviz bir şerik gibi mevki verip ondan şekvâ ediyor. Bunun sırrı ve hikmeti nedir?

Elcevap: Onun sır ve hikmeti şudur ki: Şeytanlar ve şeytanlara uyanlar, dalâlete sülûk ettikleri için, küçük bir hareketle çok tahribat yapabilirler. Ve çok mahlûkatın hukukuna, az bir fiil ile çok hasâret veriyorlar.

Nasıl ki, bir sultanın büyük bir ticaret gemisinde, bir adam az bir hareketle, belki küçük bir vazifeyi terk etmekle, o gemiyle alâkadar bütün vazifedarların semere-i sa’ylerinin ve netice-i amellerinin mahvına ve iptaline sebebiyet verdiği için, o geminin sahib-i zîşânı, o âsiden, o gemiyle alâkadar olan bütün raiyetinin hesabına azîm şikâyetler edip dehşetli tehdit ediyor. Ve onun o cüz’î hareketini değil, belki o hareketin müthiş neticelerini nazara alarak ve sahib-i zîşânın zâtına değil, belki raiyetinin hukuku namına dehşetli bir cezaya çarpar.

Öyle de, Sultan-ı Ezel ve Ebed dahi, küre-i arz gemisinde ehl-i hidayetle beraber bulunan, ehl-i dalâlet olan hizbüşşeytanın zâhiren cüz’î hatîatlarıyla ve isyanlarıyla pek çok mahlûkatın hukukuna tecavüz ettikleri ve mevcudatın vezâif-i âliyelerinin neticelerinin iptal etmesine sebebiyet verdikleri için, onlardan azîm şikâyet ve dehşetli tehdidat, ve tahribatlarına karşı mühim tahşidat etmek, ayn-ı belâgat içinde mahz-ı hikmettir ve gayet münasip ve muvafıktır. Ve mutabık-ı mukteza-yı haldir ki, belâgatin tarifidir 2 ve esasıdır. Ve israf-ı kelâm olan mübalâğadan münezzehtir.

Malûmdur ki, böyle az bir hareketle çok tahribat yapan dehşetli düşmanlara karşı gayet metin bir kaleye iltica etmeyen, çok perişan olur. İşte, ey ehl-i iman, o çelik ve semâvî kale, Kur’ân’dır. İçine gir, kurtul.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : bk. Bakara Sûresi, 2:85; Âl-i İmrân Sûresi, 3:88; Nisâ Sûresi, 4:173; A’râf Sûresi, 7:18; Meryem Sûresi, 19:88-95; Sâd Sûresi, 38:85; Talâk Sûresi, 65:8; Ğaşiye Sûresi, 88:23-24; Fecr Sûresi, 89:25.
2 : bk. el-Hamevî, Hızânetü’l-Edeb: 2:482; el-Kazvânî, el-Îzâh fî Ulûmi’l-Belâğa: 1:15-16.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: On İkinci Lem'a / Sonraki Risale: On Dördüncü Lem'a
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

ayn-ı belâgat : belâgatın ta kendisi
belâgat : maksada ve hale uygun düzgün ve güzel söz söyleme
çendan : gerçi, her ne kadar
ehl-i dalâlet : doğru ve hak yoldan sapanlar, inançsız kimseler
ehl-i hidayet : doğru yolda olanlar, iman etmiş olanlar
ehl-i iman : Allah’a ve Allah’tan gelen herşeye inanan kimseler, mü’minler
ekseriyetle : çoğunlukla
hatîat : yanlışlar, hatâlar
hizbüşşeytan : şeytanın taraftarları
hikmet : fayda, gaye; herşeyin belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde yaratılması
iktiza : gerektirme
iltica : sığınma
israf-ı kelâm : gereksiz söz söyleme
istidâdât : istidatlar, kabiliyetler
itidal : her konuda orta yolu tutma, aşırıya kaçmama
kesretli : pek çok
Kur’ân-ı Hakîm : her âyet ve sûresinde sayısız hikmet ve faydalar bulunan Kur’ân
küfür : inkâr, inançsızlık
mahz-ı hikmet : hikmetin ta kendisi
mazhar etmek : eriştirmek
mutabık-ı mukteza-yı hâl : hâlin gereğine uygun
mübalâğa : abartı
müflis : iflas etmiş
münezzeh : arınmış, kusur ve eksiklikten yüce
mütecaviz : saldırgan, haddi aşan
nefis : insanı kötülüklere yönelten duygu
netice-i amel : yapılan işin neticesi
rahmet ve hikmet ve adalet-i İlâhiye : Allah’ın rahmet, hikmet ve adaleti
raiyet : halk, tabi olanlar
sahib-i zîşân : şanlı sahip
semere-i sa’y : çalışmanın meyvesi, neticesi
Sultan-ı Ezel ve Ebed : başlangıç ve sonu olmaksızın, hüküm ve saltanatı ezelden ebede devam eden Sultan, Allah
sülûk etmek : yol almak, ilerlemek
şekvâ : şikâyet
şerik : ortak
tahribat : tahripler, yıkıp bozmalar
tahşidat : öneminden dolayı bir şeyin üzerinde fazla durma
tahşid etmek : yığınak yapmak, bir noktayı çokça vurgulamak
tecavüz : haddi aşma, saldırma
tehdidât : tehditler
üslûp : ifade tarzı
vezâif-i âliye : yüce vazifeler
Yükleniyor...