Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan, semâvî yüksek hitabıyla beşerin fenâsını ve zîhayatın vefatını haber veren gayet kuvvetli bir surette

1 كُلُّ نَفْسٍ ذَاۤئِقَةُ الْمَوْتِ fermanını, hafızların lisanıyla ilân etti. Kulağıma girip, tâ kalbimin içine yerleşip, o pek kalın gaflet ve uyku ve sarhoşluk tabakalarını parça parça etti. Camiden çıktım. Daha çoktan beri başımda yerleşen o eski uykunun sersemliğiyle birkaç gün başımda bir fırtına, dumanlı bir ateş ve pusulasını şaşırmış gemi gibi kendimi gördüm. Âyinede saçıma baktıkça, beyaz kıllar bana diyorlar: “Dikkat et!”

İşte o beyaz kılların ihtarıyla vaziyet tavazzuh etti. Baktım ki, çok güvendiğim ve ezvâkına meftun olduğum gençlik elveda diyor. Ve muhabbetiyle pek çok alâkadar olduğum hayat-ı dünyeviye sönmeye başlıyor ve pek çok alâkadar ve adeta âşık olduğum dünya bana uğurlar olsun deyip, misafirhaneden gideceğimi ihtar ediyor. Kendisi de Allahaısmarladık deyip, o da gitmeye hazırlanıyor.

Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan كُلُّ نَفْسٍ ذَاۤئِقَةُ الْمَوْتِ âyetinin külliyetinde, “Nev-i insanî bir nefistir; dirilmek üzere ölecek. Ve küre-i arz dahi bir nefistir; bâki bir surete girmek için o da ölecek. Dünya dahi bir nefistir; âhiret suretine girmek için o da ölecek” mânâsı, âyetin işaretinden kalbe açılıyordu.

İşte bu hâlette vaziyetime baktım ki, medar-ı ezvak olan gençlik gidiyor; menşe-i ahzân olan ihtiyarlık, yerine geliyor. Ve gayet parlak ve nuranî hayat gidiyor; zâhirî karanlıklı, dehşetli ölüm, yerine gelmeye hazırlanıyor. Ve o çok sevimli ve daimî zannedilen ve gafillerin mâşukası olan dünya, pek sür’atle zevâle kavuşuyor gördüm.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “Her nefis ölümü tadıcıdır.” Âl-i İmrân Sûresi, 3:185.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Yirmi Beşinci Lem'a / Sonraki Risale: Yirmi Yedinci Lem'a
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âhiret : öteki dünya, öldükten sonraki sonsuz hayat
alâkadar : alakalı, ilgili
âyet : Kur’an’da yer alan her bir cümle
bâki : devamlı, sonsuz
daimî : sürekli, devamlı
ezvâk : zevkler, lezzetler
ferman : emir, buyruk
gafil : Allah’ı düşünmeyen ve sorumluluklarından habersiz
gaflet : Allah’ın emir ve yasaklarına duyarsız davranma hâli
gaye-i hayal : hayal ledilen gaye, hayalin hedefi
had : yetki, seviye
hâlet : durum, hâl
hayat-ı dünyeviye : dünya hayatı
hodfuruşluk : kendi kendini beğenme
ihtar etmek : hatırlatmak, uyarmak
iltifat : övgü
Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan : açıklamalarıyla mu’cize olan Kur’ân
külliyet : bütünlük, kapsamlılık
küre-i arz : yerküre
lisan : dil
makam-ı içtimaî : sosyal hayattaki makam, mevki
mâşuk : aşık olunan, sevilen
medar-ı ezvak : zevklerin, lezzetlerin kaynağı
meftun : düşkün
menşe-i ahzân : hüzünlerin kaynağı
muhabbet : sevgi
muvakkat : geçici
nefis : varlık, kişi
nev-i insanî : insan türü, insanlık
riyâ : gösteriş
sakîl : çirkin, ağır karşılanan
suret : biçim, şekil
sür’at : hız
şöhretperest : şöhret düşkünü
tabaka : kat, sınıf
tavazzuh etmek : aydınlanmak, açıklığa kavuşmak
teveccüh : yönelme, ilgi gösterme
vaziyet : durum
zâhirî : dış görünüşte
zevâl : geçicilik, yokluk
Yükleniyor...