Ve üç vilâyetin insaflı bir kısım zabıtaları demişler: “Nur talebeleri mânevî bir zabıtadır. Âsâyişi muhafazada bize yardım ediyorlar. İman-ı tahkikî ile, Nuru okuyan her adamın kafasında bir yasakçıyı bırakıyorlar, emniyeti temine çalışıyorlar.”

Bunun bir nümunesi Denizli Hapishanesidir. Oraya Nurlar ve o mahpuslar için yazılan Meyve Risalesi girmesiyle, üç dört ay zarfında iki yüzden ziyade o mahpuslar öyle fevkalâde itaatli, dindarâne bir salâh-ı hal aldılar ki, üç dört adamı öldüren bir adam, tahta bitlerini öldürmekten çekiniyordu.

Tam merhametli, zararsız, vatana nâfi bir uzuv olmaya başladı. Hattâ resmî memurlar bu hale hayretle ve takdirle bakıyordular. Hem daha hüküm almadan bir kısım gençler dediler:

“Nurcular hapiste kalsalar, biz kendimizi mahkûm ettireceğiz ve ceza almaya çalışacağız, tâ onlardan ders alıp onlar gibi olacağız, onların dersiyle kendimizi ıslah edeceğiz.”

İşte bu mahiyette bulunan Nur talebelerini emniyeti ihlâl ile ittiham edenler, herhalde ve gayet fena bir surette aldanmış veya aldatılmış veya bilerek veya bilmeyerek anarşistlik hesabına hükûmeti iğfal edip bizleri eziyetlerle ezmeye çalışıyorlar. Biz bunlara karşı deriz:

“Madem ölüm öldürülmüyor ve kabir kapanmıyor ve dünya misafirhanesinde yolcular gayet sür’at ve telâşla, kafile kafile arkasında toprak arkasına girip kayboluyorlar; elbette pek yakında birbirimizden ayrılacağız. Siz zulmünüzün cezasını dehşetli bir surette göreceksiniz.

Hiç olmazsa mazlum ehl-i iman hakkında terhis tezkeresi olan ölümün, idam-ı ebedî darağacına çıkacaksınız. Sizin dünyada tevehhüm-ü ebediyetle aldığınız fâni zevkler bâki ve elîm elemlere dönecek.”
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Yirmi Beşinci Lem'a / Sonraki Risale: Yirmi Yedinci Lem'a
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âsâyiş : emniyet ve güven ortamı
bâki : devamlı ve kalıcı olan, sonsuz
dindarâne : dinine bağlı, dindarca
ehl-i iman : Allah’a ve Allah’tan gelen herşeye inanan kimseler, mü’minler
elem : acı, keder
elîm : acı ve sıkıntı veren
emniyet : güven
fâni : geçici olan, ölümlü
fevkalâde : olağanüstü
hakaik-i imaniye : iman hakikatleri, esasları
hakikat-i İslâmiyet : İslâm’ın doğru gerçeği
hakikat-i Kur’âniye : Kur’ân’ın hakikati doğru gerçeği
hüküm : karar
ıslah etmek : düzeltmek
idam-ı ebedî : dirilmemek üzere sonsuz yok oluş
iğfal : gaflete düşürerek kandırma, aldatma
ihlâl etmek : bozmak, karıştırmak
iman-ı tahkikî : imana dair bütün meseleleri inceleyip delil ve burhan ile inanma
insaflı : vicdanlı
itaatli : emirlere uyan
ittiham etmek : suçlamak
kafile : grup, topluluk
maatteessüf : ne yazık ki
mahiyet : nitelik, özellik
mahkûm etmek : hapis cezası vermek
mahpus : tutuklu
makam : derece
mazlum : suçsuz, zulme uğrayan
meşreb : hareket tarzı, metod
muhafaza etmek : korumak
münafık : iki yüzlü, inanmadığı halde inanmış görünen
nâfi : faydalı
nam : isim, ünvan
nümune : örnek
salâh-ı hâl : durumun düzelmesi
suret : biçim, şekil
şuâ : ışık, parıltı
takdir : övgü
tarikat : mânevî ilerlemeye götüren yol
terhis tezkeresi : görevin bittiğini gösteren belge
tevehhüm-ü ebediyet : sonsuza kadar yaşayacağını sanmak
uzuv : organ
zabıta : polis
ziyade : çok, fazla
Yükleniyor...