Altıncı Nükte

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ

قُلْ لَوْ كَانَ الْبَحْرُ مِدَادًا لِكَلِمَاتِ رَبِّى لَنَفِدَ الْبَحْرُ قَبْلَ أَنْ تَنْفَدَ كَلِمَاتُ رَبِّى وَلَوْ جِئْنَا بِمِثْلِهِ مَدَدًا
1

Şu âyet-i azîme çok büyük ve çok âlî ve çok geniş bir denizdir. Onun cevherlerini beyan etmek için koca bir cilt kitap yazmak lâzım gelir.

Onun o kıymettar cevâhirini başka zamana tâliken, şimdilik yalnız birkaç gün evvel tahattur-u hakàik noktasında, benim için ehemmiyetli bir zaman olan namaz tesbihâtında, uzaktan uzağa fikrin nazarına ilişen bir nüktenin şuâı göründü.

O zamanda kaydedemedik; gittikçe tebâud ediyordu. Bütün bütün kaybolmadan evvel o nüktenin bir cilvesini avlamak için, etrafında dâirevâri birkaç kelime söyleyeceğiz.

BİRİNCİ KELİME: Kelâm-ı Ezelî, ilim, kudret gibi bir sıfat-ı İlâhiye olduğu cihetle, gayr-ı mütenâhidir. Nihâyetsiz olan birşeye denizler mürekkep olsa, elbette bitiremez.

İKİNCİ KELİME: Bir zâtın vücudunu ihsâs eden en zâhir, en kuvvetli eser, tekellümüdür. Bir zâtın kelâmını işitmek, bin delil kadar vücudunu, belki şuhud derecesinde, ispat ettiği nokta-i nazarda, bu âyet-i kerîme mânâ-yı işârîsiyle diyor ki:..

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “De ki: Rabbimin sözlerini yazmak için bütün denizler mürekkep olsa, hattâ bir o kadarını daha getirip ilâve etsek, Rabbimin sözleri tükenmeden o denizler tükenirdi.” Kehf Sûresi, 18:109.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Yirmi Yedinci Lem'a / Sonraki Risale: Yirmi Dokuzuncu Lem'a
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âlî : yüce
âyet-i azîme : büyük ve yüce âyet
bedel : karşılık
beyan etmek : açıklamak
cevâhir : cevherler, özler
cevher : öz, temel
cihet : yön, şekil
cilve : görünme, yansıma
dâirevâri : daire şeklinde
delâlet etmek : delil olmak, işaret etme
ehemmiyetli : değerli, önemli
evvel : önce
gayr-ı mütenâhi : sınırsız, sonsuz
had ve hesaba gelmemek : sınırsız ve sayısız olmak
hadsiz : sınırsız, sayısız
ihsas eden : hissettiren, belli eden
ihsâs : hissettirme, belirtme
kelâm : ifade, söz
kelâm-ı Ezelî : başlangıcı ve sonu olmayan Allah’ın konuşması, sözleri
kelâm-ı İlâhî : Allah’ın kelâmı, sözü
kıymettar : değerli
kifâyet etme : yeterli olma
kudret : güç, iktidar
lâzım gelmek : gerekli olmak
mânâ-yı işârî : işaret ile bildirilen mânâ
mütekellim : konuşan
namaz tesbihatı : namazın ardından Allah’ı çeşitli sıfatlarıyla anma
nazar : göz, bakış
nihâyetsiz : sonsuz
nokta-i nazar : bakış açısı
nükte : ince ve derin anlamlı söz
Rabb-i Zülcelâl : sonsuz heybet ve yücelik sahibi ve herşeyin Rabbi olan Allah
sıfat-ı İlâhiye : Allah’ın sıfatına ait özellik
şuâ : ışın, güçlü ışık
şuhud : görme, şahid olma
tahattur-u hakàik : hakikatleri hatırlamak
tâliken : geciktirerek, erteleyerek
tebâud etmek : uzaklaşmak
tekellüm : konuşma
umum : bütün
vücud : varlık
zâhir : açık, âşikar
Zât-ı Ehad-i Samed : herşey Kendisine muhtaç olduğu halde, Kendisi hiçbir şeye muhtaç olmayan, bir ve benzersiz olup ortağı olmayan Zât, Allah
Yükleniyor...