Hususen semâvât tabakalarını plâklar ittihâz edip küre-i arzın kafasına işittirmek için sudûr eden sadâ-yı semâvî-i Kur’ânîyi, radyo kuvvetiyle, zerrât-ı havâiye o hurûfâta âhize ve nâkıle oldukları gibi, elbette bu kudsî hurûfât-ı Kur’âniyeye birer âyine, birer lisan, birer ibre ucu, birer kulak hükmüne geçtiğine remzen, Kur’ân-ı Hakîmin hurûfâtının ne derece ehemmiyetli, kıymetli, hâsiyetli, hayattar olduğuna işareten, âyet mânâ-yı işârîsiyle diyor ki: “Kelâmullah olan Kur’ân o kadar hayattar ve kıymettardır ki, onu dinleyen, işiten kulakların adedi ve o kulaklara giren o kudsî kelimelerin sayısını, bütün denizler mürekkep ve melâike kâtip ve zerreler noktalar ve nebatlar ve kıllar kalemler olsa, bitiremezler.”

Evet, bitiremezler. Çünkü Cenâb-ı Hak beşerin zayıf, ruhsuz kelâmının adedini havada milyonlar kadar teksir etse, elbette arz ve semâvâtın Pâdişâh-ı Bîmisâlinin arz ve semâvâta bakan ve arz ve semâvâtta umum zîşuurlara hitâb eden kelâmının herbir kelimesi zerrât-ı havâiye adedince kelimeler olur.

BEŞİNCİ KELİME: İki Harftir.

Birinci Harf: Nasıl ki sıfat-ı Kelâmın kelimeleri var. Öyle de, Kudretin de mücessem kelimeleri var; İlmin de hikmetli kaderî kelimeleri var ki, bütün mevcudattır. Hususen zîhayatlar, hususen küçük mahlûklar, herbiri birer kelime-i Rabbâniyedir ki Mütekellim-i Ezelîye, kelâmdan daha kuvvetli bir surette işaret eder. Ve onların adedini, denizler mürekkep olsa bitiremezler, demek olduğu mânâsına dahi şu âyet-i kerîme remzen bakıyor.

İkinci Harf: Bütün melâikelere ve insanlara, hattâ hayvanlara gelen umum ilhamlar, bir nevi kelâm-ı İlâhîdir. Bu kelâmın kelimâtı elbette gayr-ı mütenâhidir. Saltanat-ı Mutlakanın nihâyetsiz cünûdunun mütemâdiyen aldıkları ilhâm ve o emr-i İlâhiyenin kelimâtı ne derece çok ve nihâyetsiz olduğunu âyet bize haber veriyor demektir.

2 لاَيَعْلَمُ الْغَيْبَ اِلاَّ اللهُ1 وَالْعِلْمُ عِنْدَ اللهِ

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : Gerçek ilim Allah katındadır.
2 : “Gaybı yalnız Allah bilir.” Neml Sûresi, 27:65; Tirmizi, Sevâbü’l-Kur’ân: 7; Dârimî, Fedâilü’l-Kur’ân: 21.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Yirmi Yedinci Lem'a / Sonraki Risale: Yirmi Dokuzuncu Lem'a
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âhize : alıcı
arz : yer
âyet : Kur’ân’da yer alan her bir cümle
âyet-i kerîme : Kur’ân-ı Kerim’de yer alan her bir cümle
âyine : ayna
beşer : insan
Cenâb-ı Hak : Hakkın tâ kendisi olan şeref ve yücelik sahibi Allah
cünûd : askerler
ehemmiyetli : değerli, önemli
gayr-ı mütenâhi : sınırsız, sonsuz
hâsiyetli : üstün özellikli
hayattar : canlı
hikmetli : faydalı, gayeli
hitap eden : konuşan
hurûfât : harfler
hurufât-ı Kur’âniye : Kur’ân harfleri
ilham : Allah tarafından canlı varlıkların kalbine gönderilen mânâ
kaderî : kaderle ilgili
kâtip : yazıcı
kelâm : ifade, söz
kelâm-ı İlâhî : Allah’a ait söz, konuşma
kelâmullah : Allah’ın kelâmı, sözü
kelimât : kelimeler, sözler
kelime-i Rabbâniye : herbir varlığa muhtaç olduğu şeyleri veren, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah’ın kelimesi, sözü
kıymettar : değerli
Kudret : Allah’ın bütün âlemleri kuşatan güç ve iktidarı
kudsî : kutsal, her türlü kusur ve noksandan uzak
Kur’ân-ı Hakîm : her âyet ve sûresinde sayısız hikmet ve faydalar bulunan Kur’ân
mahlûk : varlık
mânâ-yı işârî : işaret yoluyla kastedilen mânâ
melâike : melekler
mevcudat : varlıklar
mücessem : cisimleşmiş
Mütekellim-i Ezelî : konuşma sıfatının başlangıcı ve sonu olmayan Allah
mütemadiyen : sürekli olarak
nâkile : taşıyıcı
nebat : bitki
nevi : çeşit
nihâyetsiz : sonsuz
Pâdişâh-ı Bîmisâl : Benzersiz Pâdişah, Allah
remzen : işareten
Saltanat-ı Mutlaka : Allah’ın bütün varlık âlemi üzerindeki sınırsız hâkimiyeti
sıfat-ı Kelâm : Allah’ın hiçbir vasıtaya ihtiyaç duymaksızın sahip olduğu konuşma sıfatı
suret : şekil
teksir etmek : çoğaltmak
umum : bütün
zerrât-ı havâiye : hava zerreleri, atomları
zîhayat : canlı
zîşuur : şuur, bilinç sahibi
Yükleniyor...