بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ

قَالَتْ رُسُلُهُمْ اَفِى اللّٰهِ شَكٌّ فَاطِرِ السَّمٰوَاتِ وَاْلاَرْضِ 1

Şu âyet-i kerime, istifham-ı inkârî ile, “Cenâb-ı Hak hakkında şek olmaz ve olmamalı” demekle, vücud ve vahdâniyet-i İlâhiye bedâhet derecesinde olduğunu gösteriyor.

Şu sırrı izahtan evvel bir ihtar: 1338’de Ankara’ya gittim. İslâm Ordusunun Yunan’a galebesinden neş’e alan ehl-i imanın kuvvetli efkârı içinde, gayet müthiş bir zındıka fikri, içine girmek ve bozmak ve zehirlendirmek için dessâsâne çalıştığını gördüm. “Eyvah,” dedim. “Bu ejderha imanın erkânına ilişecek!”

O vakit, şu âyet-i kerime bedâhet derecesinde vücud ve vahdâniyeti ifham ettiği cihetle, ondan istimdad edip, o zındıkanın başını dağıtacak derecede Kur’ân-ı Hakîmden alınan kuvvetli bir burhanı, Nur’un Arabî risalesinde yazdım. Ankara’da, Yeni Gün Matbaasında tab ettirmiştim. Fakat maatteessüf Arabî bilen az ve ehemmiyetle bakanlar da nadir olmakla beraber, gayet muhtasar ve mücmel bir surette o kuvvetli burhan tesirini göstermedi.

Maatteessüf, o dinsizlik fikri hem inkişaf etti, hem kuvvet buldu. Bilmecburiye, o burhanı Türkçe olarak bir derece beyan edeceğim. O burhanın bazı parçaları bazı risalelerde tam izah edildiğinden, burada icmâlen yazılacaktır. Sair risalelerde inkısam etmiş olan müteaddit burhanlar, bu burhanda kısmen ittihad ediyor, herbiri bunun bir cüz’ü hükmüne geçiyor.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “Peygamberleri onlara dedi ki: Gökleri ve yeri yoktan var eden Allah hakkında şüphe olur mu?” İbrahim Sûresi, 14:10.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Yirmi İkinci Lem'a / Sonraki Risale: Yirmi Dördüncü Lem'a
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

Arabî : Arapça
âyet-i kerime : şerefli âyet, Kur’ân’ın herbir cümlesi
bedahet : ap açıklık
beyan etmek : açıklamak
bilmecburiye : mecburen, zorunlu olarak
burhan : güçlü ve sağlam delil
Cenâb-ı Hak : Hakkın tâ kendisi olan şeref ve yücelik sahibi Allah
cihet : yön, taraf
cüz’ : parça
dessâsâne : hileli ve aldatıcı bir şekilde
efkâr : fikirler, düşünceler
ehl-i iman : Allah’a inananlar, mü’minler
erkân : rükünler, esaslar
galebe : galip gelme
icmâlen : kısaca, özet olarak
ifham etmek : anlatmak, bildirmek
ihtar : hatırlatma
inkısam etmek : bölünmek, kısımlara ayrılmak
inkişaf etmek : meydana çıkmak
istifham-ı inkârî : bir şeyin öyle olmayacağını soru sorma şekliyle ifade etme; “Hiç böyle olur mu?”
istimal etmek : kullanmak
istimdad etmek : yardım istemek
işmam etmek : hissettirmek
ittihad etmek : birleşmek
izah : açıklama
Kur’ân-ı Hakîm : her âyet ve sûresinde sayısız hikmet ve faydalar bulunan Kur’ân
maatteessüf : ne yazık ki
muhtasar : kısa, özet
mukaddime : başlangıç, giriş
mücmel : özet halinde
müteaddit : bir çok, çeşitli
neş’e almak : sevinmek
risale : Risale-i Nur’u oluşturan bölümlerden her birisi
sair : başka, diğer
suret : biçim, şekil
şek : şüphe
tab etmek : basmak
vahdâniyet : Allah’ın bir ve benzersiz oluşu; ortağının olmayışı
vücud ve vahdâniyet-i İlâhiye : Allah’ın varlığı, bir ve benzersiz oluşu
vücud : varlık
zındıka : dinsizlik, inançsızlık
Yükleniyor...