Bu bedbahtlar, âciz-i mutlak ve yalnız bir cüz-ü ihtiyarîden başka ellerinde olmayan, firavunlaşmış kendi nefisleri hiçbir şeyi idam ve yok edemediklerinden ve hiçbir zerreyi, bir maddeyi hiçten, yoktan icad edemediklerinden ve güvendikleri esbab ve tabiatın ellerinde hiçten icad gelmediği cihetle, ahmaklıklarından diyorlar: “Yoktan var olmaz, var da yok olmaz” deyip, bu bâtıl ve hata düsturu Kadîr-i Mutlaka teşmil etmek istiyorlar.

Evet, Kadîr-i Zülcelâlin iki tarzda icadı var:

Biri ihtirâ’ ve ibdâ’ iledir.
Yani hiçten, yoktan vücut veriyor ve ona lâzım herşeyi de hiçten icad edip eline veriyor.

Diğeri inşa ile, san’at iledir. Yani, kemâl-i hikmetini ve çok esmâsının cilvelerini göstermek gibi çok dakik hikmetler için, kâinatın anâsırından bir kısım mevcudatı inşa ediyor; her emrine tâbi olan zerratları ve maddeleri, rezzâkiyet kanunuyla onlara gönderir ve onlarda çalıştırır.

Evet, Kadîr-i Mutlakın iki tarzda, hem ibdâ’, hem inşa suretinde icadı var. Varı yok etmek ve yoğu var etmek en kolay, en suhuletli, belki daimî, umumî bir kanunudur. Bir baharda, üç yüz bin envâ-ı zîhayat mahlûkatın şekillerini, sıfatlarını, belki zerratlarından başka bütün keyfiyat ve ahvallerini hiçten var eden bir kudrete karşı “Yoğu var edemez” diyen adam, yok olmalı!

Tabiatı bırakan ve hakikate geçen zat diyor ki: “Cenâb-ı Hakka zerrat adedince şükür ve hamd ve senâ ediyorum ki, kemâl-i imanı kazandım, evham ve dalâletlerden kurtuldum ve hiçbir şüphem de kalmadı. Elhamdü lillâhi alâ dîni’l-İslâm ve kemâli’l-îmân.” 1

سُبْحَانَكَ لاَعِلْمَ لَنَاۤ اِلاَّ مَاعَلَّمْتَنَاۤ اِنَّكَ اَنْتَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ 2

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : Bize ihsan ettiği İslâm dini ve mükemmel iman nimeti sebebiyle Allah’a hamd olsun!
2 : “Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bilgimiz yoktur. Muhakkak ki ilmi ve hikmeti herşeyi kuşatan Sensin.” Bakara Sûresi, 2:32.
« Önceki Sayfa  |
Önceki Risale: Yirmi İkinci Lem'a / Sonraki Risale: Yirmi Dördüncü Lem'a
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âciz-i mutlak : son derece güçsüz
ahmaklık : akılsızlık
ahval : durumlar
anâsır : unsurlar, elementler
bâtıl : gerçek olmayan, yalan
bedbaht : talihsiz, bahtsız
Cenâb-ı Hak : Hakkın tâ kendisi olan şeref ve yücelik sahibi Allah
cihet : yön
cilve : görüntü, yansıma
cüz-ü ihtiyarî : insanda bulunan sınırlı irade
daimî : devamlı, sürekli
dakik : ince, derin
dalâlet : hak yoldan sapkınlık, inkârcılık
düstur : kanun
envâ-ı zîhayat : canlı türleri
esbab : sebepler
esmâ : isimler
evham : kuruntular, şüpheler
firavunlaşmış : firavun gibi kendisini üstün gören, tanrılık iddiasında bulunan
hakikat : gerçek, esas
hamd : övgü ve şükür
hikmet : sebep, gaye
ibdâ’ : var etme
icad etmek : var etmek, yaratmak
ihtirâ’ : bir şeyin hiçten, yaratılması
inşa : var olan şeylerle farklı varlıklar yaratma
Kadîr-i Mutlak : herşeye gücü yeten, sınırsız güç ve kuvvet sahibi Allah
Kadîr-i Zülcelâl : sonsuz haşmet ve yücelik sahibi ve herşeye gücü yeten Allah
kemâl-i hikmet : Allah’ın istediği şeyi dilediği şekilde eksiksiz olarak yapması
kemâl-i iman : tam ve mükemmel bir iman
keyfiyat : özellikler, nitelikler
kudret : Allah’ın bütün âlemleri kuşatan güç ve iktidarı
mahlûkat : varlıklar
mevcudat : varlıklar
nefis : insanı daima kötülüğe, yasak zevk ve isteklere teşvik eden duygu
rezzâkiyet : rızık vericilik
senâ : övgü
sıfat : özellik, vasıf
sûhûletli : kolay
şükür : Allah’a karşı minnet duyma, teşekkür etme
teşmil etmek : kapsamı içine aldırmak
vücut vermek : yok olan bir şeyi var etmek, yaratmak
zerrat : zerreler, atomlar
Yükleniyor...