Amma ehl-i din ve ashab-ı ilim ve erbab-ı tarikat ise, bunların herbirisinin vazifesi umuma baktığı gibi, muaccel ücretleri de taayyün ve tahassus etmediği ve herbirinin makam-ı içtimaîde ve teveccüh-ü nâsta ve hüsn-ü kabuldeki hissesi tahassus etmiyor.

Bir makama çoklar namzet olur. Maddî ve mânevî herbir ücrete çok eller uzanabilir. O noktadan müzâhame ve rekabet tevellüt edip vifakı nifaka, ittifakı ihtilâfa tebdil eder.

İşte bu müthiş marazın merhemi, ilâcı, ihlâstır. Yani, hakperestliği nefisperestliğe tercih etmekle ve hakkın hatırı, nefsin ve enâniyetin hatırına galip gelmekle, 1 اِنْ اَجْرِىَ اِلاَّ عَلَى اللّٰهِ sırrına mazhar olup, nâstan gelen maddî ve mânevî ücretten istiğnâ etmekle HAŞİYE

2 وَمَا عَلَى الرَّسُولِ اِلاَّ الْبَلاَغُ sırrına mazhar olup, hüsnü kabul ve hüsn-ü tesir ve teveccüh-ü nâsı kazanmak noktalarının Cenâb-ı Hakkın vazifesi ve ihsanı olduğunu ve kendi vazifesi olan tebliğde dahil olmadığını ve lâzım da olmadığını ve onunla mükellef olmadığını bilmekle ihlâsa muvaffak olur. Yoksa ihlâsı kaçırır.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : Benim mükâfâtımı vermek ancak Allah’a aittir.” Yunus Sûresi, 10:72; Hûd Sûresi, 11:29; Sebe’ Sûresi, 34:47.
HAŞİYE : Sahabelerin senâ-i Kur’âniyeye mazhar olan îsâr hasletini kendine rehber etmek, yani, hediye ve sadakanın kabulünde başkasını kendine tercih etmek ve hizmet-i diniyenin mukabilinde gelen menfaat-i maddiyeyi istemeden ve kalben talep etmeden, sırf bir ihsan-ı İlâhî bilerek, nâstan minnet almayarak ve hizmet-i diniyenin mukabilinde de almamaktır. Çünkü, hizmet-i diniyenin mukabilinde dünyada birşey istenilmemeli ki, ihlâs kaçmasın. Çendan hakları var ki, ümmet onların maişetlerini temin etsin. Hem zekâta da müstehaktırlar. Fakat bu istenilmez, belki verilir. Verildiği vakit de “Hizmetimin ücretidir” denilmez. Mümkün olduğu kadar kanaatkârâne, başka ehil ve daha müstehak olanların nefsini kendi nefsine tercih etmek, وَيُؤْثِرُونَ عَلٰۤى اَنْفُسِهِمْ وَلَوْ كَانَ بِهِمْ خَصَاصَةٌ [“Kendileri ihtiyaç halinde olsalar bile başkalarını kendi nefislerine tercih ederler.” Haşir Sûresi, 59:9] sırrına mazhariyetle, bu müthiş tehlikeden kurtulup ihlâsı kazanabilir.
2 : “Peygambere düşen, ancak tebliğ etmekten ibarettir.” Nur Sûresi, 24:54.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: On Dokuzuncu Lem'a / Sonraki Risale: Yirmi Birinci Lem'a
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

ashab-ı ilim : ilim sahipleri
çendan : gerçi
ehil : layık
ehl-i din : dinine bağlı olanlar
enâniyet : benlik, gurur
erbab-ı tarikat : kendini tarikata, tasavvufa verenler
hakperestlik : her zaman hakka taraftar olma
haslet : karakter, özellik
hizmet-i diniye : din hizmeti
hüsn-ü kabul : güzel kabul görmek
hüsn-ü tesir : güzel, iyi tesir
ihlâs : ibadet ve davranışlarda sadece Allah’ın rızasını gözetme; samimiyet
ihsan-ı İlâhî : Allah’ın ihsanı, ikramı, bağışı
ihtilâf : anlaşmazlık, uyuşmazlık
istiğnâ : bir başkasına ihtiyaç duymama
iştirak etmek : katılmak, ortaklık yapmak
ittifak : birlik, anlaşma
kanaatkârâne : kısmetine razı olarak
maişet : geçim
makam-ı içtimaî : sosyal hayattaki makam, mevki
mazhar olmak : ulaşmak, elde etmek
mazhariyet : elde etme, edinme
menfaat-i maddiye : maddi fayda, çıkar
minnet : iyilik karşısında kendini borçlu hissetmek
muaccel : peşin, hemen verilen
müzâhame : bir yere yığılıp bir birine zahmet verme
nefisperestlik : nefsin arzu ve isteklerine çok düşkün olma
nefs : insanı kötülüğe, maddî ve hazır lezzetlere yönlendiren duygu
nifak : ayrılık, dağılma
sadaka : Allah rızası için ihtiyaç sahibi kişilere yapılan yardım
Sahabe : Hz. Peygamberi (a.s.m.) hayattayken görüp Müslüman olanlar
senâ-i Kur'âniye : Kur’ânın övgüsü
taayyün etmek : belirli hâle gelmek
tahassus etmek : belirlenmek
tebdil etmek : değiştirmek
teveccüh-ü nâs : insanların ilgi göstermesi
tevellüt etmek : ortaya çıkmak, doğmak
ümmet : Hz. Peygambere inanıp onun yolundan giden mü’minler
vifak : bir araya gelme
Yükleniyor...