Nasıl ki, iki adam bir rüyada cennet gibi bir güzel saraya girerler. Birisi rüyada olduğunu bilir; aldığı keyif ve lezzet pek noksandır. “Ben uyansam şu lezzet kaçacak” diye düşünür. Diğeri rüyada olduğunu bilmiyor; hakikî lezzet ile hakikî saadete mazhar olur.

İşte, âlem-i berzahtaki emvat ve şühedanın hayat-ı berzahiyeden istifadeleri öyle farklıdır. Hadsiz vakıatla ve rivayatla, şühedanın bu tarz-ı hayata mazhariyetleri ve kendilerini sağ bildikleri sabit ve kat’îdir.

Hattâ, Seyyidü’ş-Şüheda olan Hazret-i Hamza Radıyallahu Anh, mükerrer vakıatla, kendine iltica eden adamları muhafaza etmesi ve dünyevî işlerini görmesi ve gördürmesi gibi çok vakıatla, bu tabaka-i hayat tenvir ve ispat edilmiş.

Hattâ, ben kendim, Ubeyd isminde bir yeğenim ve talebem vardı. Benim yanımda ve benim yerime şehid olduktan sonra, üç aylık mesafede esarette bulunduğum zaman, mahall-i defnini bilmediğim halde, bence bir rüya-yı sadıkada, tahte’l-arz bir menzil suretindeki kabrine girmişim. Onu şüheda tabaka-i hayatında gördüm.

O beni ölmüş biliyormuş; benim için çok ağladığını söyledi. Kendisini hayatta biliyor. Fakat Rus’un istilâsından çekindiği için, yeraltında kendine güzel bir menzil yapmış. İşte bu cüz’î rüya, bazı şerâit ve emâratla, geçen hakikate bana şuhud derecesinde bir kanaat vermiştir.

Beşinci tabaka-i hayat: Ehl-i kuburun hayat-ı ruhanîleridir. Evet, mevt, tebdil-i mekândır, ıtlak-ı ruhtur, vazifeden terhistir; idam ve adem ve fenâ değildir. Hadsiz vakıatla ervâh-ı evliyanın temessülleri ve ehl-i keşfe tezahürleri ve sair ehl-i kuburun yakazaten ve menâmen bizlerle münasebetleri ve vakıa mutabık olarak bizlere ihbaratları gibi çok delâil, o tabaka-i hayatı tenvir ve ispat eder. Zaten bekà-i ruha dair Yirmi Dokuzuncu Söz, bu tabaka-i hayatı delâil-i kat’iye ile ispat etmiştir.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Sonraki Risale: İkinci Mektup
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âlem-i berzah : dünya ile âhiret arasındaki kabir âlemi
bekà-i ruh : ruhun ölümsüzlüğü ve devamlılığı
cüz’î : küçük ve ferdî
delâil-i kat’iye : kesin deliller
dünyevî : dünyaya ait
ehl-i kubur : kabirdekiler, ölüler
emârat : belirtiler, işaretler
emvat : ölüler
ervâh-ı evliya : velilerin ruhları
fenâ : gelip geçicilik
Furkan-ı Hakîm : doğru ile yanlışı birbirinden ayıran hikmetli Kur’ân
hayat-ı berzahiye : kabir hayatı
hayat-ı ruhanî : ruhânî hayat, ruhen yaşanan hayat
ıtlak-ı ruh : ruhun serbest bırakılması
idam : yok etme
ihbarat : haber vermeler
iltica : sığınma
istilâ : işgal
kanaat : görüş, fikir
kat’î : kesin
mahall-i defn : ölünün toprağa defnedildiği yer, kabir yeri
mazhar/mazhariyet : erişme, nail olma
menâmen : uykudayken
menzil : yer, ev
mevt : ölüm
muhafaza : koruma
mutabık : uygun
mükerrer : tekrarla, defalarca
münasebet : bağlantı, ilişki
Radıyallahu Anh : Allah ondan razı olsun
rivayat : rivayetler, nakledilen şeyler
rüya-yı sadıka : doğru olan rüya
saadet : mutluluk
sair : diğer, başka
Seyyidü’ş-Şüheda : şehitlerin seyyidi, efendisi
suret : biçim, şekil
şerâit : şartlar
şuhud : şahid olma, görme
şüheda : şehitler, Allah yolunda ölenler
tabaka-i hayat : hayat tabakası
tahte’l-arz : yeraltı
tarz-ı hayat : hayat tarzı
tebdil-i mekân : yer değişikliği
temessül : belirme, görünme
tenvir : nurlandırma, aydınlatma
terhis : göreve son verme
tezahür : görünme, ortaya çıkma
vakıa : olay
vakıat : olaylar
yakazaten : uyanıkken
Yükleniyor...