Yoksa 1 نَسُوا اللّٰهَ فَاَنْسٰيهُمْ اَنْفُسَهُمْ اُولٰۤئِكَ هُمُ الْفاَسِقُونَ sırrına mazhar olup, nefsini unutup, hayatın zevâlini düşünmeyerek hususî, kararsız dünyasını aynı umumî dünya gibi sabit bilip kendini lâyemut farz ederek dünyaya saplansa, şedit hissiyatla ona sarılsa, onda boğulur, gider. O muhabbet onun için hadsiz belâ ve azaptır.

Çünkü, o muhabbetten yetimâne bir şefkat, meyusâne bir rikkat tevellüt eder. Bütün zîhayatlara acır, hattâ güzel ve zevâle maruz bütün mahlûkata bir rikkat ve bir firkat hisseder; elinden birşey gelmez, ye’s-i mutlak içinde elem çeker.

Fakat gafletten kurtulan evvelki adam, o şedit şefkatin elemine karşı ulvî bir tiryak bulur ki, acıdığı bütün zîhayatların mevt ve zevâlinde bir Zât-ı Bâkînin bâki esmâsının daimî cilvelerini temsil eden âyine-i ervahları bâki görür; şefkati bir sürura inkılâp eder.

Hem zeval ve fenâya maruz bütün güzel mahlûkatın arkasında bir cemâl-i münezzeh ve hüsn-ü mukaddes ihsas eden bir nakış ve tahsin ve san’at ve tezyin ve ihsan ve tenvir-i daimîyi görür. O zeval ve fenâyı, tezyid-i hüsün ve tecdid-i lezzet ve teşhir-i san’at için bir tazelendirmek şeklinde görüp, lezzetini ve şevkini ve hayretini ziyadeleştirir.

2 اَلْبَاقِى هُوَ الْبَاقِى

Said Nursî

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “Onlar Allah’ı unuttular. Allah da onlara kendilerini unutturdu. Onlar yoldan çıkmış kimselerin tâ kendisidir.” Haşir Sûresi, 59:19.
2 : Bâkî olan sadece Odur.
« Önceki Sayfa  |
Sonraki Risale: İkinci Mektup
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âyine-i ervah : ruhların aynası
azap : acı, şiddetli sıkıntı
bâki : devamlı, kalıcı, sonsuz
cemâl-i münezzeh : kusur ve çirkinlikten uzak güzellik
cilve : görüntü, akis
daimî : devamlı, sürekli
elem : acı, keder, üzüntü
esmâ : isimler
farz etmek : varsaymak
fenâ : gelip geçicilik, ölümlülük
firkat : ayrılık
gaflet : âhirete, Allah’ın emir ve yasaklarına duyarsız davranma hâli, umursamazlık
hadsiz : sınırsız
hissiyat : hisler, duygular
hüsn-ü mukaddes : kutsal ve kusursuz güzellik
ihsan : bağış, iyilik, lütuf
ihsas : hissettirme
inkılâp : dönüşme
lâyemut : ölümsüz
mahlûkat : yaratıklar
maruz : tesiri altında ve karşısında olma
mevt : ölüm
meyusâne : ümitsizce
muhabbet : sevgi
rikkat : acıma
sürur : mutluluk, sevinç
şedit : şiddetli
şefkat : içten ve karşılıksız merhamet, sevgi
şevk : şiddetli arzu ve istek
tahsin : güzelleştirme
tecdid-i lezzet : lezzeti yenileme, tazeleme
tenvir-i daimî : daimî, sürekli aydınlık, aydınlatma
teşhir-i san’at : san’atın sergilenmesi
tevellüt : doğma, meydana gelme
tezyid-i hüsün : güzelliğin ziyadeleşmesi, artması
tezyin : süsleme
tiryak : ilaç, derman
ulvî : yüksek, yüce
umumî : genel, herkese ait
ye’s-i mutlak : tam bir ümitsizlik
yetimâne : yetimce
Zât-ı Bâkî : kendi varlığı sonsuza kadar devam eden ve dilediği varlığa bekâ veren, onları sonsuz ve kalıcı hale getiren Zât; Allah
zeval : geçip gitme, sona erme
zîhayat : hayat sahibi, canlı
Yükleniyor...