43. Devletler, milletler muharebesi, tabakat-ı beşer muharebesine terk-i mevki ediyor. Zira, beşer esir olmak istemediği gibi, ecîr olmak da istemez.

44. Tarik-i gayr-ı meşru ile bir maksadı takip eden, galiben maksudunun zıddıyla ceza görür. Avrupa muhabbeti gibi gayr-ı meşru muhabbetin âkıbetinin mükâfâtı, mahbubun gaddârâne adâvetidir.

45. Maziye, mesâibe kader nazarıyla; ve müstakbele, meâsîye teklif noktasında bakmak lâzımdır. Cebir ve İtizal, burada barışırlar.

46. Çaresi bulunan şeyde acze, çaresi bulunmayan şeyde cezâa iltica etmemek gerektir.

47. Hayatın yarası iltiyam bulur. İzzet-i İslâmiyenin ve namusun ve izzet-i milliyenin yaraları pek derindir.

48. Öyle zaman olur ki, bir kelime bir orduyu batırır, bir gülle otuz milyonun mahvına sebep olur. HAŞİYE Öyle şerâit tahtında olur ki, küçük bir hareket, insanı âlâ-yı illiyyîne çıkarır. Ve öyle hal olur ki, küçük bir fiil, insanı esfel-i sâfilîne indirir.

49. Bir tane sıdk, bir harman yalanları yakar. Bir tane hakikat, bir harman hayalâta müreccahtır.

لاَيَلْزَمُ مِنْ لُزُومِ صِدْقِ كُلِّ قَوْلٍ قَوْلُ كُلِّ صِدْقٍ

“Her sözün doğru olmalı; fakat her doğruyu söylemek doğru değil.”

50. Güzel gören güzel düşünür. Güzel düşünen, hayatından lezzet alır.

51. İnsanları canlandıran emeldir, öldüren yeistir.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

HAŞİYE : Sırp bir neferin Avusturya Veliahdine attığı bir tek gülle, eski Harb-i Umumîyi patlattırdı, otuz milyon nüfusun mahvına sebep oldu.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

acz : acizlik, güçsüzlük
adâvet : düşmanlık
âkıbet : netice, son
âlâ-yı illiyyîn : yücelerin en yücesi
âlem-i İslâm : İslâm âlemi
bekà-yı istiklâliyet : bağımsızlığın devamını sağlamak
cezâ : ağlayıp sızlanma
deruhte : yerine getirme, sorumluluğuna alma
ecîr : ücretle çalışan, ücretli işçi
emel : ümit, gaye
esfel-i sâfilîn : aşağıların en aşağısı
farz-ı kifâye-i cihad : Müslümanların tamamının değil, fakat bir kısmının mutlaka yapması farz olan cihad
gaddârâne : acımasızca, zulmederek
galiben : çoğunlukla
gayr-ı meşru : helâl olmayan, dine aykırı
hakikat : gerçek
haşiye : dipnot
hayalât : hayaller
i’lâ-yı kelimetullah : Allah’ın ismini, dâvâsını yüceltmek, yaymak
iltica etmek : sığınmak
iltiyam : iyileşme, yaranın kapanması
izzet-i İslâmiye : İslâmın izzeti, şeref ve yüceliği
izzet-i milliye : millî izzet ve şeref
kader : Allah’ın meydana gelecek hadiseleri olmadan önce takdir etmesi, plânlaması
mahbub : sevgili
mahv : yok olma
maksud : kast edilen şey, gaye
mazi : geçmiş
meâsi : günahlar, isyanlar
mesâib : musibetler, felaketler
muharebe : harp, savaş
mükâfât : ödül
müreccah : tercih edilen
müstakbel : gelecek zaman
namus : kanun, nizam
nazar : dikkat, bakış
nefer : asker
sıdk : doğruluk
şerâit : şartlar
tabakat-ı beşer : insan tabakaları
tahtında : altında
tarik-i gayr-ı meşru : meşru ve kanunî olmayan yol
teklif : yükümlülük, sorumluluk
terk-i mevki : yerini terk etme
veliaht : bir hükümdarın ölümünden sonra yerine gelecek olan
yeis : ümitsizlik
yekvücud : tek vücut
Yükleniyor...