66. Muhakkak maslahat, mevhum mazarrata feda edilmez.

67. Şimdilik İstanbul siyaseti, İspanyol hastalığı gibi bir hastalıktır.

68. Deli adama “İyisin, iyisin” denilse iyileşmesi, iyi adama “Fenasın, fenasın” denilse fenalaşması nadir değildir.

69. Düşmanın düşmanı, düşman kaldıkça dosttur. Düşmanın dostu, dost kaldıkça düşmandır.

70. İnadın işi: Şeytan birisine yardım etse, “Melektir” der, rahmet okur. Muhalifinde melek görse, “Libasını değiştirmiş şeytandır” der, lânet eder.

71. Bir derdin dermanı, başka bir derde zehir olabilir. Bir derman, haddinden geçse, dert getirir.

72.
اَلْجَمْعِيَّةُ الَّتِى فِيهَا التَّسَانُدُ اٰلَةٌ خُلِقَتْ لِتَحْرِيكِ السَّكَنَاتِ
وَالْجَمَاعَةُ الَّتِى فِيهَا التَّحَاسُدُ اٰلَةٌ خُلِقَتْ لِتَسْكِينِ الْحَرَكَاتِ
1

73. Cemaatte vahid-i sahih olmazsa, cem ve zam, kesir darbı gibi küçültür. HAŞİYE

74. Adem-i kabul, kabul-ü ademle iltibas olunur. Adem-i kabul: Adem-i delil-i sübut, onun delilidir. Kabul-ü adem, delil-i adem ister. Biri şek, biri inkârdır.

75. İmanî meselelerde şüphe, bir delili, hattâ yüz delili atsa da, medlûle iras-ı zarar edemez. Çünkü binler delil var.

76. Sevâd-ı âzama ittibâ edilmeli. Ekseriyete ve sevâd-ı âzama dayandığı zaman, lâkayt Emevîlik, en nihayet Ehl-i Sünnet cemaatine girdi. Adetçe ekalliyette kalan salâbetli Alevîlik, en nihayet az bir kısmı Râfızîliğe dayandı.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : Tesanüd içindeki bir cemiyet, atâleti harekete tebdil eden bir vasıtadır. Birbirlerini kıskanma içindeki bir cemaat ise, hareketi atâlete çevirmeye vasıtadır.
HAŞİYE : Hesapta malûmdur ki, darb ve cem ziyadeleştirir. Dört kere dört, on altı olur. Fakat kesirlerde, darb ve cem, bilâkis küçültür. Sülüsü sülüsle darb etmek, tüsu’ olur, yani dokuzda bir olur. Aynen onun gibi, insanlarda sıhhat ve istikamet ile vahdet olmazsa, ziyadeleşmekle küçülür, bozuk olur, kıymetsiz olur.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

adem-i delil-i sübut : birşeyin varlığını ispat eden delilinin olmayışı
adem-i kabul : kabul etmeme, bir hükme varmama
bilâkis : aksine, tersine
cem : toplama
cemaat : topluluk, grup
darb etmek : çarpmak
darb : matematikteki çarpma işlemi
delil-i adem : bir şeyin yokluğunun delili
ekalliyet : azınlık
ekseriyet : çoğunluk
had : sınır, çizgi
haşiye : dipnot, açıklayıcı not
iltibas : karıştırma
imânî : imanla ilgili
iras-ı zarar : zarar verme
İspanyol hastalığı : grip gibi bulaşıcı bir hastalık
istikamet : doğruluk
ittiba : tabi olmak, uymak
kabul-ü adem : yokluğunu iddia etme, inkâr
kesir darbı : bölme işleminde paydanın çarpılarak büyütülmesi
kesir : küsurat hesabı
lâkayt : duyarsız, ilgisiz
lânet etmek : kötü olmasını istemek
libas : elbise
malûm : bilinen
maslahat : fayda, gaye
mazarrat : zararlar, ziyanlar
medlûl : delil alan, delillendirilmiş
mevhum : gerçekte olmadığı halde var sayılan
muhakkak : gerçekliği kesin olarak bilinen
muhalif : aykırı, zıt
nihayet : son
rahmet : merhamet, şefkat, acıma, esirgeme
salâbet : dinin emirlerini korumada ve uygulamada ciddiyet ve sağlamlık
sevâd-ı âzam : insanların çoğunluğu
sülüs : üçte bir
şek : şüphe, tereddüt
tüsu’ : dokuzda bir
vahdet : birlik
vahid-i sahih : sağlam birey, küsuratsız sayı; tamsayı
ziyadeleşmek : artmak, çoğalmak
Yükleniyor...